03 Haziran 2009 00:00

BİR KİRLİ SAVAŞ YÖNTEMİ:GÖZALTINDA KAYBETME 3

‘Orada olduğunu biliyorduk’

Paylaş

Cumartesi Anneleri’nin ellerinde tuttuğu güler yüzlü fotoğrafı ve üzerindeki “Kenan Bilgin, 12 Eylül 1994’te gözaltında kaybedildi” yazısından tanıyor onu birçokları. Kenan Bilgin, 12 Eylül öncesinde tutuklanmış, 4 yıl hapiste yatmıştı. Birçok kez gözaltına alınmış, işkence görmüş, en son “Bir daha elimize düşersen sağ kurtulamayacaksın” denilerek bırakılmıştı.
Binlerce kişiyi işkencelerde öldüren, yüzlerce kişiyi ise gözaltında kaybeden 12 Eylül’ün yıl dönümünde kaçırıldı.
Kardeşi Yılmaz Bilgin onu işkence merkezi DAL’da aradı. Bir görevli defterde ismine bakıyordu, başka bir görevli ise telaşla “Burada öyle biri yok, gidin” dedi. Dışarı atılan Bilgin, “Kenan’ın orada olduğunu biliyorduk, görevli uyandı ve defteri kapattı” dedi.
KARANLIK GÜÇLERİN HEDEFİNDEYDİ
Kenan Bilgin, Malatya’da gördüğü ağır işkencenin izleri geçince Ankara’ya gelmişti. 12 Eylül’ün 14’üncü yıl dönümünde Ankara’nın göbeğinde, Dikmen’deki otobüs duraklarında sesi duyuldu; “Ben Kenan Bilgin, beni gözaltına alıyorlar, kaybedecekler” diyordu. O ve arkadaşlarının alındığı operasyon, Mehmet Ağar’ın “Bin Operasyon”undan biriydi sadece.
HABERİ GERÇEK’TEN ALDI
Onunla, gözetim altında tutulduğu Eskişehir’de birlikte kalan kardeşi Yılmaz Bilgin’le, en son ağustos ayında konuşmuşlardı. Belediye işçilerinin direnişinde çekilen bir fotoğrafla Yılmaz Bilgin, Gerçek dergisinin kapak fotoğrafında yer almıştı. Kardeşini bir hak arama mücadelesinde görünce çok sevinmişti Kenan Bilgin, mutluluğunu paylaşmak için aramıştı. En son konuşmaları Gerçek sayesinde olmuştu, Yılmaz Bilgin acı haberi de Gerçek’ten aldı.
Yılmaz Bilgin, derginin bir sayısını alamamıştı. Bu sayıyı alan bir arkadaşı ona ulaştı ve dergide Kenan Bilgin’in kaçırıldığı haberinin yer aldığını söyledi. Bilgin, önce inanmak istemedi; ‘Oradaki arkadaşlar bizi arardı’ dedi. Daha sonra öğrendi ki, kaçırılan abisiydi ve ondan günlerdir haber alınamıyordu.
KAPILAR YÜZLERİNE KAPANDI
Abileri Hasan, Adnan ve İrfan Bilgin’le Ankara’ya gittiler. Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Moğultay’la görüşeceklerdi. Önce ‘Moğultay yok’ dediler, ısrar edince kabul etti görüşmeyi. Moğultay, yuvarlak açıklamalarda bulundu ve ‘Yarın gelin’ dedi. Ertesi gün gittiklerinde ise ‘İşi çıktı’ dediler ve bir daha Moğultay’a ulaşamadılar. İkinci kapıları, dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Azimet Köylüoğlu idi. Köylüoğlu, onlara