31 Mayıs 2009 00:00
Hafta sonu gündem: Piknik
İşsizlik yüzde 16 rekorlar kırdı, kriz yüzünden yüzlerce işyeri kapandı, yüzlercesi ise kapıda. Ama gündemimiz ne işsizlik ne de kriz, gündemimiz sıcağı fırsat bilip kendini yeşil alanlara ve deniz kenarlarına atan piknikçiler.
İşsizlik yüzde 16 rekorlar kırdı, kriz yüzünden yüzlerce işyeri kapandı, yüzlercesi ise kapıda. Ama gündemimiz ne işsizlik ne de kriz, gündemimiz sıcağı fırsat bilip kendini yeşil alanlara ve deniz kenarlarına atan piknikçiler.
Bugün pazar, vapurlar tıklım tıkış ada yollarını arşınlıyor; Gülhaneye, Sarıyere, Yıldız Korusuna ise tabiri caizse sabahın erken saatlerinden itibaren insan seli akıyor. Havaların ısınmasıyla unuttuk derdimizi tasamızı, belki de unutmak istedik bilinmez ama evde bıraktık aklımızdaki onca soru işaretini. Attık kendimizi güneşin o yakıcı sıcaklığına. Biz de bıraktık ülke sorunlarını bir kenara, attık kendimizi yeşile, denize, yemeğe, kısaca hafta sonu pikniklerine.
Kimi sarmış dolmaları, kimi etini terbiye etmiş mangala hazırlıyor. Ufaklarsa etleri martılardan koruma telaşında. Her ne kadar evde bıraktık desek de sorunları, telaşları görünen köy kılavuz istemiyor tabii. Piknikçilerin birçoğu çayla, kahvaltıyla yapıyor pikniğini.
Stresten uzaklaşmak için birebir
Sabah saatlerinde Gülhanedeyiz. Çoluk çocuk, anne baba, özetle konu komşu, büyük küçük herkes piknikte. Tabii sevgilileri de unutmamak gerek, onlar da piknik alanlarının vazgeçilmezleri.
Parkın hemen ilerisinde son yılın en moda oyunu olan kolbastıyı oynayan çocuklar görüyoruz. Yanaşıyoruz yanlarına, gazeteci olduğumuzu öğrenince heyecanlanıyor minikler. Biz de misafir oluyoruz pikniklerine, bir yandan hazırlanan poğaçalardan, keklerden tadarken, diğer yandan da sohbete koyuluyoruz. Önce ailenin babası Metin Yolaç ile konuşuyoruz. Anadolu yakasında oturan, annesini de çocukları da alıp pikniğe gelen Yolaç, Et yedirmeye gücümüz yetmiyor ama böyle ailece bir yerlere gelmek hepimizi günlük hayatın streslerinden uzaklaştırıyor. Evde ne varsa alıp geliyoruz, maksat havamızı az da olsa değiştirebilmek diyor.
Onun derdi de var
Çocuklarla başlıyoruz konuşmaya; Pelin Yolaça piknik yapmak hoşunuza gidiyor mu, diye soruyoruz. Aldığımız cevap şaşırtıyor önce; Seviyoruz, streslerimiz azalıyor böylelikle diyor 13 yaşındaki Pelin. Ülkede onca sorun yaşayan çocuğu bir an unutup soruyoruz tekrar: Sen bu yaşta neyi kendine stres yapıyorsun? Pelinin sıkıntısı 8 Haziranda yapılacak olan OKS sınavından başka bir şey değil. Hep sınav, hep test! Güneşi, oyun oynamayı özlüyoruz diyor Pelin, hak vermemek zor. Pelinin abisi Muratın derdi tasasıysa bambaşka. Kısa yoldan ünlü olma telaşında. Bazı programlara seyirci olarak katılmış, hatta oynamak için stüdyoya bile çıkmış. Bir iki dizi filmde de figüranlık yapmış. Murat, telefonundaki kolbastı müziğini açıp tekrar başlıyor oynamaya, ta ki yoruluncaya kadar. Sonra gazetede haber olacağını öğrenince de sevgilisine selam söylemek istiyor. O kadar kolbastıdan sonra Muratı kırmak olmaz. İşte Murattan selamlar: Vasıtanızla Kırıkkalede beni seven herkese selam söylüyorum. Sevene de söylüyorum, sevmeyene de.
Pikniğinizi seviyorsanız aman dikkat!
