31 Mayıs 2009 00:00

Kilikya’ nın müzik başkenti

Kentin kapısından içeriye girdiğinizde sizde var olanlara, gördüklerinizi, dinlediklerinizi, yaşadıklarınızı ekler çıkarsınız. Bu bahar, yolu Mersin’e düşenler sokakları süsleyen “Portakallar müzik açtı” afişleriyle; Mersin Uluslararası Müzik Festivali’yle karşılaştı.

Paylaş

Kentin kapısından içeriye girdiğinizde sizde var olanlara, gördüklerinizi, dinlediklerinizi, yaşadıklarınızı ekler çıkarsınız. Bu bahar, yolu Mersin’e düşenler sokakları süsleyen “Portakallar müzik açtı” afişleriyle; Mersin Uluslararası Müzik Festivali’yle karşılaştı. Bu bahar, kentin konukları yanlarına Mersin’i, Akdeniz sıcağını ve müziği alarak döndüler.
Kilikya söylencelerinin değişmeyen kahramanı, yılanlardan korusun diye genç kızın kapatıldığı, akşamları denize vuran kule ışıklarıyla büyüleyici bir atmosfere sahip Kızkalesi, ilk defa konser mekanı oldu. Tarihi MÖ. 4. yüzyıla kadar uzanan Kızkalesi’nde gerçekleşen festivalin açılış konserinde Fazıl Say’ı dinledikten sonra; yeni bir söylence işittik; kale konserler için yapılmış…
Nevit Kodallı’nın ifadesiyle “yıllar önce, ürkerek başlanılan” Mersin Uluslararası Müzik Festivali bu yıl sekizinci yaşını kutladı. Festivalde dünyanın en başarılı gitar virtüözü, Besteci Al Di Meola ve onun liderliğinde 2000 yılında kurulan Al Di Meola World Sinfonia vardı. Al Di Meola’ya perküsyonda Gumbi Ortiz ve akordiyonda Fausto Beccalosi eşlik etti. Konser, büyük tango dehası, efsanevi Bandoneon Ustası Astor Piazzola anılarak ve “di meola plays piazzola” albümünden bestelerle başladı.
Gumbi Ortiz; Al Di Meola besteleri ve konserlerinin değişmez ismidir, perküsyon dehası olarak tanınır. Sekiz yaşında Küba’da başladığı müzik yaşamına ABD’de devam ediyor. Afrikalı-Kübalı köklerinden aldığı kültürel mirası, Amerikan müziğiyle harmanladığı müziğinin eğlenceli olduğunu söylüyor. Kendisi de bir o kadar neşeli... 2009 Avrupa turnelerinin son konserinden sonra biz de Gumbi Ortiz’le sohbet ettik.

Küba, müzikal açıdan verimli bir ülke ve çok sayıda müzisyeniyle tanınıyor. Bu verimliliği neye bağlıyorsunuz?

Sanırım bunun nedeni Küba’nın tarihidir. Küba’ya, 14. ve 15. yüzyılda Afrika’dan köleler getirildi. Afrikalılar ve İspanyolların kültürel karışımından ortaya çıkan şey Küba’yı eşsiz yapıyor. Aynı durum Portekizliler için de geçerli. Küba küçük bir ülke fakat insanların Afrika kültüründen aldıkları neşe ve eğlence hayatlarına yansır. Küba’da insanlar mutludur. Sürekli başarı ve parayı kutsayan Amerika’nın tersine, yaşam ve müzik kutsanır. Bu anlamda zengin bir kültürü içeren Afrika’dan etkilenen Küba’da çok sayıda yetenekli müzisyenin yetişmesi son derece doğaldır.

Al Di Meola’yla 22 yıldır birliktesiniz. Beste yaparken fikirler tamamen Al Di Meola’nın mı yoksa grup üyelerinin de bestelere katkısı var mı?
Besteler tamamen onun fikirleriyle oluşuyor. Grubun diğer üyelerinin yaptığı şey onun fikirlerini hayata geçirmektir. Yani o besteliyor, biz çalıyoruz.

