15 Haziran 2009 00:00

ÖSS ve büyük sahtekarlar korosu

Geçtiğimiz cuma günü 15 milyon öğrenci karne aldı. Dün de 1.5 milyon öğrenci üniversitede okuyabilmek için ÖSS’de yarıştı. Çünkü bu sayının sadece 200 bini gerçekten ‘üniversite’ denebilecek yerlere girebilecek. 12 yıllık ilk ve orta eğitim hayatını geride bırakan gençlerin kaderi 3 saatlik bir sınava sıkıştırılıyor.

Paylaş

Geçtiğimiz cuma günü 15 milyon öğrenci karne aldı. Dün de 1.5 milyon öğrenci üniversitede okuyabilmek için ÖSS’de yarıştı. Çünkü bu sayının sadece 200 bini gerçekten ‘üniversite’ denebilecek yerlere girebilecek. 12 yıllık ilk ve orta eğitim hayatını geride bırakan gençlerin kaderi 3 saatlik bir sınava sıkıştırılıyor.
ÖSS sınavı yaklaştıkça TV ve gazetelerde konuyu içeren programların sayısının da artmaya başladığını gördük. Bu yıl (geçen yıllardan farklı olarak) ÖSS, neredeyse bütün TV programlarının gündemi oldu. Haber stüdyolarından magazin programlarına, tartışma forumlarından dini yayın kuşağına kadar, ilgili ilgisiz bütün programlar ÖSS’yi tartıştılar. ÖSS, sınavlı seçme ve öğrencilerin geleceği sorunu artık üzerinden atlanamayacak toplumsal bir mesele haline geldi. Buna 6. sınıftan itibaren başlayan ve çocukları yarış labirentinin acımasız koridorlarına süren SBS de eklenmiş bulunuyor.
TV programları farklı öğrencileri, eğitimcileri ya da öğrenci velilerini konuk etse de hemen hepsi aynı amacı hedefliyor. O kanaldan bu kanala dolaşan ve hiç bir programı atlamak istemeyen milyonlarca izleyiciye tüm kanallar aynı şeyi söylüyorlar; “Sevgili izleyiciler, Türkiye’nin ÖSS ve SBS ile büyük bir toplumsal travma yaşadığını artık kabul ediyoruz. Evet, ortada acımasız bir sınav vardır; ama başka türlü de olamaz. Birileri kazanacak birileri kazanamayacaktır. Bunu kabul edin. Bunu çocuklarınıza kabul ettirin. Ve onlara deyin ki, bu sınav dünyanın sonu değil. Herkes üniversite okuyacak diye bir şey de yok hani.” Annelere, babalara ve öğrencilere yapılan uyarılar, tavsiyeler peş peşe dizilip gidiyor. Sorunun büyüklüğü ‘kabul’ ediliyor; ama iş çözüme gelince mesele küçük çekirdek aileye havale ediliyor. Onlara göre anne ve baba duyarlı davranır, çocuk da kaderine boyun eğerse sorun çözülecektir. Sorunun temelinde aile vardır! Çiçeği burnunda yeni Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, YÖK Başkanı ve üyeleri, ÖSYM Başkanı katıldıkları TV programlarında ve yaptıkları açıklamalarda aynı koronun şarkılarını farklı TV kanallarında söylemeye devam ediyorlar. Başbakan bile konuya eğiliyor ve konuşmalarında “Aman ha, sınav kötü geçti diye başlayan kötü haberleri duymak istemiyoruz” ifadelerini kullanıyor, annelere babalara çağrı yapıyor.
Melekleri yanına alarak kurbanlık çocuğun yardımına gelen ulvi kurtarıcıları resmeden tabloları hepimiz biliriz. Her şey çok masum görünüyor. Bakan masum, milli eğitim masum, devlet masum, Başbakan masum, kurbanlık öğrenciler için ellerinde birer koyun yok; ama kulağa hoş gelen nasihatleri var. Bu tablonun içinde saklı duran bazı detaylar ve sorular var. Esasen bunların üzerinde durmak gerekiyor. Büyük sahtekarlığı ortaya çıkaracak ve başka bir çözümü gösterecek olan şey de bu sorularda yatmaktadır. Öyleyse soruları hep birlikte sormaya başlayalım:
1- ‘Herkes sınavı kazanacak diye bir şey yok’ deniyorsa, ipi niye hep özel kolejlerin, süper okulların öğrencileri önde göğüslüyor? Üniversite kapısı sadece parası olan zengin ailelerin çocuklarına mı revadır? Üniversite dışında 12 yıllık emeği değerlendirecek hangi bilimsel alan ya da iş imkanı vardır?
2- ÖSS’de 1 milyon 300 bin öğrenci yarışın dışında kalacak. Hal böyle iken sınavda hangi metotlar ve psikolojik rahatlatma yöntemleri öğrencileri kurtarabilir?
3- Yarış kızıştıkça, travma büyüdükçe ellerini ovuşturan özel eğitim ve dershane sektörünün patronlarına her yıl kaç trilyon para akmaktadır? Onlar daha çok kazansınlar diye mi sınavlar 6. sınıf öğrencilerine kadar düşürülmüştür?
4- Anayasanın eğitimde eşitlik maddesini ayaklar altına alan özel okul ve dershaneler niye kapatılmamaktadır? Devletin ve yetkililerin görev ve sorumluluğu işi aileye havale etmek ve bol nasihat vermekten ibaret midir?
Bu soruları çoğaltmak mümkün. Ve mutlaka bu soruları çoğaltmalıyız. Sorunun bir yanı psikolojik ve pedagojiktir. Ama sorun bu alana sıkıştırılamaz. Sorunu anne, baba ve gençlerin geriliminden ve tartışmalarından kurtarmak gerekir. Çünkü büyük sahtekarlık oyununu çevirenlerin istediği de budur. O nedenle meseleyi devlet ile aileler, devlet ile halk, devlet ile gençler ve onların geleceği arasındaki bir sorun olarak tartışmak gerekiyor. Yıllardır parasız, bilimsel ve demokratik bir eğitim için mücadele eden güçler de zaman zaman bu yanılgıya düşebilmektedir. “ÖSS dünyanın sonu değil, ÖSS’ye inat yaşasın hayat!” söylemleri kulağa hoş gelmektedir; ama sorunu çözüme yaklaşmamaktadır. “Böyle gelmiş, böyle gider, ne de olsa bir sınavdır, sen kendini heder etme” sonucuna kimse düşmemeli, düşürülmemelidir. Aksi halde ülkeyi ve devleti yöneten güçlerin herkesi aynı yerde yedeklemeye çalıştığı potaya düşmekten kurtulamayız. Sorun öğrencisi, velisi, öğretmeni, sendikaları, örgütlü örgütsüz bütün güçleriyle halkın ve gençliğin birleşmesi ve bu çürümüş eğitim sistemini değiştirmek için mücadeleye atılmalarıdır. Bu mücadelenin ana hatlarını İhsan Çaralan geçtiğimiz günlerde yayınlanan köşesinde kaleme aldı. Bir kez daha bakmakta yarar var.
ERCÜMENT AKDENİZ
ÖNCEKİ HABER

türküm doğruyum vatandaşım!

SONRAKİ HABER

Zamanı geri döndürme yeteneğim olsaydı niye iş arayayım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...