19 Haziran 2009 00:00
GERÇEK
GÜNÜN YAZILARI
Hükümetle Türk-İş arasında süren toplusözleşme görüşmelerinde hükümeti temsil eden Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, işçiye yapılacak zamlara dair rakamları çarpıtırken, bir gerçeği de itiraf etmiş!
Bakanın çarpıttığı gerçeğin ne olduğunu dün Evrensel ayrıntılı bir biçimde açıkladı.
Bakana göre 300 bin kamu işçisine yüzde 1lik bir zam artışı yapılırsa, bunun bütçeye aylık yükü 103 milyon TL olur. Bakanın hesabına göre Türk-İş yüzde 20 zam istediğine göre, yapılacak zammın bütçeye aylık yükü 2 miyar 60 milyon TL, yıllık da 24 milyar 700 milyon TL olacaktır!
Oysa gerçek, 300 bin kamu işçisine yapılacak yüzde 20lik bir zammın bütçeye maliyetinin yaklaşık 2 milyar TL civarında olacağını gösteriyor. Bakan Yazıcının, rakamları 12 kat artırarak kamuoyunu yanıltmak istediği anlaşılıyor.
Bakanın söylediği gerçeğe gelince...
Bakan diyor ki: Eğer biz işçilere bu zammı verirsek, iki buçuk milyon memurun ağustos ayında yapılacak toplu görüşmesi var. O görüşmeye de bu sözleşme kriter teşkil eder. Memura yapılacak yüzde 20lik zamdan da bütçeye gelecek aylık 630 milyon olur.
Burada rakamla işçilerdeki çarpıtma devam ediyor tabii. Ama bakan, iki sözleşmenin birbirine kriter olacağını; hükümetin, birinde belirlenen kriteri ötekine de uygulayacağını çok açık bir biçimde söylüyor.
Evrensel de haftalardır buna dikkat çekmek istiyordu. Evrenselde yer alan pek çok haber ve yorumda, Ey kamu emekçileri, ey işçiler; birinize toplusözleşme, öteki ile yapılana toplu görüşme diyorlar. Ama bu iki görüşmede de aynı kriterler esas alınacak. Dolayısıyla kamu işçilerine ne zam yapılırsa memura da aşağı yukarı o yapılacak. Birinde hangi çalışma koşullarında uzlaşılacaksa ötekinde de onlar esas alınacak deniyordu.
Bakan açıkça; Kamu işçilerine yüzde 3ten fazla zam yaparsak, memura da öyle yapmak zorunda kalırız diyor.
Demek ki; eğer hükümet, Türk-İşle TİSi neyle bağlarsa, memura da o zammı verecek. Demek ki; kamuda süren toplusözleşme görüşmelerinde sadece kamu işçisinin değil, iki buçuk milyon memurun alacağı zam ve çalışma koşulları da konuşulmaktadır. Bu durumda masada resmen değilse de, fiiliyatta, Türk-İşin yanı sıra kamu emekçileri sendikaları KESK, Kamu-Sen ve Memur-Senin de (diğer konfederasyonların da elbette) saf tutması; bu dört konfederasyonun ortak eylemlerle hükümetin karşısında yer almaları gerekmez mi?
Bu durumda; KESKin sadece kendi başına bir toplu görüşme stratejisi belirlemesi, Türk-İşin kendine göre bir yol izlemesi, Kamu-Sen ve Memur-Senin de kendi kaygılarını öne çıkararak ayrı baş çekmesi ne kadar anlaşılırdır?
Bakan Yazıcının açıkça bu itirafı karşısında bile ayrı ayrı hareket eden (eğilimleri bu) sendikalar, hangi cesaretle kendi üyelerinin karşınsa çıkıp; Şu haklar bu haklar için mücadele etmeliyiz, tüm güçlerimizi birleştirmeliyiz diyecekler?
İşin kötüsü; bu dört konfederasyondan biri ortak mücadele için girişimler yapıyor da ötekiler yanaşmadığı için bu iş olmamış da değil. Tersine, herkes kendi başına davranmayı yeğliyor; sendikal çıkarını ayrı davranmakta, ötekini yalnız bırakmakta görüyor. Ama bu aslında; işçinin kamu emekçisini, kamu emekçisinin işçiyi, kamu emekçileri konfederasyonlarının da kendi üyelerini yalnız bırakmalarıdır.
Bakanın açıklamasından sonra artık TİSlerle toplu görüşmeler birbirini belirleyecek; eğer Türk-İş toplu görüşmeden önce TİSi imzalarsa (görünüş bu doğrultudadır), kamu emekçileri görüşmelere 2-0 yenik başlayacaktır.
Hiç olmazsa bakanın açıklaması gerekçe gösterilerek, kamu emekçileri konfederasyonlarının yöneticileri, Türk-İşin sözleşmeyi bu koşullarda imzalamaması için çağrı (girişim) başlatabilir. Ve kamu emekçileri konfederasyonlarının Türk-İşle güç birliğine gitmeleri için hâlâ imkan vardır. Kamu emekçileri konfederasyonları bu adımı atabilecek mi, göreceğiz. Ama atmazlarsa, sadece toplu görüşmelerden kötü sonuç almamın değil, tarihsel bakımdan mücadelenin fırsatlarını kullanmamış olmanın da sorumlusu olacaklardır.
Türk-İş daha az mı sorumludur? Elbette değil. Şimdi artık Türk-İş de sadece kendi üyeleri için değil, iki buçuk milyon kamu emekçisi için imza atacağı sorumluluğu ile davranmalıdır. Aksi halde altından kalkamayacağı bir yük yüklenmiş olacaktır.
İ. Sabri Durmaz
Evrensel'i Takip Et