8 Haziran 2009 00:00
EKONOMİ VE POLİTİKA
...Devlet inhisarı ve devletçilik aleyhinde hayalat kuran nice müteşebbis görmüşümdür ki, mevsiminde inhisarların piyasaya müdahale etmesi için bütün idraklerini sarf ederler. Bu ifade, Başvekil İsmet imzası ile İsmet Paşanın, Ekim 1933 yılında KADRO dergisine yazdığı makaleden alıntıdır. Ne ilginçtir ki, aslında bir ahlak profesörü olan, siyaset çevrelerince de liberalizmin başlatıcısı olarak görülen Adam Smith de 1774 yılında, iktisat alanında yayınlamış olduğu ünlü MİLLETLERİN SERVETİ kitabında benzer bir ifadede bulunmuştur: Tüccarlar ve büyük üreticiler, büyük miktarlarda sermaye kullanırlar ve sahip oldukları servetler nedeniyle toplumun dikkatini ve itibarını üzerlerine çekerler. Bu insanlar, tüm yaşamları boyunca plan ve projeler yapmakla uğraştıklarından, toplumun büyük kesiminden daha geniş algılama kapasitesine sahiptirler. Ancak, tüm zekalarını toplumsal çıkar yerine, iş çıkarları üzerine yoğunlaştırdıklarından, ne kadar ahlaksal olmaya çalışsalar da, tüm fikir ve davranışları toplumsal çıkara değil, iş çıkarlarına yönelik olur. Bu kişilerin (iş adamlarının) diğer bireylere göre kamusal çıkarı düşünme açısından bir üstünlüğü yoktur ve bunların kendi çıkarlarını gütme dürtüsü halkın kendi çıkarını gütme dürtüsünden daha şiddetlidir. Kendi çıkarları ile ilgili güçlü bilinçle (tetiklenen) iş adamları, vasat halkın hoşgörüsü üzerine baskı yapıp, onlara halkın çıkarlarının değil, fakat iş çevrelerinin çıkarlarının toplumsal çıkar olduğu yönünde telkinde bulunarak, tüm toplumu halkın bireysel çıkarlarından ve genel toplumsal çıkarlardan vazgeçmeye ikna etmişlerdir. Ne var ki, ticaret ya da üretim sektörünün herhangi bir alanında faaliyet gösteren iş adamlarının çıkarları, toplumsal çıkardan farklı olduğu gibi çoğu durumda toplumsal çıkara terstir. İş adamlarının çıkarları, piyasaları genişletmek ve rekabeti ortadan kaldırmaya yöneliktir. Piyasaların genişletilmesi, çoğu halde toplumsal çıkara uygun görülebilir; ancak, rekabetin ortadan kaldırılması, toplum üzerine haksız ve anlamsız bir yük yıkarak, kârları olması gereken düzeyinin üzerine çıkaran ve böylece iş adamlarının lehine çalışan bir süreç olarak görülmelidir. Bu çevrelerden (iş adamlarından) gelen herhangi bir yeni yasa veya düzenleme önerisi çok büyük bir dikkatle incelenmeli, kuşkulu ve derin incelemelerden sonra toplumsal yarar doğrultusunda olduğu hakkında kesin yargıya varılmadan kabul edilmemelidir. Zira böylesi öneriler, çıkarı hiçbir zaman toplumsal çıkarla örtüşmeyen, toplumu kendi çıkarı yönünde baskılayan ve yalan söyleyen, daima da böyle davranmış olan bir kesimden gelmektedir.
Önlemlerin, kriz ekonomiyi teğet geçerken(!) değil de, G-20ler kararının akabinde ve hiçbir emekçi kesimle görüşülmeden alınması, doğal olarak iş çevrelerini mutlu edecekti, etti de! Kuruluş yeri temin etmek, taşınma masraflarını yüklenmek gibi yatırım maliyetlerini kısıcı önlemler yanında, yaratılan değerlerden kamu payı almamanın ötesinde bu değeri büyütücü katkıda bulunmak anlamında olarak kurumlar vergisinde önemli indirimler ve istihdam maliyetlerinde ciddi avantajlar getiren söz konusu önlemler paketi, açıktır ki, sadece iç sermaye için değil, dış kaynaklı sermaye için de fevkalade önemlidir. Söz konusu önlemlerin kaynağını bütçede reel harcamalarda yapılacak kısıntının (kamu hizmetlerinin nitel ve nicel olarak eritilmesi) ve/veya bütçe açığının (enflasyon yoluyla halka yük yıkılması) oluşturacağı da dikkate alındığında, önlemlerin ne denli sermaye yanlısı olduğu, buna karşın emekçiler ve halk açısından ne büyük bir maliyet olduğu anlaşılır. IMF ile gizli anlaşma yapılmış ve bu maliyetler kısmen veya tamamen IMF yardımı ile finanse edilecekse de, yine faiz ve ana-para ödemeleriyle yük halka yıkılacaktır. Krize önlem görüntüsü altında, halkın omuzlarından sermayenin desteklenmesi ve el değiştirmesinin gerçekleştirilmesi!.. Emperyalizm boyunduruğundaki düzenleyici devletin rolü ve tek yapabileceği de ancak budur!
İZZETTİN ÖNDER
Evrensel'i Takip Et