umut verdi, “Yer yarılsa da, içine de girse bulurum. Yarın gelin bu sorunu çözeceğim” dedi. Ertesi gün gittiklerinde Köylüoğlu’nun bir gün önceki tavrı yoktu, yanlarındaki stajyer avukatı içeri almak istemedi; “Kusura bakmayın araştırıyorum, ama çok zor işler bunlar. Üzülüyorum senin için, ağabeyini kaybetmişsin ama üzülme” dedi. Köylüoğlu’nun bu sözlerine sinirlenen Yılmaz Bilgin ise “Kenan yaşıyor, öldüğünü biliyorsan söyle” dedi. Ancak Köylüoğlu, nasihat etmekle yetindi.
İŞKENCE MERKEZİ DAL’A GİTTİLER
Bilgin, yanına bir arkadaşını alarak Derin Araştırma Laboratuvarı’na (DAL) gitti. “İçeri almazlarsa olay çıkaralım, kapıda bağırıp çağıralım, belki duyar sesimizi” diye konuştular. Gözaltına alınan siyasiler çoğu zaman oraya götürülüyordu, Kenan Bilgin’in de orada olduğunu tahmin ediyorlardı.
“Çok korkunç bir yerdi, komple yerin dibindeydi. Kapıda bile alana girmek için kırk dereden su getirdik” diyen Bilgin, arkadaşıyla birlikte içeri girdikten sonra bekleme salonuna geçti.
Ortada bekleyen insanlar, kenarlarda da 2 ayrı masa vardı. Masadaki görevlilerden biri “Niye geldiniz?” dedi, diğer masadaki ise Bilgin ve arkadaşını süzüyordu. Bilgin, “İçeride abim var” dedi, görevli ise görüş günü olmadığını söyledi. Bilgin, İstanbul’dan geldiğini ve kalacak yeri olmadığı için yalnızca orada olup olmadığını öğrenmek istediğini anlattı. İkna olan görevli, yakınlarının ismini sordu ve önündeki büyük defteri açtı.
İÇİNDEKİ HİS KUVVETLENDİ
Bilgin, sonraki kısmı şöyle anlattı: “Deftere bakmaya çalışıyor, inceliyor, ama 3 metre ilerideki masada oturan görevli, çok dikkatli bizi izliyor. Onun bir şey yapacağını tahmin ettim. Tam o sırada karşımızda bize bakan görevli, ‘Ne yapıyorsun sen, neye bakıyorsun, öyle biri yok burada’ dedi. Öyle deyince yanımdaki arkadaş sinirlendi, ‘Sen ne diyorsun, bak kabul ediyor burada olduğunu, deftere bakıyor’ dedi. Sonra bizi dışarı attılar. Çok umutlu olarak gitmemiştik, ama şansımızı denemek istedik. Kenan’ın orada olduğunu biliyorduk. Çünkü karşımızda bize bakan adam son anda uyandı ve defteri hemen kapattı.”
‘TAKİP EDİLİYORDUK’
“Ankara’da gittiğimiz her yerde farklı farklı insanları peşimizde görüyorduk. Mesela telefon ediyorduk, birileri arkamıza dikilmişti, birileri jeton uzatıyordu” diyen Bilgin’e, 1 hafta 10 gün arayla sessiz telefonlar geliyordu. Bu baskılar karşısında Bilgin, telefon hattını kapattı. Ancak, abisini arama mücadelesini hiç bırakmadı.
YARIN: Annelerin mücadelesi kayıpları buldu, politikayı durdurdu

