08 Haziran 2009 00:00

Diyarbakır’ın kelepçeli çocukları -1-

Devletin çocuk korkusu yeni değil. 13 Aralık 1980’de 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyütüp idam ettiklerinde de korkuyorlardı yaşları küçük ama yürekleri büyük çocuklardan. Bugün de kara ellerinde taş izi aradıkları çocuklarından korkuyorlar. Ayağında terlikleri ile öldürdükleri 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dan, jandarma köpeklerini üstüne salarak canına kıydıkları 10 yaşındaki Xazal’dan, Yüksekova’da kolunu işkence edercesine bükerek ağlattıkları 15 yaşındaki Cüneyt’ten...

Paylaş

SUNU
Devletin çocuk korkusu yeni değil. 13 Aralık 1980’de 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyütüp idam ettiklerinde de korkuyorlardı yaşları küçük ama yürekleri büyük çocuklardan. Bugün de kara ellerinde taş izi aradıkları çocuklarından korkuyorlar. Ayağında terlikleri ile öldürdükleri 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’dan, jandarma köpeklerini üstüne salarak canına kıydıkları 10 yaşındaki Xazal’dan, Yüksekova’da kolunu işkence edercesine bükerek ağlattıkları 15 yaşındaki Cüneyt’ten...
Filistin’de “çocuk general” diye övdükleri sapanlı çocuklara, Kürt illerinde “terörist” diyor dövüyorlar. Analarının kucağından, bin bir zorla gittikleri okullarından çekip alıyorlar. Sonra da çocuklar okusun diye kampanyalar açıyorlar. Bir gün bile kalsalar ruhlarını zedeleyecek nezarethanelere, bütün hayatlarını değiştirecek hapishanelere kapatıyorlar. “Örgüt üyesi olmadığı halde örgüt adına suç işlemek” gibi şey icat edilmiş. Çoğu bu gerekçe ile yargılanıyor. Sadece Diyarbakır Cezaevi’nde, 80’i adli 24’ü Terörle Mücadele Yasası kapsamında tutuklanan toplam 104 çocuk var.
Çocuk tutuklular sorunu çözülmediği sürece tartışmaya devam ediyoruz. Bu yazı dizisinde de hukukçular ve ailelerin yanı sıra gözaltında ya da hapishanede kalan çocuklarla da görüşmeye çalıştık. Çocukların ve ailelerin isimleri bizde saklı.


Babanın elini tutman da yasak!
Diyarbakır Adliyesi. Sabah saat 09.00.
11 aydır tutuklu bulunan 14-15 yaşındaki çocukların duruşması var. Çocukların aileleri, yakınları, arkadaşları, adliye koridorunu bir ucundan diğer ucuna kadar doldurmuşlar. Çoğu ayakta. Duruşma da bir türlü başlamıyor. Önce öğlen yapılacak diyorlar, sonra akşamüstü. En sonunda ancak 21.00’de başlatılıyor oturum. Çocuklarından ayırmak yetmiyormuş gibi bir de 12 saat bekletme işkencesi çekiyor aileler...
Babası, oğlu H’yi sekiz aydır görmüyor. Bir duruşmada zafer işareti yaptığı için çocuğa 1 yıl babasını görmeme cezası verildi. H, cezaevine girdiğinde 15 yaşındaydı. Artık 16 oldu. Üzüntüden bu yaşta saçları dökülmüş. Mahkeme salonuna getirildiğinde çok özlediği babasını görüyor. Babası elini uzatıyor, çocuğuna dokunmak istiyor. Ancak asker hemen engelliyor. Ne hakim ne savcı izin veriyor baba ile oğlun el ele tutuşmasına.
H’nin abisi askerden yeni gelmiş. Kardeşini görmek için salona girmek istiyor. Ona da izin yok. Bir yanda “Babamın elini tutmak istiyorum” diye kara gözlerinden yaş akıtan küçük oğlu, bir yanda kardeşini görmek için görevlilerle tartışan büyük oğul. Ana yüreği hangisine yansın?
“Ben girmeyeyim salona, oğlum girsin de bir kardeşinin yüzünü görsün” diyor anneleri.
Kabul edilmiyor.
Mahkeme 5 dakika sürüyor. Hakimler çok yorgunmuş, sağlıklı karar veremezlermiş! Duruşma erteleniyor.
KARDEŞİ ÖZLÜYOR
H’nin evine gidiyoruz. Küçük kardeşi de evde. Televizyonun tam karşısındaki koltuğa oturmak için sevgi dolu kavgalar ettiği, sonra kucağına alıp televizyon izlediği, birlikte uyuduğu kardeşi. İlkokul beşinci sınıf öğrencisi Halim, artık o koltuğa oturmuyor, odasında yalnız yatamıyor. Abisini çok özlediğini söylüyor. “Beni gezdiriyordu, sinemaya götürüyordu. Çok özledim. Onlar bırakmayacaksa ben de gidip polise taş atarım, polisi döverim, içeri giderim yanına giderim” sözleri çok acıtıyor.
Ama şimdi siz söyleyin.
Bu üç çocuk; H, abisi ve kardeşi...
Yarın öbür gün dağa çıkmayacaklarını kim garanti edebilir?..
ELLERİ AYAKLARI
TİTRİYORDU
H’nin annesi her gün ağladığını söylüyor. H’nin hapishanede yaşadıklarını ondan dinliyoruz:
“Girdiği ilk aylar orada ne yaşanıyordu hep bana anlatırdı. ‘Yemekler kötü, şartlar kötü, birkaç gardiyan bize kötü muamele yapıyor’ diye anlatırdı. İlk aylar elleri ayakları titriyordu. Babasını görmeme cezası verdiler. Bu cezayı babaya vermediler çocuğa verdiler aslında. Çocuğun psikolojisi çok bozuldu. Konuştuğumuz zaman beni dinlemiyor, kafası başka yerde. Sürekli durgun. Saçlarının hepsi dökülüyor. Her gittiğimde görüyorum üstündeki elbiseler çok kirli. Anneyim, bir anne bunu gördüğü zaman ne hisseder? Ben evde çocuğumu öyle güzel yetiştirmişim ki... Şimdi her gördüğüm zaman içim parçalanıyor. ‘Nasıl çamaşır yıkayalım, suyumuzu kesiyorlar’ diyor. Haftada bir kez iki saat su veriyorlar. Bir koğuşta otuz kişi var. Dört kişi yıkanabiliyor en fazla. ‘Sıcak su verdikleri zaman soğuk suyu kesiyorlar. Özellikle de Diyarbakırlılara yapıyorlar. Yemek artıklarını bize veriyorlar. Biz mecburuz onu yemeye’ diyor oğlum. İlk aylarda ‘Bizi ne zaman bırakacaklar okulumuza kavuşacağız?’ diyorlardı.
OKULUNDAN OLDU
Ama şimdi ‘Biz artık sürekli burada kalacağız’ diye düşünüyorlar. Ben cezaevine her gittiğim, onu her gördüğüm zaman hastalanıyorum. Evde yemek yaptığım zaman benim oğlum orada ne yiyor diye üzülüyorum. Lise ikiye gidiyordu. Sağ olsun bizim devlet bırakmadı okusunlar. Keşke suçlu olsaydı. ‘Suç işlemediğim halde bu kadar ceza alıyorum, benim çok ağırıma gidiyor anne’ diyor; ‘ben okulumdan oldum, arkadaşlarımdan ailemden oldum, özellikle de küçük kardeşimden oldum...’
Küçük kardeşi de sürekli onu özlüyor. Hep birliktelerdi. Kardeşi diyor ki: ‘Annem her ağladığımda ben yatağa gidiyorum yatmış gibi yapıyorum.’ Sürekli beraberdiler şimdi yalnız kalmış, yalnız uyumuyor ben yanına yatıyorum. ‘Abim gelseydi beraber yatsaydık. Abim gelseydi ben bir hata işlediğim zaman ağabeyime suçu atardım, yalnız kalmazdım’ diyor. Başbakan’ın da çocuğu var. Biz bu zorluklarla okutuyoruz çocuklarımızı. Lütfen çocuklarımızı serbest bıraksınlar...”
H, 11 aylık tutukluluğunun ardından 5 arkadaşı ile birlikte tahliye edildi. Yargılama sürüyor. 11 ayın açtığı yaraları sarmak kolay olmayacak...

