31 Mayıs 2009 00:00

Dışardakiler, içerdekiler gelin fotoğraf yapalım…


Geçen bir hafta içinde, sizlerden birçok yorum ve fotoğraf geldi. Beni en etkileyen Çağlar Mirik’in yanda gördüğünüz fotoğrafı ve kendi yorumu oldu. Gerçi fotoğrafın teknik sorunu ve belgesel açıdan birçok eksikliği var. Onları da fotoğrafın yanında okuyabilirsiniz.
Bu köşede zaman zaman teknik, zaman zaman da fotoğraf felsefesi üzerine notlar aktarıyorum. Bu gün fotoğraf çekimine ilişkin bir iki şey söylemek istiyorum.
Ben ortaokuldan itibaren fotoğraf çeken ve hayatının her aşamasında fotoğrafla bir şeyler yapan biriyim. Fotoğraf benim hem kendimi ifade aracım hem de para kazandığım iş alanım. Yıllardır böyle. Şöyle düşündüm, herhangi bir nedenle fotoğraf çekemesem. Dahası cezaevinde olsam ne yaparım?
Cezaevinden düşüncelerini paylaşan arkadaşımız Tekin Tangül benim konunun bu yönüyle de ilgilenmemi sağladı. Diğer sanat dallarının birçoğu bir şekilde becerilebiliniyor. Bir kağıt, bir fırça ve bir kalem bir de tuval varsa tamam. Fakat fotoğrafçı iseniz? Sinemanın dahi mutfak bölümü (senaryo vb.) büyük oranda kotarılabiliniyor. Yılmaz Güney bunu gösterdi. Öykü yazmaya çalışırken senaryo yazan Feride Çiçekoğlu bunu (Uçurtmayı Vurmasınlar) göstermedi mi? Demek ki, insan yapmak istedikten sonra hatta kendini ve düşüncelerini hayata geçirebileceği su yolları bulabiliyor. Nâzım, Balaban’ı yetiştirmedi mi? Orhan Kemal’ler Asım Bezirci’ler, İbrahim Çiftçioğlu, Cahit Aral, Ruhi Su’nun Sansaryan handa bestelediği Mahsusmahal hâlâ kulaklarımızdadır. Nice şairler yazarlar ve ressamlar çıkmadı mı? Bu listeyi uzatırsam bana yer kalmayacak.
Ey cezaevlerindeki, içerdeki arkadaşlar, dostlar, öncesinde fotoğrafa bulaşmış, sevmiş, belki biraz veya çok çekmiş arkadaşlar: Kendimi bir an sizlerin yerine koyduğumda kırk yıldır fotoğraf yapan biri olarak acaba ben ne yapardım? Nasıl çekerdim? sorusunu kendime sordum. Fotoğraf yapmaya devam ederdim. Her görüntüyü kadrajlardım. Sonra onları beynime kazırdım. Bir şekilde o kareleri çekmeye devam ederdim. Evet maddeye dönüştürünceye kadar soyut ve bende olurlardı.
Bazen yolda giderken ‘vay be ne güzel fotoğraf ‘ derim. Eşim, ‘hadi Özcan çeksene’ der. Eğer teknik nedenlerle çekilemiyorsa ya da makinem uzağımda ise ‘bakarım ve çektim’ derim. Kendi gerçekliğimde beynime kaydettiğim bir kare olur. Sonra fotoğrafın gerçekliğinde bu kareler hayat bulur. Kolaj ya da deneysel tarzlarda çalışırken yararlanırım. Öğrencilerime ya da fotoğraf çeken arkadaşlara önce beyinlerinde bu kareleri çekebilmelerinin önemini anlatırım. Fotoğraf, biriktirilen soyutlamaların daha sonra maddeye dönüştürülmelerinin eseri olabilir. Aradaki fark bu birikimleri sağlayınca uygun olan anlatım diliyle sunumudur. Yani fotoğraf bu anlamda bir araçtır. Fotoğrafın oluşabilmesi için makinenin deklanşörüne bu birikimle basmak işin son noktasıdır aslında. Dedim ya eğer hapiste olsaydım ne yapardım? Proje düşünürdüm. Özlemlerime ilişkin, yaşamak istediklerime ilişkin, kareler çizerdim (Layout) bir nevi başlıklar halinde öykü yada senaryo benzeri bir şeyleri başlıklar halinde yazıp, çöp adam yöntemiyle de olsa çiziktirirdim. Sonra görüşe gelenlere verir, fotoğraf çekmeyi bilen birinden bunları veya benzerlerini çekmelerini isterdim.
Bazı kareler deneysel çalışmadan, bazı kareler hakikatten oluşturulabilinir. Belki yeni bir fotoğraf uygulama alanı olurdu. Hayatı kolektif yaşamanın, fotoğrafta ve sanatta uygulaması olarak da düşünülebilir.
Ben bunları düşündüm ve yazdım.
Hapishanelerde olan, fotoğraf yapmak isteyen arkadaşlar, sizler de alternatifler önerebilirsiniz. Ben ve bu projeye uygulayıcı olarak katkı koyacak fotoğrafçı arkadaşlarla çektiğimiz fotoğrafları sizlerin düşünceleriyle oluşturup yapabiliriz. Ya da bi deneyebiliriz. Sonrada sizlere fotoğraf olarak yollarız, sergiler açarız… Ne dersiniz? Başarabilir miyiz? Hadi bi deneyelim mi?
Her zaman söylediğim gibi fotoğraflarınızı ve fotoğrafa ilişkin sorularınızı bekliyorum, Bu sefer, içerde ve dışarıda fotoğrafla yaşayanlar kendimize su yolu bulmak için devam.

Bedava mı?
Burası İstanbul Vatan Caddesi.
Hani o görkemli devlet törenlerinin, resmi geçitlerin yapıldığı sembol mekanlardan biri. Birkaç yüz metre ileride de İstanbul Emniyet Müdürlüğü bulunuyor. Akşamın karanlığında ise uyuyan bir adam. İki saat mi yoksa daha mı az bedavadır sokakta uyumak bilinmez ama adamın yatışıyla tavuğun şaşkın bakışının kesiştiği bu karede tavuğu yatıştıran bir başka adam. Belki de söz gerektirmeyen bir tesadüf ama bedava olan ne?
Benim notlarım:
Yolladığın gibi yayınlasaydık fotoğrafta yatan adam olmayacak, siyahlığın içinde turuncu ağırlıklı reklam olacaktı. Photoshop’un levels ayarı ve geri alma ayarları ile basılabilecek hale getirdik. Gece olduğu için iso ayarın çok yüksek olduğundan pikseller ortaya çıkıyor. Fakat bu tarz çalışmalarda önemi yok. Kendini biraz bilgisayar ve teknik üzerine geliştir. Fotoğraf mümkün oldukça kendini anlatmalı. Vatan Caddesi olduğunu yazından anlıyoruz. Bence yine biraz daha sağa kayıp, yoldan geçen otomobillerin farlarının aydınlatmasını bekleyip flu araçlar ve onların sağladığı trafik durumunu verebilseydin. Ya da tavuk ve yatan adamın beline kadar olan bölümünü çekebilseydin ikinci bir alternatif olabilirdi. Yine de başlangıç olarak iyi. Çekmeye ve paylaşmaya devam…
Kadraj - Özcan Yaman

Evrensel'i Takip Et