03 Haziran 2009 00:00

Petrolkent’in sahipleri aş ve demokrasi istiyor!

TPAO’daki 1600 ve özelleştirilen TÜPRAŞ’taki 450 işçinin örgütlü olduğu Petrol İş Sendikası Batman Şube Başkanı Mehmet Doğu ile TPAO’da uygulanan...

Paylaş

TPAO’daki 1600 ve özelleştirilen TÜPRAŞ’taki 450 işçinin örgütlü olduğu Petrol İş Sendikası Batman Şube Başkanı Mehmet Doğu ile TPAO’da uygulanan politikalar, yaşanan sıkıntılar ve emek örgütlerinin Kürt sorunu konusundaki tutumunu konuştuk.

Batman 1950’li yılların başında petrolün bulunması ve ardından rafinerinin kurulmasıyla gelişen bir kent. Ama günlük üretim 12 bin varil iken 5500-6000 işçinin çalıştığı TPAO’da şu an günlük 24 bin varil üretim yapılmasına rağmen 1600 işçi çalışıyor. Hangi politikalar sonucu bu duruma gelindi?

Batman bundan 50 yıl önce bir köy statüsünde iken petrolün bulunmasıyla ve rafinerinin kurulmasıyla beraber bir gelişim göstermeye başladı. Sadece TPAO ve petrol ürünleri üzerine dönen bir ekonomiyle bugüne gelindi. TPAO şu an yarıdan az istihdamla işlerini yürütüyor. Her ne kadar sanayi kenti, işte petrol çıkıyor dolayısıyla da iş alanı sanayi gelişkin dense de, şu anda Türkiye ortalamasının üstünde bir istihdam açığı var. İşsizlik çok ciddi boyutta. Hangi politikalar sonucu bu noktaya gelindi bunu irdeleyecek olursak… TPAO bugün bir petrol şirketi ki, günümüz küresel ekonomisini göz önüne aldığımızda neredeyse petrol tekellerinin yönettiği bir dünyadan söz edebiliriz. Özal dönemine kadar Türkiye’de mevcut petrol yasaları ve korumacı bazı yasalar kamu kuruluşu olan TPAO’yu diğer özel petrol şirketlerine karşı koruyucu bir tarzda rekabet koşullarını düzenliyordu. Ama global ekonomi, liberal ekonomi, serbest piyasa, özelleştirmeler, entegrasyon adı altında TPAO’yu daha doğrusu Türkiye’deki milli kuruluşları dışarıdaki tekellere karşı koruyan yasalar birer birer kaldırılmaya başlandı. Hatta yasalar dış sermayenin lehine dönüştürülmeye başlandı. Kamu kuruluşları bilinçli olarak kötü yönetilerek, zarar ettirilerek bir anlamda da özelleştirmeyi toplumda kaçınılmaz hale getirerek, bunu böyle gösterebilme adına bir politika izlendi. TPAO’da da bu yapıldı. TPAO şu anda petrol sektöründe gerçekten büyük ölçekte bir sermaye ve en kârlı iş alanlarından biri ama petrolcülük entegre bir yapı gerektirir. Yani sayacak olursak arama, üretim, dağıtım, pazarlama ve diğer yan ürünler ki arada rafinajı da sayabiliriz. Bu saydığımız adımlardan en riskli ve pahalı olanları arama ve üretim. Arama riskli bir iş çünkü. Petrolcülükte arayıp bulamayabiliyorsunuz. 20 kuyu kazarsınız 1 tane ya bulursunuz ya bulmazsınız. Üretim yine öyle ama bunun dışındaki diğer dallar hiçbir risk gerektirmeyen sadece alıp üstüne kârını koyup satmak, rafinerileri düşünecek olursanız alıp üstüne kârını koyup satıyor. Dağıtım-pazarlama şirketlerini derseniz alıp üstüne kârını koyup satıyor. Dolayısıyla hiçbir riski yok. Ama TPAO bu üç kanaldan mahrum edildi. İşin risk ve külfet gerektiren yerlerinde TPAO’yu kullanıyorsun ama işin kaymağı olan kısmında TPAO yoktur. TPAO’nun bu anlamda belki geri bırakılmış olmasının geri kalmış olmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi bu. Eğer söylediğimiz gibi entegre bir yapıya kavuşabilmiş olsaydı TPAO, kendi ürettiğini kendi rafine edip, kendi pazarlayıp, kendi satabilseydi, TPAO da o zaman çok daha büyük kârlar elde edebilirdi. Şu anda TPAO kendi kârını yatırıma dönüştürmeye veya yatırım yapma şansı yok, kendi bütçesiyle. Daha doğrusu TPAO’nun kendine ait bir bütçesi de yok. Şimdi bu hem bölgemiz, Batman için ciddi bir sıkıntı ve kayıp oluşturuyor ve aynı zamanda Türkiye içinde büyük bir sıkıntı. Çünkü Türkiye şu anda petrol ithal eden bir ülke ve tüketiminin yaklaşık yüzde 80’ini hatta daha fazlasını ki doğal gazınıda yine öyle dışarıdan temin eden bir ülke. Ama bugün Türkiye toprakları yüzde 20 bile taranabilmiş değildir petrol arama yönünden. Bugün bir Romanya’yı ele alırsak, yılda 2000 kuyu kazıyor. Biz TPAO’yu baz alırsak ki TPAO şu anda milli kuruluş ve en büyük petrol şirketi Türkiye’deki, bu yıl ki programı da sanırım 50’yi aşmıyor. Programladı ama kazabilecek mi kazamayacak mı, o da belli değil.