World Senfonia’dan önce de Al Di Meola’yla birlikteydiniz. Perküsyonun değişmez ismi sizsiniz ama grubun diğer üyeleri sürekli değişiyor. Sizce bunun nedeni nedir?
Bu işte çok iyi olduğum için onunla birlikteyim demek istemiyorum. İlk karşılaşmamız Fransa’da oldu. Onu başka bir perküsyoncuyla çalarken dinledim. Daha iyisini yapabileceğimi düşündüm. Bir yıl sonra o beni çaldığım kulüpte dinledi ve çok iyi olduğum için çalışmak istedi. Ancak 22 yıl birlikte çalınca olay başka bir şeye dönüşüyor. Bir ilişkide dans vardır. Dansın adımlarını biliyorsanız her zaman dans edebilirsiniz. Sanırım ben nasıl dans edeceğimi öğrendim. Ana neden bu. Onunla hangi dansı edersem edeyim adımları çok iyi biliyorum.

Yani birlikte çalmak uzun süre birlikte dans etmek gibi…
Aynen öyle.

Hüsnü Şenlendirici, Arto Tunçboyacıyan gibi birçok Türk müzisyenlerle çalışma fırsatı buldunuz. Anadolu müziğini tanıyor musunuz? Bundan sonra kimlerle çalışmayı düşünüyorsunuz?
Anadolu müziğini çok iyi biliyorum. Hüsnü Şenlendirici, Arto Tunçboyacıyan ve Onno Tunç ile birlikte defalarca çaldık. Kesinlikle Hüsnü Şenlendirici’yle birlikte çalacağız.

Al Di Meola’ya sorulan soruyu bir de size soralım. O bir röportajında, jazzın Amerikan müziği olmasına rağmen ABD’de yete-rince yatırım yapılmadığını ama Avrupa’da jazz müziğine klasik müzik kadar önem verildiğini, Avrupa’nın desteği olmasaydı jazz müzik endüstrisinin ayakta kalamayacağını söylemişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bence bunun nedeni jazzın tarihi ile ilgili olabilir. Jazzın kökeni siyahtır ve siyahlar tarafından yaratılmıştır. Başlangıçta siyahların kendilerini ifade etme biçimlerinden biriydi. Jazz Afrika- Amerika müziğidir. Beyaz insanlarda jazz müzik yapıyor ama yirmi yıl geriden geliyorlar. Bir diğeri Amerika için her zaman “yeni” önemlidir. Eskiyi korumakla ilgili bir kaygı yoktur. Ayrıca bunu bir iş olarak düşündüğünüzde genç insanlar jazz müziği satın almıyor. Bu Amerikan kültürüyle ilgili bir şey. Hatta bazı eski müzisyenler, örneğin Miles Davis bile eskiyi çalmayı sevmiyor, çünkü satılmıyor. Müzisyen için yaşamını sürdürmek de önemli. Burada gerçekçi düşünmek zorundasınız. Ancak Avrupa’da durum farklı, Avrupalı insanlar görkemli insanlık tarihini koruyorlar. Amerika henüz bu kadar gelişmedi ve sonuçta jazz için yeterli yatırım yok, bu doğru. Fakat yatırım olmalı. Ancak yapılacak yatırımın jazz müziğinin gelişimine katkısı olup olmayacağından emin değilim.

Bir zamanlar birlikte çalan ama sonra dağılan ve uzun yıllar sonra tekrar bir araya gelen gruplar hakkında ne düşünüyorsunuz? Yeni bir Return to Forever projesi olabilir mi?
Kesinlikle böyle bir proje yok. Bence bu tür projeler para kazanmakla ilgilidir, nostaljiyle bir ilgisi yoktur. Kişisel olarak da böyle grupları izlemekten hoşlanmıyorum. Hiçbir şekilde genç yaşlarda çaldıkları gibi olmuyorlar. Örneğin Rolling Stones bir araya gelse ben böyle bir konsere gitmek istemem. Onları genç ve enerjik halleriyle hatırlamak isterim.

Siz neler dinliyorsunuz?
Küba müziğini dinlerim. Ayrıca sevdiğim kişiler değil gruplar var. Kahramanlar yaratılıyor ve insanların ona hayran olmaları sağlanıyor.

Son olarak…
Bu gezegende olmamızın nedeni hayatı keyif alarak yaşamak, sonra da ölmek, gerisi çok önemli değil.

Not: Festival süresince Evrensel Kültür’e gösterdikleri yakın ilgiden dolayı sevgili Aylin Tahaoğlu ve Serdar Tunçer’ e teşekkürler…
Rahşan İnal - Suzan Ayrık
ÖNCEKİ HABER

Asya-Pasifik’te bu hafta (96)

SONRAKİ HABER

‘Anı’sız kimse kalmasın

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...