01 Haziran 2009 00:00

YAZILAMA

Atina’da iki sanatçı Olimpiyat Marşı eşliğinde birbirlerini kırbaçladılar sonra da seyircilerden kırbaç yemek istediler. Lambros Stemnis’in adı ‘Ebedi bir beden yarat’ diye çevrilebilecek performansı Art Atina fuarında gerçekleşti. Neyse ki seyirciler sanatçıyı kırbaçlamayı reddettiler.

Paylaş

Atina’da iki sanatçı Olimpiyat Marşı eşliğinde birbirlerini kırbaçladılar sonra da seyircilerden kırbaç yemek istediler. Lambros Stemnis’in adı ‘Ebedi bir beden yarat’ diye çevrilebilecek performansı Art Atina fuarında gerçekleşti. Neyse ki seyirciler sanatçıyı kırbaçlamayı reddettiler.
İyi de sanat mı bu?
Bu haberi aktaran, yorumlayan pek çoklarının aksine, giriş paragrafında sanat ve sanatçı sözcüklerini tırnak içine almadığım için bu soruya evet cevabı verdiğim sezilmiştir.
Şu veya bu ürünü sanat, falanca ya da filancayı sanatçı saymamak konusundaki “sağduyusal” yaklaşımımızın gerçekten de sağduyudan başka pek bir temeli yoktur. Tarihsel olarak kaygan, estetik teorisi bakımından temelsizdir bu tutum ve sanatı yüceleştirmeye yönelik bir eğilimi yansıtır.
Sanat tarihi, bir zamanlar sanattan, sanatçıdan sayılmadıkları halde sonradan klasik haline gelmiş eser ve kişilerle dolu. Caz, sinema, kısa hikaye, fotoğraf geçmişte sanat sayılmazdı; Chaplin’in, Toscanini’nin sanatçılığı bile bir vakitler tırnağa alındı.
Estetik teorisi açısından sanatın tatmin edici bir tanımı yok, bir şeyi sanat yapan kıstasların tüketici bir listesi çıkartılamadı. Öyle ki sonunda sanat tarihçisi Gombrich, “Sanat diye bir şey yoktur aslında, yalnızca sanatçılar vardır,” demiştir.
Sanatı hiyerarşik olarak diğer üretim biçimlerinin üstüne neden koyalım? Sanat yapmak neden demiri işlemekten daha yüce bir iştir? Kötü yiv açan adama tornacı demeye devam ediyoruz da kötü sanat yapan kişiye neden sanatçı demiyoruz? Sanki arya söyleyenlerin hepsi Maria Calas, Shakespeare oynayanların hepsi Sarah Bernard da eskiden manken olup şimdi şarkıcılığa, oyunculuğa soyunanlara “sözde sanatçı” diye burun kıvırıyoruz.
Sanat beğenimiz biraz palazlanınca sağduyumuz bize bir şeyleri sanat görüp görmeme hakkı veriveriyor. Oysa ne sanat öyle yüce bir iş, ne de bir şeyin sanat olup olmadığını belirlemek için güvenilir kıstaslarımız var. Elbette bugün sanat yapanların hepsi yarın klasik olmayacaklar; elbette iyi ve kötü sanat eserleri (ve sanatçılar) var. Bu konuda herkes sanat ve dünya görüşüne göre çeşitli yargılarda bulunabilir ve bulunmalıdır da. Ama bir eseri iyi ya da kötü yapan özellikleri saptamak daha önemli galiba.
Mahir Çayan “Biz Marksizm’i dünya devrimci hareketinin trafik polisliğini yapmak için değil dünyayı değiştirmek için, dünyanın Türkiye’sinde devrim yapmak için öğreniyoruz!” diyordu. Belki “Sen sanatsın geç, sen değilsin dur,” diye sanatın trafik polisliğini yapmaktansa sanat dünyasının çeşitliliğine, dünyada ve “dünyanın Türkiye’sinde” sosyalist sanat üretmek için ve çeşitli sınıfların, ideolojilerin etkisinde üretilen eserleri eleştirebilmek, değerlendirebilmek için çevirmeliyiz gözlerimizi.
Performans, bir tür olarak, özellikle de post-modern hatta düşünenlerce giderek daha fazla öne çıkartılıyor. Burada bu türün genel bir değerlendirmesini yapacak değiliz, fakat küçük burjuvazinin düzeni incitmeyen muhalefeti için iyi bir ifade alanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu türün ürünleri ülkemizde de giderek daha fazla karşımıza çıkacak. (Domus Sanat Çiftliği’nden Serhat Erekinci ve Ali Erel’in hazırladığı Az Önce, şu sıralar Ankara’da gösterimde olan bir performans çalışması, gösteri için 536 585 30 04’ten rezervasyon yapılabiliyor. Bahse konu türe bizden bir örnek görmek isteyenlere duyurulur.)
Performanslar içinde şiddete özel bir yer veren bir alt grup var. Dünyada sağını solunu kesip biçenlerden kendi dışkısını yiyenlere dek uzanan bir yelpazede örnekleri var. Atinalı sanatçıların performansı da bunların bir örneği. Elbette kolaycı, elbette sansasyonel. Sanatsal yaratıcılık ve dışavurum açısından hayli ilkel. Stemnis, “Hedefim, insan vücudu ve acı arasındaki flörtü anlatmaktı,” demiş. Bildiğin flörtü anlatmak için sahnede iki kişiye flört ettirecekti herhalde. Boğa güreşini anlatmak için sahneye boğa ve matador çıkaracaktı.
Kolaymış! Prodüksiyon kısmı değilse bile yaratıcılık kısmı…
Ama sanat mı? Sanat.
N’apalım, tornacının da sanatçının da çapsızı çok
BARIŞYILDIRIM
ÖNCEKİ HABER

Çift kupalı şampiyon: 1-2

SONRAKİ HABER

Ödüllü belgeseller Altın Koza’da

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...