14 Haziran 2009 00:00

Yaşamak, yaşatmak, ölmek, öldürmek…

arlıklarını başkalarını öldürmek, sindirmek, baskı altında tutmak üzerine kurmuştur kimi kişiler, gruplar, devletler. Öldürdükçe vardır, mutludur belki, sindirdikçe, baskı altında tuttukça… Kuzum ama ben böyle mutluluğun, çok büyük bir mutsuzluk olduğunu savlamaktan ol görüp kendimi alamıyorum…

Paylaş

arlıklarını başkalarını öldürmek, sindirmek, baskı altında tutmak üzerine kurmuştur kimi kişiler, gruplar, devletler. Öldürdükçe vardır, mutludur belki, sindirdikçe, baskı altında tuttukça… Kuzum ama ben böyle mutluluğun, çok büyük bir mutsuzluk olduğunu savlamaktan ol görüp kendimi alamıyorum…
***
Geçenlerde Alperenciler, DTP’lilere, haritalı birer kart gönderdiler. ‘Öldürdüklerimizi, bizim cinayetlerimizi aklınızdan çıkarmayın’ demek için…
Ben bu kartçıların Türkiye Cumhuriyeti devletinin çekirdeğini oluşturan bir zihniyetle beslendiklerini düşündüm. Çünkü “devlet benim” diyen kesimin neredeyse asırlardır bütün tutumu bunun üzerine kurulmuştur. Polis, ordu, vali ya da kaymakam… Tümünü halk çoğunlukla ölüm, talan, baskı ve hegemonya temsilcisi olarak tanımıştır…
***
Devrimciliği bir de bu açıdan düşünmeliyiz. Bütün bu adamlara, gruplara, devletlere insanca yaşamayı, kimseyi sömürmeden, ezmeden, Fransız Çingenelerinin o olağanüstü deyimiyle “Kalleşlik etmeden de yaşanabileceğini” öğretme işi olarak. Anlamıyor değilim bunun zor olduğunu, zorunlulukları gerektirdiğini… Ama ne çare düşünmek gerek.
***
Alperencilerin, kartlar gönderdikleri zaman kesitinde Oyun Yazarı Cuma Boynukara da, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’ne oyunlarının Kürtçe sahnelenmesi için dilekçe verdi.
Cuma’nın oyunlarının Türkçesi zaten kabul edilmişti, değişik sahnelerde oynanmış, örneğin Işıl Kasapoğlu ve Bülent Emin Yarar (Semaver Kumpanya) ekibinin sahneye koyduğu Mem ü Zin, Tiyatro Festivali’nin 2004 yılında kapanış oyunu seçilmiş, çeşitli dallarda uluslararası ödüller getirmiştir.
“Sanat” demiştir Cuma Boynukara “İnsanlaştırır” Devlet Tiyatroları’ndan, oyunlarını kendi anadilinde de sahnelenmesini isterken. “Görün” demiştir, “Kimseciğin burnu kanamaz, insanlar, oyunlarla, birbirinin dilinde düşünürken. İnsanlar bir birilerinin dilinin seslerini, müziğini, hızını, gücünü tanıdığında.”
***
Kürtler, Türkçeyi çoğunlukla kendi anadillerinden daha iyi konuştular, kendi anadilleri unutturularak Türkçenin öğretilmesine kin bağlamadan öğrendiler Türkçeyi, fakat pek çok Kürt öğrenemedi Kürtçeyi…
Belki bu sanatsal etkinlikler bir olanak olur da, Türkler de bakmak ister Kürtçenin şiirine, oyununa; belki kendi diline uzak Kürtler yeniden heveslenir anadiline.
Cuma’nın “Ateşle Gelen” ve “Mem û Zin” kitabının Kürtçesi, Evrensel Basım Yayın’dan çıktı. Şimdi bunların Kürtçe oynanmasından onların desteğe, dostluğa gereksinmesi var.
***
Sahnemiz barış olsun.

Mem İle Zin’den
ZİN Ey kandil kalkıp alev alsana, pervanen kandilsiz ne yapsın?
MEM (Olduğu yerden doğrularak aydınlık bir ışığın altında, Zin Mem’in etrafında lambanın etrafında dönen pervane gibi.)
Sen benim için ne hoş bir müjdesin.
ZİN (Mem’in etrafında dönerek)
Sen bir ışıksın.
MEM (Hep aynı şekilde birbirlerinin etrafında dönerek)
Sen hoş bir dostsun.
ZİN Sen benim için aydınlıksın.
MEM Sen bedenim için ruhsun.
ZİN Sen kalp yakıcısın.
MEM Sen çaremsin.
ZİN Sen gönüle teselli verensin.
MEM Sen padişahımsın.
ZİN Sen Kıblegahımsın.
Mem û Zin’den
ZÎN Ey qendîl, de pêkeve. Pepûlekê te, bê qendîl ji çi re ye?
MEM (Ji ciyê xwe radibe, Zîn û Mem, li bin ronahiyên rengîn de wekî pepûlekên dora çirayê, li dora hev digerin) Tu ji bo min mizgîniyekê xêrê ye.
ZÎN (Li dora Mem digere) Tu ronahiya min î.
MEM (Her wekî berê li dora Zîn digere) Tu dostekê bedew î.
ZÎN Tu ronahiya min î.
MEM Tu ruh î, ji bedena min re.
ZÎN Tu dilşewata min î.
MEM Tu çareya min î.
ZÎN Tu teseliya dil î.
MEM Tu padşayê min î.
ZÎN Tu qiblegahê min î.
Tevfik Taş
ÖNCEKİ HABER

Internete resim koyarsan...

SONRAKİ HABER

MIGIRDİÇ MARGOSYAN

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa