15 Haziran 2009 00:00

GÖZLEM


Türkiye’de, işçi sınıfı mücadelesi içinde önemli bir yeri olan 15-16 Haziran direnişinin üzerinden 39 yıl geçti. Aradan geçen süreye rağmen, 15-16 Haziran direnişinin bugün işçi sınıfı mücadelesi açısından hâlâ hatırlanıyor olması, direnişin tarihsel anlamını, işçi sınıfı açısından ne kadar büyük bir önem taşıdığını gösteriyor.
Bu direnişi anlamlı kılan, onun yarattığı değerlerin giderek artan bir şekilde vurgulanmasının çok nedeni var kuşkusuz. En önemli neden, Türkiye tarihinde böylesi bir eylemin pek çok yönden ilk olması ve bugüne kadar aşılamamış olmasıdır. 15-16 Haziran direnişini önemli kılan nedir diye sorulsa, ilk akla gelen, işçilerin fiili ve birleşik mücadelesinin karşısında hiçbir engelin (yasaların, polisin, askerin vb.) duramayacağıdır.
15-16 Haziran direnişi kuşkusuz birdenbire olup bitmemiştir. 1967’de, Türk-İş’in uzlaşmacı sendikacık anlayışını sert bir dille eleştirerek ’in kurulması, o dönem koşulları açısından önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. ’in devlet ve işveren yanlısı tutumu, üyesi olan işçi eylemlerine yeterince destek vermemesi ve özellikle üst yönetiminin hükümetlerle kurduğu “yakın” ilişkiler, o dönemde ’i kısa süre içinde çekim merkezi haline getirmiştir. O dönemde Türk-İş’in kamu işçileri ağırlıklı bir milyon, DİSK’in ise özel sektör ağırlıklı yüz bin civarında üyesi olmasına karşın, Türk-İş ve Adalet Partisi, DİSK’in hızla büyümesi ve işçi sınıfının en dinamik kesimlerini örgütlemeye yönelmesinden rahatsız olmuşlar ve 15-16 Haziran olaylarını ortaya çıkaran yasa değişikliklerini gündeme getirmişlerdir. İşkolu barajı yüzde 10’dan üçte bire çıkarılarak DİSK tasfiye edilmeye çalışılmış, bu saldırıya sessiz kalmayan DİSK ve Türk-İş üyesi işçiler, İzmit ve İstanbul’da kitlesel yürüyüşler düzenleyerek 15-16 Haziran direnişini yaratmışlardır.
15-16 Haziran direnişi, sadece yarattığı sonuçlar üzerinden değil, özellikle sendikalarını ve haklarını korumak için birleşen işçilerin, birleşince neler yapabileceğini dosta düşmana göstermeleri bakımından da önemlidir. Direnişle birlikte, farklı sendikalara üye binlerce işçinin, ortak bir hedef için ortaya koyduğu mücadeleci tutum, cesaret ve kararlılık, aradan geçen onca yıla karşın hâlâ hafızalardadır.
1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren artan grevler ve fabrika işgalleri ile belirgin bir ivme kazanan işçi-sendika hareketi, 15-16 Haziran 1970’te işçi sınıfının kitlesel eylemliliği, hareketin büyümesi ve güçlenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu noktadan başlayarak, işçi sınıfının o ana kadar kendiliğinden gelişme gösteren karakteri, siyasal anlamda (kendisi için sınıf olma yolunda) sınırlı da olsa bir sıçrama yaratmıştır.
1967-71 döneminde işçi hareketinde yaşanan belirgin yükselişe bakıldığında, mücadelenin genel olarak önünde olan işçilerin önemli bir bölümünün o dönemdeki büyük fabrika ve işletmelerde çalışan örgütlü işçilerin öncülüğünde yürütüldüğü görülür. Bu dönemde gerçekleşen fabrika işgalleri ve grevlerin başarısında işyerlerine dayanan çalışmaların belirleyici rolü vardır. Sendikaların işyeri örgütlülüğünün yaygınlığı, üyelerin ve işyeri temsilcilerinin mücadelenin her aşamasına aktif olarak katılması, o dönemdeki eylem, grev ve direnişlerin başarılı olmasını sağlamıştır.
15-16 Haziran direnişi, işçi sınıfının geleceğini “masa başında” ya da sermaye örgütleriyle kol kola girerek değil, sadece ve sadece hakları için mücadele içinde birleşik gücün yaratabileceğini göstermiştir. 15-16 Haziran direnişi yaşatılmak isteniyorsa, büyük düşünerek emekçilerin birleşik mücadelesini temel almak; işyerlerine ve üyelerin taleplerine dayanan bir sendikacılık tarzını benimsemek zorunludur.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et