20 Haziran 2009 00:00
Obama sonrası Ortadoğu: Yeni bir düzen mi?
Barack Obamanın 4 Haziran tarihinde, özellikle Arap-İslam dünyasına yönelik yaptığı konuşma neredeyse tüm İslam camiasında büyük yankı buldu. Irak ve Afganistandaki durum, Ortadoğu ve demokrasi, kadın hakları...
Barack Obamanın 4 Haziran tarihinde, özellikle Arap-İslam dünyasına yönelik yaptığı konuşma neredeyse tüm İslam camiasında büyük yankı buldu. Irak ve Afganistandaki durum, Ortadoğu ve demokrasi, kadın hakları, Filistin sorunu ve İranın nükleer programı gibi bir çok konuya değinen Obamanın, konuşmasında Kurandan alıntılar yapması ve dinleyenleri Arapça selamlayarak barış mesajları vermesi İslam dünyasında memnuniyetle karşılandı ve Ortadoğuda yeni bir düzenin habercisi olarak algılandı.
ABD Başkanı Obamanın Kahire Üniversitesinde yaptığı konuşma, gerçekten Ortadoğuda yeni bir düzenin habercisi mi yoksa var olan düzenin süreceğini, ancak yöntemin değişeceğini mi dünyaya duyurmakta? Kanımca Obamanın bu kapsamlı ve mesajlarla dolu konuşması analiz edilirken sorulması gereken soru budur. Ya da başka bir deyişle, konuşmayı değerlendiren Ortadoğulu Gazeteci Hussain Abdal-Hussainin de belirttiği gibi ABD süper güçten kurnaz bir güce mi dönüşmektedir?
ABD bilindiği üzere Ortadoğudaki çevre ülkeler üzerinde baskı oluşturup bölgedeki çıkarlarından vazgeçmeyeceğini her fırsatta göstermek istemektedir. Hem birinci hem de ikinci körfez savaşları ile ABD, dünya polisi rolünü oynamaya soyunmuş ve üstlendiği bu misyonu güç kullanarak yerine getirme çabası içerisinde olmuştur. Ancak George W. Bush döneminden sonra Barack Obama döneminde değişen şey ABDnin üstleneceği rol değil, üstlendiği rolü oynarken izleyeceği yöntemdir. Obamanın Kahire Üniversitesinde yaptığı konuşma bunu göstermektedir.
Obamanın konuşmasının başında ABDnin İslamiyete karşı olmadığını ancak şiddet yanlısı aşırı güçlere karşı olduğunu söylemesi alışılmadık bir şey değildi. Ancak hemen sonrasında Afganistandaki savaştan konvansiyonel bir savaş gibi bahsetmesi oldukça dikkat çekici bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Obama konuşmasında, Afganistanda asker ve üs bulundurmak istemiyoruz, oradakiler yüksek sayıda Amerikalıyı öldürmek istemiyor olsaydı, askerlerimizi geri getirmek için büyük bir istek olurdu şeklindeki cümleleri ile Afganistandaki savaşı klasik bir savaşa benzetmekte. Burada ilginç olan nokta konuşmanın geri kalanı ile Obamanın bu tespitini karşılaştırdığımızda ortaya çıkmaktadır. Obama konuşmanın geri kalanının neredeyse tümünde demokrasiye büyük vurgu yapmakta ve ABDnin geçmişte yaptığı demokrasi hatalarını da -İranda ABD tarafından gerçekleştirilen darbe gibi- kabul etmekteydi. Afganistandaki savaşı klasik kabul ettikten sonra Ortadoğudaki sorunlarla yeni mücadele yöntemleri olacağını açık eden Obamanın bu tespiti, gerçekten Ortadoğunun sonuçlar bakımından olmasa bile süreç bakımından yeni bir yola girdiğini gösteriyor.
