12 Haziran 2009 00:00

GERÇEK

Tuzla’da kurulu Çelik Tekne Tersanesi’nde inşa edilen gemideki patlama sonucu, Hüseyin İbir ve Süleyman Kırkgül hayatını kaybederken 5 işçinin de yaralanması, tersanelerdeki vahşi sömürü koşullarını bir kez daha gündeme getirdi.

Paylaş

Tuzla’da kurulu Çelik Tekne Tersanesi’nde inşa edilen gemideki patlama sonucu, Hüseyin İbir ve Süleyman Kırkgül hayatını kaybederken 5 işçinin de yaralanması, tersanelerdeki vahşi sömürü koşullarını bir kez daha gündeme getirdi.
Kim bilir bu yazı; bu köşeden, tersanelerdeki ölümler için böyle, “bir kez daha gündeme getirdi” ibaresinin yer aldığı kaçıncı yazıdır.
Çünkü, tersanelerdeki her “patlama”, her “elektrik çarpması”, her “yüksekten düşme”den…sonra, bir kez daha “vahşi sömürü koşulları”, “kölelik koşullarında çalışmaya zorlama”dan söz edilmiştir.
Evet, tersanelerden birkaç aydan beri kaza (cinayet demek daha doğru) haberleri gelmiyordu. Bir ölümcül kaza gerçekleşmemesi hali, büyük ölçüde art arda gelen ölümlerden sonra alınmak zorunda kalınan iş güvenliği önlemleriyle bağlantılıydı. Çünkü 2008’in ikinci yarısında meydana gelen ölümler, tersanelerdeki keyfiyeti, kölelik koşullarında çalışmaya zorlanmayı kamuoyu gözünde açığa çıkarırken, işçilerin sabrını da taşırmıştı. Ve yaratılan bu kamuoyu baskısı ve işçilerin tepkileriyle, sonuçta patronlar iş güvenliği kurallarına uyan bir çalışma ortamı için kimi adımlar atmıştı.
Ne var ki, kriz de vesile edilerek bölgeden 20 bin dolayında işçinin atılmasıyla işçinin de gündemi değişmişti. Dolayısıyla iş güvenliği önlemlerinden çok işini koruma derdine düşen işçilerin dikkati dağılınca, patronlar hızla eskiye döndüler ve kendilerine “masraf” görünen iş güvenliği önlemlerini de bir kenara ittiler.
Nitekim, son kazayla ilgili bilgiler, kazanın gerçekleştiği bölümde havalandırma doğru dürüst sağlanmış olsa, bu kazanın hiç gerçekleşmemiş olacağı yönündedir.
Elbette bu kazadan, kazanın meydana gelme koşullarından işçilerin çıkarması gereken ders; patronların, iş güvenliği gibi bir dertlerinin olmadığı; eğer ölen, yaralanan işçinin yerine yeni işçi buluyorsa, bir kazadan sonra yeterince ağır bir ceza da gelmeyecekse işçinin ölüp kalmasını umursamadığıdır.
Dolayısıyla, işçinin iş güvenliği sorunu, işçinin sorunudur ve alınan önlemler işçi tarafından denetlenir hale gelmeden de, patronların sırtını sıvazlayarak ya da onları yazılarla uyararak bir yere gidilmez. Son kaza bunun kanıtıdır.
Bu nedenledir ki, daha önce de bu köşeden ve Evrensel’de çeşitli vesilelerle dile getirilen öneriyi yineliyoruz.
Tersanelerde iş güvenliğinin iyileştirilmesinin tek koşulu, iş güvenliği komisyonlarının her işyerinde kurulması ve önlemlerin bu komisyon tarafından denetlenmesidir. Komisyon; o işyerinde çalışan işçilerin seçtiği yeteri sayıda işçi temsilci(si)leri, sendika temsilcisi, TMMOB’dan ve TTB’den birer temsilci ve işyerindeki iş güvenliğinden sorumlu mühendisin de katılımıyla oluşmalıdır. Aksi halde; patrona verilecek para cezası ya da kaza olduğunda yapılan denetimlerin bir yararı olmadığı gibi, patronlar, allem kalem denetimleri atlatmanın bir yolunu bulmaktadır.
Kısacası asıl olan, işçinin hakları konusundaki dikkatidir. Hele çalışma koşulları gibi her gün denetlenmesi gereken bir konuda, işçi denetimi olmadan bunun uygulanması olanaksızdır. Yaşanalar bunu bir kez daha göstermiştir.
Aslına bakılırsa; işçi hakları ve çıkarları söz konusu olduğunda, işçinin bu hak ve çıkarları korumada dikkati bir an için dağıldığında, bunların istismar edildiği hayatın her an gösterdiği bir gerçektir.
İşte, Türk-İş ve kamu işverenleri sendikaları (hükümet) arasında yürüyen toplusözleşme görüşmelerinde de böyledir. İşçiler dikkatlerini sözlemlerden uzaklaştırdığında; süreci egemenler kendi lehlerine işletmekte, fırsatı kaçırmamaktadır. Nitekim, son bir aydır işçiler kamu TİS’lerini gündemlerine aldıkları için sürecin nasıl ilerlediğini (ilerlemediğini) görmüşlerdir. Ancak, işçilerin dikkatlerini bu görüşmeye vermelerinden beri, süreçte işçi müdahalesi kendini hissettirmeye başlamıştır.
Demek ki, söz konusu işçinin hakkı ve çıkarı olduğunda, işçi kendisine; hakkın alınmasında da korunmasında da kendi gücüne güvenecektir. Eğer bu yapılmıyorsa; yasaydı, kamuoyuydu, patronun vicdanıydı... Bunlar sadece teferruattır!
İ. Sabri Durmaz
ÖNCEKİ HABER

Mücadele limanın içinde de sürecek

SONRAKİ HABER

DURUM

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa