04 Haziran 2009 00:00
BİR KİRLİ SAVAŞ YÖNTEMİ:GÖZALTINDA KAYBETME 4
Elleri kaybedenlerin yakasında
Arjantinde General Jorge Rafael Videla başkanlığındaki cunta yönetimi, 1976dan 1983e kadar sürdü. Ülkede insanlar yan yana gelemez, eylem yapamaz hale gelmişti. Bir perşembe günüydü. 13 Nisan 1977de, başkent Buenos Airesin merkezindeki Mayıs Meydanı anlamına gelen Plaza Del Mayoya çıktı 14 kayıp annesi. Cunta Genel Merkezine 100 metre uzaklıkta, sıra sıra yürüdü. Birkaç ay içinde sayıları yüzleri buldu, her perşembe başlarındaki beyaz örtülerle geliyor, meydanın ortasındaki piramidin etrafında tur atıyorlardı. Eylemlerinin 6ncı ayında 24 bin imzayı Başkanlık Sarayına sunmak istediler, polisin gaz bombalı saldırısına maruz kaldılar.
Bir süre sonra liderlerinden Azucena de Vicenti adlı anne, evinden alınarak kaybedildi. Dünyada birçok ülkede kayıplara karşı mücadelenin kıvılcımını çakan anne de artık bir kayıptı. Ondan sonra da anneler eklendi kayıplara. Her hafta gittiler meydana, kaybedilenlerin yüzde 10unu oluşturan hamile kızlarını ve torunlarını aradılar. Kararlı mücadeleleri sonucunda General Videla, 1983te sivil yönetime geçilmesiyle yargı önünde çıktı.
BEBEKLER KATİLLERE VERİLDİ
Anneler birer birer kazanıyordu. Onlar eylemlerine devam ediyordu, çünkü yalnızca generallerin yargılanması yeterli değildi, onlar devlet arşivlerinin açılmasını, çocuklarına ve torunlarına ne olduğunu öğrenmek istiyordu. 1995te arşivleri açtıran anneler, cunta döneminde kızlarından, gelinlerinden alınan 500 bebekten 82sinin izine ulaştı. Bu bebekler, annelerini ve babalarını kaybedenlere, sahte doğum belgeleriyle verilmişti. Dönemin askerleri, çeşitli itiraflarda da bulundu. Adolfo Scilingo adlı bir deniz subayı, okyanuslara insan taşıyan uçakları anlattı: Emir aldığım zaman uçuşa dahil olan politik tutukluların bulunduğu bodrum katına iniyordum doktorlar tutukluları uyuştururdu, sonra da kamyonlara tıkarak onları havaalanına götürürdük, hayvanları hayvanat bahçesine götürür gibi.
Emekli Başçavuş Victor İbanez ise Hücreler doldukça, tutukluları uyuşturup okyanusa atıyorduk dedi.
Onları kimi Plaza Del Mayo Anneleri, kimi Perşembe Anneleri, kimi de Mayıs Meydanı Anneleri olarak biliyor. Onlar, farklı kıtalarda, denizaşırı ülkelerde, tüm kayıp annelerine ışık tuttu, liderlik etti. Onların yoldaşları da, farklı ülkelerde kaybetme politikasına karşı, benzer yöntemlerle mücadele ediyordu.
ŞİLİLİ MİLİTAN ANNELER
General Pinochet yönetimindeki Şilide ise kayıp anneleri ve yakınları 1974te Agrupacıon adıyla örgütlendi. Anneler, kumaş kırpıntıları birleştirerek tablolar ve yastıklar yaptı, onlara kırpıntı ustaları, İspanyolca arpilleras denildi. 20 kadının çıktığı yol, kısa sürede yüzleri gördü. Militan eylemler yapan anneler, siyasi bir hedef olarak ve emekçi mahallelerinin birbirine bağlayan 9 yolun birleştiği bir noktadaki Meclisi seçti. Kendilerini Meclisin parmaklıklarına zincirleyen anneler, polisin vahşi saldırılarıyla karşılaştı.
Kayıplarının bulunması için sık sık açlık grevleri yapan anneler, 1984te kuş uçurtulmayan Anayasa Mahkemesinde pankart açtı. Pankartta şunlar yazılıydı: General Contresas, General Pinochet, kayıplarımız nerede? Yaşam, barış, adalet ve özgürlük adına onları bulacağız. Polisin ise annelere saldırısı ağır oldu, birçok anne ağır yaralandı.
Anneler, bir süre sonra cuntanın aileleri satın almaya yönelik çalışmalarıyla karşılaştı. Arjantinde ve Guatemalada da benzer örnekleri yaşanan, ölüm varsayımı yasası gündeme geldi. Bu tasarıyla kaybedilenlerin mirası ailelere devrediliyor ve kaybedilenler için yakınlarına tazminat ödeniyordu. Ancak yoğun tepkiyle karşılaşan tasarı, geri çekildi.
ZULMÜN İTİRAFI
Şilide kayıp yakınlarının mücadelelerine ve çabalarına rağmen darbeciler cezalandırılmadı. Ancak Pinochetin emrindeki 5 subaya dava açıldı. Bunlardan biri olan Eliseo Cornejo, darbenin ardından icraatlarını itiraf etti. Cornejo, darbe günü, sosyalist lider Allendenin yardımcılarını ve korumalarını toplu halde öldürüp dev bir çukura gömdüklerini, 5 yıl sonra da buradan çıkartıp helikopterle bir yere götürdüklerini söyledi.
Yüksek Mahkeme, Pinochet hakkında zihinsel durumunun mahkemeye çıkmaya uygun olmadığı kararını verdi. Bu karar Pinochetnin yargılanmasının önünde bir engeldi. Pinochetnin ise 1998de, ömür boyu senatörlük görevinden istifa dilekçesi, bu durumun tersini gösteriyordu: Hükümetimin icraatını tarih yargılayacaktır. Bilincim açıktır. Umuyorum ki gelecek, asker olarak geleceğin fedakarlığımı değerlendirecektir.
Bir Orta Amerika ülkesi olan El Salvador, darbeyi 1979da yaşadı, ancak kayıp anneleri ancak 1984te bir araya gelebildi. GAM kısaltması altında örgütlenen kayıplara karşı mücadelenin ilk adımı, 3 anne tarafından atıldı. 6 ay sonra ise sayıları 100ü aştı. Bu anneler de cuma gününü seçmişti kendilerine. Kamu Bakanlığı önünde toplandılar, flüt ve davul çaldılar, yürütüldüğü iddia edilen soruşturmaların açıklanmasını ıslıklarla istediler. Mücadelelerinin ilk yılında 4 anne kaçırılarak kaybedildi. Ama onlar eylemlerine devam etti. BİTTİ
1995TE BİR ARAYA GELDİLER
Türkiyede 1990ların başında etkili olan kaybedilme politikası, kayıp anneleri ve yakınlarını yavaş yavaş bir araya getiriyordu. Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, yakınlarını arama mücadelesinde kayıp yakınlarının yolları kesişiyordu. Kimi İHDde, kimi Gayrettepede, kimi DGMde karşılaşıyordu. Yavaş yavaş gelişen birlikte hareket etme eğilimi, 1994 ve 1995te had safhaya ulaşan kayıplarla, Newrozda kaçırılan Hasan Ocakın ardından, Sağ aldınız, sağ istiyoruz kampanyasına dönüştü. Oğlunu arayan Emine Ocakın kararlılığı, tüm anneleri ve yakınları bir arada tutuyordu. 1992de kaybedilen eşini arayan Birsen Gülünay ile Emine ana, Ankarada bir duruşmada ayağa kalkıp Kayıplarımızı arıyoruz, lütfen bize yardım edin diye seslerini hakime duyurmaya çalışınca hapse atıldı. Oğlunun cansız bedenini aradığı 58 günün 1 ayını cezaevinde geçiren Emine ana, serbest kaldığında tüm kayıp yakınlarıyla birlikte mücadelesine devam etti.
KAYIPLARI BULDULAR
Kayıp yakınları ve Ocak ailesi, 21 Martta kaçırılan Hasan Ocakın cansız bedenini, 17 Mayısta Altınşehir Kimsesizler Mezarlığında buldu. Oysa ki Hasan Ocakın parmak izi kayıtları, emniyette vardı. Üstelik gözaltına alındıktan 5 gün sonra, Beykozda cesedi işkence edilmiş ve telle boğulmuş şekilde bulunmuştu. Hem de gözaltı prosedürü, uygulanmıştı. Parmaklarında mürekkep vardı, kemeri ve bağcıkları alınmıştı.
Rıdvan Karakoç ise arandığı için eve gelemiyordu, ailesine en son 20 Mart 1995te telefon etmişti. Rıdvan Karakoçun cesedi, 26 Mayısta, Hasan Ocakla aynı yerde, Beykoz Buzhaneler mevkiinde ormanlık arazide bulunmuştu. Aynı prosedür uygulanmıştı, vücudunda aynı işkence izleri vardı.
SORUMLULARI YARGILAYACAKLAR
Ertesi cumartesi ilk kez oturdular Galatasaray Meydanına. Tarih 27 Mayıs 1995ti. Onlara Cumartesi Anneleri dediler. Onlar oturdu, kayıplar azaldı, cansız bedenler bulundu. 1994te 328 olan kayıp başvurusu, 1995te 220ye düştü. Sonra da yıllara göre 194e, 66ya, 29a...
JİTEMciler itiraf etti, Bölgedeki kuyuların yerlerini gösterdi, kimleri nasıl kaybettiklerini anlattı. Tek tek isim verdi, emirleri kimlerden aldıklarını söyledi. Ama yine de tek bir devlet yetkilisi yargı önüne çıkmadı, açıklama bile yapmadı.
Tam 200 hafta oturdular. Sonra ara verdiler oturma eylemlerine, 2009 Şubatında JİTEMin kurucusu Veli Küçükün yargılandığı Ergenekon davasına müdahil olmak için kayıplarını onlara sormak için oturdular tekrar. Rehberleri Arjantinli anneler. Amaçları devlet arşivlerini açtırmak, kaybet emrini, öldür diyeni bulup yargı önüne çıkarmak, çocuklarını nasıl kaybettiklerinin hesabını sormak. Onlar kaybetme politikasını durdurmanın verdiği güçle, bu amaçlarında da kararlı.
CEZALANDIRILAN İLK DARBECİ
1985te Videla ve sağ kolu Amiral Emilio Massera, cinayet suçundan müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 1990da iktidara gelen Carlos Menemin ilk yaptığı, darbecileri affetmek oldu. Yargılanan ve cezalandırılan ilk darbeci olan Videla, 1998de bu sefer gözaltında kayıplar nedeniyle hakim karşısına çıktı. Hakkında hapis cezası verilen Videlanın cezası, mahkumiyetin 28inci gününde sağlık gerekçesiyle ev hapsine çevrildi. Massera ise birçok darbeci ve işkenceci gibi, cezalandırılmadan ya öldü, ya bunadı. Beyin kanaması geçiren Massera, bitkisel hayata girince hakkındaki yargılama son buldu. 170 asker yargılanırken, diktatörlüğün en ünlü işkencecisi Guillermo Suarez Mason, hiç yargılanmadan 2004te öldü.
Hazırlayan: Ceren Saran