Anlattığınız gelişmelerden TPAO’nun tasfiye edilmek istendiği sonucunu mu çıkarmak gerekiyor?
TPAO’da gerçekten ciddi radikal bazı şeyler yapılmazsa söylediğiniz yöne gidecek. Yalnız son dönemde TPAO yönetiminin ve yöneticilerinin bir kısmının öne sürdüğü veya üstünde çalıştığı bazı fikirleri var. Ki bu bize de kısmen mantıklı geliyor. Şöyle ki; TPAO eğer böyle giderse zaten fiili bir özelleştirme yaşıyor. Şu anda evet özelleştirme kapsamında değil ama TPAO’nun bütün yan kollarının hepsi, hizmetlerinin hepsi müteahhit eliyle yürütülüyor, taşeron vasıtasıyla gördürülüyor. Ve TPIC isminde karavan bir şirket kurdurulmuş TPAO’ya aslında TPAO’yla birebir aynı olan bir şirket, TPAO’nun kendi türevi ama kağıt üstünde baktığında hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünüyor. Yani prosedürde TPAO’yla hiçbir bağlantısı yok ama işleyişte TPAO’nun kuyularını, malzemesini kullanıyor, TPAO’nun işlerini yapıyor böyle bir çetrefilli durum var. Son dönemde TPAO’nun bu anlamda özerkleştirilmesiyle ilgili bir proje var düşünce bazında ki bunu en son duyduğumuz kadarıyla TPAO yetkililerinin bakanlığa da bir sunumu olmuş bu konuyla ilgili. Bu şirketin özerkleştirilerek kendi yönetimini kendi kararlarını, kendi bütçesini kendi oluşturabileceği bir yapıya kavuşturulursa ve tamamen hükümetten, siyasetten, siyasilerden bağımsızlaştırabilirse yerel politikalar izlenebilir tabi bir anlamda özelleştirilmesinin de önüne geçilebilir.