Muratın şöhret olma sevdasından uzaklaşırken az ileride ağacın altında öylece (ne yiyeceği ne de içeceği olan) oturan beş altı genci görüyoruz. Birisi bizi yanına çağırıyor. Merak edip yanına yaklaştığımızda, adının Osman olduğunu öğrendiğimiz arkadaş, bize kargalardan şikayet ediyor. Şaka mı yapıyor, dalga mı geçiyor diye düşünürken bize sırtını, kollarını, arkadaşlarının üstünü gösteriyor. Anlaşılan üstlerinden karga kafilesi geçmiş. Lafı çok uzatmadan Osmanın söylediklerini size olduğu gibi aktarıyoruz: İlerideki çınar ağacının altında oturuyorduk, piknik yapmaya geldik sözde. Soframızı açtık yemeğimizi yerken bir baktık ki yağmur gibi üzerimize bir şeyler yağıyor. Bir baktık ki kargalar pisliyormuş. Ben buradan Gülhane parkına gelenleri uyarıyorum. Özellikle çınar ağaçlarının altına otururken dikkat etsinler. Pikniğimiz gerçekten kötü oldu, her şeyi çöpe attık mecburen. Pikniğinizi seviyorsanız kargalara dikkat edin!
Masal dinlemeyi seviyor muyuz?
Osmanın çağrısına kulak verip tüm gün kargalardan kaçıyoruz. Kaçarken Uygar ailesiyle karşılaşıyoruz. Kahvaltıya gelen ailenin güler yüzüne aldanıyoruz ama durumun pek de öyle olmadığını görüyoruz. Yılmaz Uygarın eşi Gülbahar Yılmazı kriz nedeniyle işten çıkarmışlar. Onlar da sıkıntılardan uzaklaşmanın yolunu piknikte bulmuşlar. Çift, Yazın nasılsa tatile gidemeyeceğiz, anca böyle kurtarmaya çalışıyoruz diyor. 4 yaşındaki Selin de bir yandan hıçkırıyor, diğer yandan neler yaptığını anlatıyor bize. Çok güzel masal dinliyorum, masal anlatıyorum. Sonra da çok güzel uyuyorum diyor. Baba Yılmaz Uygar da kızına katılıyor: Aslında biz de hâlâ masal dinliyoruz, pek bir farkımız yok. Bu cümleler ne kadar o günkü vaziyetimize aykırı olsa da, ister istemez memleket meselelerini konuşmak zorunda kalıyoruz. Selinden öpücüklerimizi aldıktan sonra Kabataş sahiline gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Otoban, yol kenarı fark etmez, bu piknik yapılacak!
Piknikçi milleti bir kere aklına koymuşsa mangal yapılacak, ardından ayak ayak üstüne atılıp çay keyfi yapılacak. Ayaklar toprağa, çimene mutlaka değecek diye kimse durduramaz. İster bir karış olsun o toprak ister uçsuz bucaksız. Hele bir de söz konusu Türkiyeyse memleketimden insan manzaraları dedikleri bu olsa gerek. Otoban, yol kenarı fark etmez, ufakta olsa bir yeşillik yeter de artar bile. Kabataş sahilinde çok da büyük yeşil alan yoktur, bir de yol kenarıdır üstüne üstlük. Ama adım atacak yer yoktu sahil boyunca. Tam da yol kenarında oturan kalabalık piknikçilerin yanına yanaşıyoruz. Beyler aralarında okey oynarken hanımlar yiyecekleri hazırlıyor. Hüsniye Atak her hafta pikniğe geldiklerini anlatıyor. Bütün hafta çalıştığını anlatan Atak, yol kenarı olmasından rahatsızlık duymadığını belirtiyor. Alıştık artık diyen Atak, Yola sırtımızı dönüp, denizin keyfini çıkarıyoruz diyor.
Denizden biz de nasibimizi aldık
Tabii mekan deniz kenarı olunca denize giren çocukları görmemek imkansız. Su kirliymiş, deniz derinmiş dinlemeyen çocuklar, iç çamaşırlarıyla atıyorlar kendilerini denize. Biz de yanlarına yanaşıp başlıyoruz sohbete. Çocuklar sezonu yeni açmışlar, bu sene ilk defa giriyorlardı denize. Hava sıcak olunca dayanamıyoruz abla diyen Nazmi Çoban, Havalar iyice ısınınca değmeyin keyfimize diyor.
Suyun temiz olmadığını bildiğini söyleyen Hazat Çetin de suyu görünce dayanamadığını anlatıyor. Arkadaşlarıyla buraya hep geldiğini söyleyen Çetin, İdare ediyoruz işte diyor. Suyun nasıl olduğunu sorduğumuzda biz de sahile vuran dalgadan nasibimizi alıyoruz. Cevabı verelim: Su gayet sıcak!
Duygu Söylemez