14 Haziran 2009 00:00
BAŞYAZI
Üç-beş hafta, Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Kürt sorunu ülkenin en önemli sorunudur.
Üç-beş hafta, Kürt sorununda iyi şeyler olacak, Kürt sorunu ülkenin en önemli sorunudur. Çözülmesi gerekir tartışmalarından sonra sermaye partilerinin siyaseti, yeniden eski, sokak ağzıyla laf yarıştırmaya döndü. Başbakan sert mi sinirli mi, yoksa Dertten mi böyle sinirli gözüküyor?; Baykal, Başbakan, Türkiyenin gelmiş geçmiş en kaba başbakanı derken haklı mı haksız mı?... gibi konulara kayarak, sinirli, kaba, sert üslup denemeleri altında yürütülen bir Geyik muhabbeti ülkenin baş meşguliyet konusu haline getirilmiş bulunuyor.
TV kanalları da, bu ağız dalaşını, dedikodu sosuyla lezzetlendirip sunarak, ülkenin esas gündemlerini, halkın dikkat alanı dışına çıkarıyor.
Bu türden, sadece karşılıklı konuşanların kendilerini tatmin ettiği laf yarışı ve polemiklere halk arasında Doldur boşalt yapmak denmesinin nedeni, bu sermaye politikasının en üst katındaki ikilinin kurallarını ve ölçüsünü kendilerinin belirlediği boş laf yarışını izledikçe daha iyi anlaşılıyor.
Halk, ülkenin başbakanı ve ana muhalefetin liderinin ağız dalaşıyla oyalanırken, bir yandan Kürt sorunu konusunda atılmayan çözüm adımlarının sıkıntısı büyürken, öte yandan da krizin faturasını emekçileri yıkma hamleleri üst üste yapılıyor.
Örneğin bir yandan Kriz bizi teğet geçecek diyen başbakanın başında bulunduğu hükümet; İstihdam ve Teşvik paketi açıp, bir çırpıda İşsizlik Fonu ve Hazineden milyarlarca lirayı patronların cebine koyarken, öte yandan da asgari ücretten belli bir zamanla sınırlı ve kurallı çalışmayı da ortadan kaldıran girişimler yapıyor. Ama Sosyal demokrat ve E0meğin haklarını korumakla övünen CHP ve onun lideri; bu emek düşmanı ekonomik politikaların cisimleşmiş hali olan pakete karşı ağzını açmıyor. Dolayısıyla paketi ve hükümetin ekonomi politikasını tümüyle onaylıyor.
Yine başbakan ve hükümetin Kürt sorunu konusunda lafta çözümcü; pratikte ise süreci provoke eden girişimlerle yürüttüğü şark politikası konusunda da ana muhalefet partisinin hükümetle tümüyle hem fikir olduğu görünüyor. Deniz Feneri skandalı, Dolmabahçe görüşmeleri gibi eski skandalvari sorunlar magazinleştirilip içi boşaltılırken, gündeme en son gelen Genelkurmayda hazırlanan yeni andaçın da, bu ikilinin malzemesi olması önlenemezse kaderinin farklı olması beklenemez.
Eğer ülkenin en önemli iki sorunu; Kürt sorunu ve ekonomik politikalar konusunda, ana muhalefet hükümetle hem fikirse, bu ağız dalaşı, bu sertlik, bu sinirlilik, bu celallenme, bu arabeskçi dertlilik de nedir?
İktidar ve Meclisteki ana muhalefet sanki önceden senaryosu yazılmış bir oyun oynarcasına birbiriyle dalaşırken, ülkenin en temel iki sorununda kanama devam etmektedir.
Öyle anlaşılmaktadır ki; Baykal-Erdoğan ikilisinin kavgası; tıpkı TVlerin Sabah kuşakları gibi, halkı meşgul etme ama hiçbir sorunu gerçek yanlarıyla ele almama ilkesi üstüne kuruludur.
Bu gürültülü alanın dışında AKP Hükümeti ve CHP Muhalefeti, bir yandan İyi şeyler olacak diye kamuoyunu avuturken, öte yandan DTP üstünden ve askeri alanda baskılarını artıran provokatif girişimler yapmaktadır.
Ekonomik politikalarda ise hükümet-muhalefet ve patronlar tam bir işbirliği içinde, Krizin yükünü emekçilere yıkacak politikaları hayata geçirmekle meşguldürler.
Yani işçi sınıfının, emekçilerin ve ülkenin demokrasi güçlerinin sadece hükümetle değil muhalefetiyle de mücadele etmek, muhalefetin de sahteliğini göstermek gibi bir yükümlülüğü vardır. Ve bu muhalefet, günlük politikalarda hükümetle birleştiği ölçüde de bu ihtiyaç büyüyecek görünmektedir. Çünkü politikalarda ayrılıkları azalan sermaye partileri arasındaki ayrılığı lafa, sembollere indirgeyerek, emekçileri bu yolla kendi yanlarına çekmek isterler.
Geçmişte de böyle olmuştur. CHP ve AKP ülkenin temel sorunlarında birbirine yaklaştıkça, aralarındaki söz düellosu kızışmıştır.
Bu ortamda emek ve demokrasi güçlerine düşen ise; halkın gerçek gündeminde ısrar; emek ve demokrasi talepleri doğrultusundaki mücadeleyi daha büyük bir gayretle gündemde ön sıralara çıkarmaktır.
İHSAN ÇARALAN