05 Haziran 2009 00:00

AP seçimleri, Türkiye kökenliler ve yanılsamalar

AB’nin neoliberal ve militarist karakter kazanmasına karşı, eşitliğin, dayanışmanın ve barışın hakim olduğu bir Avrupa’dan yana...

Paylaş

Son bir kaç yıldır her seçim öncesinde, Frankfurt yakınlarında bulunan Türkçe yayın yapan gazetelerin Avrupa merkezleri, Alman siyasetçilerin başlıca uğrak yerlerinden biri oldu. 2005’de yapılan erken genel seçimler öncesinde, dönemin Başbakanı Gerhard Schröder’in Doğan Medya’da yaptığı konuşma, Bild gazetesi tarafından “Seçimleri Türkler mi belirleyecek” şeklinde manşete bile çıkarılmıştı.
Bugün büyük partiler içerisinde siyaset yapan Türkiye kökenli politikacıların ön ayak olduğu bu ziyaretlerde, genellikle Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının oylarını alabilmek için sıcak mesajlar veriliyor. Bu mesajların merkezinde kimi zaman Türkiye’nin AB üyeliği, kimi zaman da uzun süredir tartışma konusu olan ve daha çok Türkiye kökenli göçmenleri ilgilendiren sorunlar oluyor.
Ziyaretin yapıldığı gazeteler de, kimi zaman nezaketen kimi zaman da gönülden bu ziyaretleri manşete çıkarınca ziyareti gerçekleştiren siyasetçi ve parti de hedefine varmış olur.
7 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri öncesinde de geçmişte yaşanan bu ziyaretler tekrarlandı. Geçen hafta SPD Genel Başkanı Franz Münteferig ve Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir, bu hafta da CDU’nun AP adayları Türkçe basının Avrupa merkezlerini ziyaret ederek, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarına seslendi.
Partiler ve politikacılar, kendi propagandalarını yapmak, daha fazla oy almak için bu türden seçim ziyaretlerini işleri gereği elbette yapabilir ve yapmaya da devam edecekler. İşin garibi, bu politikacıların ziyaret sırasında sarf ettiği sözleri, verdiği mesajları hiç sorgulamadan manşete çıkaran gazetelerin tavrıdır.
Örneğin, “Frankfurt Türk medyası”nın tümü Müntefering ve Özdemir’in ziyaretini, “çifte vatandaşlık” ve “yerel seçim hakkı” konusunda söylediklerini öne çıkararak verdi. Gelin görün ki, bugün “Çifte vatandaşlık gündemimizde” diyen her iki parti “çifte vatandaşlığı” kaldıran partiler.
1998’deki genel seçimlerden sonra kurulan SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti tarafından 1 Ocak 2000’de yürürlüğe konulan yeni Vatandaşlık Yasası, pek çok şeyin yanı sıra çifte vatandaşlığı kesin olarak yasaklamıştı. Bu tarihten önce pek çok Türkiye kökenli çifte vatandaş olduğu ve bunu daha sonra da koruduğu halde, 1 Ocak 2000’den sonra Alman vatandaşı olan sonra da Türkiye vatandaşlığına geçen binlerce insanın Alman vatandaşlığından çıkarıldığını sağır sultanlar bile biliyor.
Ama buna rağmen bu partiler, sanki geçmişte böyle bir hak kısıtlaması yapmamış gibi, hareket ederek yeniden kafaları karıştırmaya çalışıyorlar.
Elbette, bütün bunları ziyaretin yapıldığı gazetelerin yöneticileri ve yazarları çok iyi biliyor. Ya da bilmesi gerekiyor. Ama onlar, bir gerçeği sorgulama yerine daha çok propagandasını yapmayı uygun gördükleri partileri ya da politikacıları öne çıkarmanın hesabını yapıyorlar.
Konu AP olduğuna göre, bu partilerin “Nasıl bir Avrupa” istediğiyle, seçim programında nelere yer verdikleriyle de pek ilgilenmezler, ilgilenmek de istemezler. Halkın da bu partilere bu şekilde bakmasını pek istemezler.
“Frankfurt Türk medyası” ve Almanya’daki pek çok Türkiye kökenli kurum ve kuruluş için, bir partinin ya da adayın seçilebilirliği için en önemli kriter elbette “Türkiye’nin AB üyeliğine destek verip vermediği” ve “Türkiye kökenli” olması.
Bunların dışındaki talepler, vaatler, politikalar sadece bir ayrıntıdan ibaret!
Halbuki, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Alman vatandaşlarını günlük etkileyen acil ve önemli talepler de bulunuyor. Örneğin, onları işsiz, yoksul, eğitimsiz bırakan, ayrımcılığa maruz kalmalarına devam etmesini sağlayan politikaları savunan, hayata geçiren partileri ve politikacıları da tanımaları gerekiyor.
Sözünü ettiğimiz basın ve çevreler tarafından şu sıralar en çok propagandası yapılan SPD, örneğin seçimlere “Sosyal Avrupa” sloganıyla katılıyor. Bu partinin seçim programında başlıca talepler, “Sermaye ve finans piyasasına yeni bir çerçeve biçilmesini ve yeni iş yerlerinin yaratılmasını”, “ücretlerin düşürülmesinin engellenmesini”, “AB çapında yasal asgari ücret”, “Barış, kalkınma ve sosyal adaleti” öne çıkarıyor.
SPD’nin Almanya’da asgari ücrete karşı çıktığını, ücretlerin düşürülmesine neden olan yasaların altına imza attığını, Ajanda 2010 ve Hartz IV yasalarını hayata geçirmediğini bilmeyenler, bu partinin aslında “ilerici bir parti” olduğunu sanabilir.
Yani, Almanya içinde en neoliberal, militarist, ayrımcı politikaları hayata geçiren SPD, iş AB’ye gelince birden “sosyal adaletçi” kesiliyor. Tam anlamıyla iki yüzlü bir politika. Aynı durum Yeşiller için de geçerli.
Bütün bunlardan ötürü, Almanya ve diğer AB üyesi ülkelerde yaşayan Türkiye kökenli göçmenler için AP seçimlerinde oy verecekleri parti ve adayların bir bütün olarak ne söylediği ve ne vaat ettiği önemlidir. İç politikada yapılanlar ile AB çapında yapılanlar arasında sıkı bir ilişki olduğuna göre, bu partilerin ülke içindeki izlemiş oldukları politikalar da tercihte belirleyici rol oynayacaktır. Aynı şekilde “Nasıl bir Avrupa” sorusuna verdikleri rol...
AB’nin giderek daha neoliberal ve militarist karakter kazandığı günümüzde, bu politikalara karşı çıkarak sosyal adaletin, eşitliğin, dayanışmanın ve barışın hakim olduğu bir Avrupa’dan yana oy kullanmak, bugün açısından aynı zamanda gerici politikaların geriletilmesi ve püskürtülmesi açısından önem kazanıyor.
YÜCEL ÖZDEMİR - Gazeteci
ÖNCEKİ HABER

Yetkin mühendislik üzerine çok faydalı bir etkinlik

SONRAKİ HABER

ÖRGÜTLÜ BASIN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...