KENAN’IN MÜCADELESİ BİTMEDİ

Bilgin, abisinin kaybedilmesinin ardından yaşadıklarını, “Kenan giderken çok ciddi iz bıraktı. Bunu ben söylemiyorum, Kenan’ı tanıyan herkes söylüyor. Kişiliği ve yaşam tarzıyla silinemeyecek iz bıraktı” diyerek anlatıyor. Abisinin işkence edilerek öldürüldüğünü düşünen Bilgin, işkence sahneleri olan filmleri izleyemiyor, aklına hep abisi geliyor. “Bazen aklıma geliyor. Acaba nasıl işkence ettiler, ne yaptılar, nereden başladılar, nasıl öldürdüler, nereye attılar diye düşünüyorum” diyen Bilgin, annesini ise abisinin öldürüldüğüne bir türlü inandıramadıklarını söylüyor. “Kenan’ı gelişigüzel alıp kaybetmediler. Kendi çıkarını halkın çıkarlarının önüne koymayan biri olduğu için bilinçli olarak kaybedildi” diyen Bilgin, Denizlerin idamının ardından mücadelelerinin bitmediği gibi, Kenan’ın da mücadelesinin devam ettiğine dikkat çekiyor. Bilgin, “Etkinliklerde Kenan anılıyor, anlatılıyor. Grevlerde, direnişlerde anlatılıyor. Onun mücadele tohumları yeşeriyor” diyor.

ÖNCE VAR, SONRA YOK DEDİLER

Cumhur Daş

8 çocuk babası Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997’de Diyarbakır’da Urfakapı civarındaki bir kahveden alındı, sivil giyimli 3 kişi tarafından zorla arabaya bindirildi. Eşi 29 Aralık’ta dönemin DGM’sine giderek savcılığa dilekçeyle başvurdu. Eşine, “Mehmet Özdemir emniyet müdürlüğünce gözaltına alınmıştır” yazılı bir kağıt verildi ve kaşe basıldı. O zamanlar gözaltı süresi 8 gündü, eşi ve oğlu İbrahim Özdemir, gözaltı süresinin dolmasını bekledi. Bu süre bitince DGM’nin önüne gittiler. 2-3 gün boyunca beklediler, Mehmet Özdemir gelmedi.
SAVCI O KAĞIDI İSTEDİ
Eşi böyle durumlara hazırlıklıydı, Özdemir daha önce defalarca gözaltına alınmıştı. Bu nedenle, 12 gün sonra bir dilekçeyle tekrar savcılığa başvurdu. Bu sefer kendilerine verilen yanıtta, böyle bir şahsın alınmadığı belirtiliyordu. Özdemir, gerisini şöyle anlatıyor: “Annem savcıya 10 gün önce, gözaltında olduğuna dair bir kağıt verildiğini söyledi. Savcı ‘O kağıt nerede, onu bana getir’ dedi. Annemin cebindeydi, ama bildiği için çıkartmadı.”
İHD’ye başvuran Özdemir ailesi, dönemin şube başkanı Osman Baydemir’e durumu anlattı. Kağıdın fotokopisini çekerek DGM’ye geldiklerini ve savcının yanına çıktıklarını anlatan Özdemir, “Savcı bağırıp hakaret etti, kağıdın aslını istedi. Yakalayıp onu imha etmek istedi” dedi.
Özdemir ailesi, iç hukuk yolları tıkanınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurdu ve Türkiye, tazminata mahkum edildi.
ŞÜPHELİ BİR MEZAR
Gözaltından çıkan kişiler 6 ay boyunca HADEP il başkanlığına gelip, “Aileme haber verin” diyen Özdemir’i gözaltında gördüklerini söyledi. O dönemde Diyarbakır-Silvan Karayolu üzerindeki Kejneval köyünde kimsesiz bir cenaze defnedildi. Mehmet Özdemir’in eşi ve yakınları, cesedi teşhis edemedi. Ancak bu cesedin de, Mehmet Özdemir gibi, bir parmağında tırnağı yoktu. Buna rağmen görevliler ‘Siz yanlış gördünüz’ diyerek cesedi gömdü. “Bütün oklar o mezarın bize ait olduğunu gösteriyor” diyen Özdemir ise görevlilerden biriyle yıllar sonra karşılaştıklarını ve ‘Siz tanıyamadınız’ diyerek sitem ettiğini anlattı. Ailenin başvurusuyla bu mezar açıldı ve kemikler DNA testi için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.
Hazırlayan: Ceren Saran
ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen ve KESK üzerine...

SONRAKİ HABER

Geleneği algılayarak çağdaşı özümsemek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...