Bilindiği üzere adil ve adil olmayan savaş kavramları sömürgeciliğin dünya üzerinde yayılmaya başlamasından beri var. Ancak Obamanın Afganistandaki durum ile ilgili olarak konuşurken atıf yaptığı adil savaş kavramı Birleşmiş Milletlerin vurguladığı adil savaş kavramıdır. BMye göre tek adil savaş meşru müdafaa hakkı kullanılarak yapılan savaştır. Bu nedenle Obamanın konuşmasındaki Afganistan ile ilgili bölüm, meşru olan bu savaşın devam ettirileceği şeklinde yorumlanmalıdır. Konuşmanın geri kalanında vurgu yapılan demokratikleşme hareketleri ise yazının başında belirttiğim yöntem değişikliğine işaret etmekte. Bush zamanında bölgedeki çıkarlarını güç düzleminde savunan ABD, Obamanın konuşmasından anlaşıldığı üzere, bu çıkarları artık güç değil, kimlik/diyalog/demokrasi düzleminde savunacaktır. Hem kadın hakları çerçevesinde, hem de Ortadoğudaki ülkelerin demokratikleşme hareketleri çerçevesinde desteklerini hiçbir zaman esirgemeyeceklerini konuşmasında sık sık vurgulayan Obama, aslında ABDnin dünya polisi rolünü farklı bir biçimde oynayacağını belirtmektedir. Özellikle tüm insanlığın ortak çıkarlarına değindiği bölümde Obama, Hiçbir ülke bir diğerine rejim dayatmamalı demesine karşın, insan hakları, hukukun üstünlüğü, yargı karşısında eşitlik ve halkın istediği biçimde yönetim kavramlarını kullanarak adres gösterdiği şey şüphesiz demokrasidir. Konuşmasının devamında dile getirdiği ekonomik gelişim ve dinsel özgürlük temaları da yine demokratikleşmeyi referans göstermektedir. Bu nedenle Afganistandaki savaşı geleneksel bir savaş olarak nitelemesi konuşmasının geri kalanında yaptığı referanslarla uyuşmaktadır: Bize saldırdılar biz de karşılık verdik, bu meşrudur, Demokratikleşme batının sistemine uyum sağlamak demektir. Obamanın vermek istediği mesaj bu iki ifadedir.
Obamanın demokrasiyi bu kadar önemsemesinin nedeni artık çağın değiştiğinin gayet açık bir biçimde farkına varmış bir ABD Başkanı olmasından kaynaklanmaktadır. Soğuk savaş biteli neredeyse yirmi yıl oluyor ve ilk kez bir ABD Başkanı bunun bu kadar açık bir şekilde farkına vardı. Soğuk savaşın bitmesinden sonra güç düzleminde bir sorunun çözülemeyeceğinin ABD tarafından da görülmüş olması, Ortadoğudaki ülkelerin demokratikleştirilme çabalarının artacağını göstermektedir. Ancak burada Irakın demokratikleştirilmesinden farklı olarak bu değerler askeri müdahalelerle değil, demokratik değerlere yapılan katkılar kutsanarak benimsetilmeye çalışılacaktır.
Sonuç olarak Obamanın konuşmasını incelediğimizde ABDnin değişen yönteminden izler görüyoruz, Obama zaten göreve geldiğinden beri bunu hissettiriyor. Ancak ABDnin değişen yönteminin bu denli yansımasında şüphesiz ki Obamanın üslubunun büyük payı vardır. Sürekli kendi yaşamına ve ailesine atıflar yaparak konuşması ve kutsal kitaplardan alıntılar yaparak bir bakıma İslam dünyasının gönlünü fethetmesi bunun en büyük örneğidir. Yoksa Obama, ne İsrail-Filistin sorunun çözümü açısından ne de barışçıl nükleer programların yanında oldukları açısından diğer ABD başkanlarından farklı bir şey söylememiştir. Filistin sorununda ABDnin iki devletli bir yapı ile çözümü desteklediği uzun yıllardır bilinen bir şeydir. Keza İranın nükleer programının barışçıl olması gerektiği de defalarca vurgulanmıştır. Obama bu konularda yeni bir şey söylememiştir. Ancak Obamanın farkında olduğu nokta, Bushun aksine Ortadoğuda ne yapamayacağıdır. Bu nedenle yöntem değişikliğini benimsemiştir. Yakın gelecekte Ortadoğuda büyük ve köklü değişimler yaşanacağını beklemek büyük yanılgı olur ancak, özellikle İran ve diğer İslam ülkelerinin orta vadede demokratikleşme çabalarına ABD tarafından açık destek verileceği nettir. Nükleer silah konusuna bile ABDnin artık güçler dengesi açısından değil, sosyal olgular açısından bakmaya başlayacağının sinyallerini veren Obama, Ortadoğunun yeni bir döneme girdiğini müjdelemiştir ancak; bu yeni dönem sonuçlar açısından değil, süreç açısından farklılık gösterecektir.
ALİ ONUR TEPECİKLİOĞLU - Ege Ün. Uluslararası İliş. Blm. Araştırma Görevlisi