Ülkeyi yönetenler yıllardır Kürt sorununun bir ekonomik geri kalmışlık sorunu olduğunu söylüyorlar. Ama öte yandan Bölge’de yatırım yapmak bir yana kamu işletmelerini bir bir kapatıyorlar…
Biz bunu bizim geçici işçilerin AKP il binasında yaptığı eylem vesilesiyle yaptığımız görüşmelerde de kendilerine ilettik. Yani sizin bütün tezlerinizi kabul etse bile, siz bu iddianıza da uygun bir politika izlemiyorsunuz. Bırakın yeni istihdam alanı açmak, bırakın yeni iş alanları açmayı, bırakın yeni işçi almayı mevcut istihdamı koruyacak bir şeyiniz bile yok. Mevcut istihdamı da sizin döneminizde yaklaşık resen emeklilik, özelleştirme ve direk işten atma şeklinde yaklaşık 1000 kişilik bir kayıp oldu. Sadece TPAO, TÜPRAŞ ve bağlı iştiraklerinde.
Bunun ötesinde bizim temennimiz AKP yönetiminin ve devletin son seçimlerde Kürt halkının verdiği mesajı doğru anlamış olmalarıdır. Türkiye’nin bugün demokratikleşememesinin, özgürlükler alanında gelişim yapamamasının, farklı noktalarda sürekli tıkanıklık yaşamasının, uluslararası konjonktürde sürekli engel yaşamasının en büyük nedenlerinden biri Kürt sorunudur ve Türkiye bu sorunu bir şekilde çözmek zorundadır.

Ülkenin sorunlarının çözümü konusunda emek örgütlerinin sorumluluk üstlenmesini istiyorsunuz…
Evet, biz Türkiye’nin sorunlarının çözümsüz olmadığına inanıyoruz. Bu noktada biz emekçilere, emek örgütlerine ve işçi sınıfına ciddi sorumluluklar düşmektedir. Çünkü toplumun en dinamik ve örgütlü kesimi bunlar ve bunların bu işin motor gücü ve lokomotifi olması gerektiğine inanıyoruz. Tabi bunu yapabilmeleri içinde kendi içindeki örgütlülüklerini ilk başta sağlamlaştırıp buna uygun bir yol haritası çıkarmaları gerekiyor. Belki tek cümleyle özetlenebilecek bir şey: Türkiye’de artık işçiler iktidarı hedeflemeli.
(Batman/EVRENSEL)

‘SENİN KAZANCIN BURAYA BOMBA OLARAK YAĞIYOR’

Kürt emekçiler olarak ülkenin batısındaki işçi ve emekçilere Kürt sorununun çözümü konusunda neler söylemek istersiniz?
30 yılı aşkın bir süredir burada bir savaş durumu var. İsmine ne derseniz deyin bir realite ve bu emekçilerin bu işçilerin bu geniş halk yığınlarının, yoksul halk yığınlarının alın terleri bomba olarak bu dağlara yağdırıldı ve 50 bini aşkın insanın ölümüne sebep oldu. Bunu ben söylemiyorum ki reel rakamlar bunun çok daha üstündedir. Cemil Çiçek’in ağzından söyleyeyim 350 milyar dolar burada savaşa akıtılan para. 350 milyar doların bugün Türkiye’nin ekonomik potansiyelini göz önüne aldığımızda neye denk geldiğini varın siz hesap edin. Şimdi bu kadar büyük bir sorun ve bu 350 milyar doların kuruşu kuruşuna hepsi emekçilerden ve yoksul halk kesimlerinin sırtından çıkartılıyor. Bunu sermayedarlar ödemez onların ceplerinden çıkmaz, bu rantçıların cebinden çıkmaz, bu siyasilerin cebinden de çıkmaz. Bu bizim gibi emekçilerin sırtından çıkar. Şimdi demek ki sen Kürt sorunuyla demokratik anlamda ilgili değilsen bile bu anlamıyla seni ilgilendiriyor. Senin kazancın buraya bomba olarak yağıyor. Şimdi hal böyleyken Türkiye’deki en büyük işçi federasyonu Türk-İş, bugün Kürt sorununun çözümüne ilişkin ciddi umutların olduğu bir ortamda ve herkes; akademisyenler, barışseverler, demokratlar herkes kendi çapında çırpınıyorken Türk-İş’in bu konuyla ilgili ne bir çözümü, ne sözü vardır. İşveren örgütlerinin bile var ama maalesef Türk-İş’in yoktur.
Yusuf Karataş - Cumhur Daş
ÖNCEKİ HABER

Geçici işçiler verilen sözlerin tutulmasını istiyor!

SONRAKİ HABER

Cesareti olanlar için

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...