ZORLA DAĞA ÇIKARTTILAR
‘Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak’ dedi Başbakan Erdoğan. Değil polise taş attıkları, eyleme katıldıkları bile kanıtlanmamış onlarca çocuğun çocuklukları hapishanelerde çürütüldü. Yaşları ile birlikte kinleri de büyüdü. Öğrenciydiler, ‘örgüt için çalışıyorsunuz’ dendi. Diye diye, eze eze yaptılar. Sonunda olan oldu. Tahliye olan çocuklardan bazılarının dağa çıktığını söylüyor avukatlar. Kaç kişi oldukları önemli değil. Belki bir belki beş… İsimleri de önemli değil. Ya Baran’dır ya Rojhilat ya da Welat... Hepsi öğrenciydi, zor koşullarda eğitimlerini tamamlamaya çalışıyorlardı. Ancak okumalarına izin verilmedi.
Şimdi bir tanesi bile çatışmada yaşamını yitirse, bu cinayetin sorumlusu kim olacak?

SOKAKTA YÜRÜYEN HER ÇOCUK TEHLİKE ALTINDA
Oğlunun eline dahi dokunmasına izin verilmeyen baba kızgın. AKP Hükümeti’ni eleştiren H’nin babası, yasaların değiştirilmesini istiyor: “Çocukların tutuklanmasının şakası bile kötü. Çocuklarımız tutuklanıyor. Hem de çok ağır suçlamalarla tutuklanıyor; örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek 10 yıl. Gösteri ve Yürüyüş Kanunu’na muhalefet etmek 5 yıl, Kamu Malına Zarar Vermek 6 yıl. polise taş atmak zaten en büyük suç! Yahu bu çocuk bu polise niye taş atıyor diye düşünen yok. 6 yıl ceza da buradan geliyor.
Bir çocuğa toplam 26 yıl ceza. Ve bunu yapan, şu anda iktidarda olan AKP Hükümeti’dir. O çocuğun büyümesini de göremeyeceksin. Çocuk yaşamdan kopartılmış; çağdaş, gelişen dünyadan koparılmış. Eğitimi olmayacak ve yıllarca cezaevinde kalacak.
Çocukları tutuklatan yasalar değişmedikçe sokakta yürüyen her çocuk, tehlike altındadır. Her çocuk bir polis ifadesi ile tutuklanabilir, örgüt üyeliği ile suçlanabilir. Böyle bir ülkede yaşıyoruz.”
YARIN: Terli lan bu! Korkudan sokağa çıkamıyorum
Hazırlayan: Elif Görgü / Duygu Başak
ÖNCEKİ HABER

Meksika’da kreş yangını

SONRAKİ HABER

İşkence ‘orantılı güç’ oldu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...