21 Haziran 2009 00:00
Asya-Pasifiktebu hafta (99)
Günümüzde Avrupa-merkezciliğin bir sonucu olarak, Eskil (Antik) Yunan düşüncesi, göklere çıkarılırken, bu düşüncenin özgün ve gökten zembille inmişçesine bağımsız olarak geliştiği varsayılıyor.
Günümüzde Avrupa-merkezciliğin bir sonucu olarak, Eskil (Antik) Yunan düşüncesi, göklere çıkarılırken, bu düşüncenin özgün ve gökten zembille inmişçesine bağımsız olarak geliştiği varsayılıyor. Oysa, eskil dönemlerden başlayarak Yunan ve Hint düşüncesi etkileşim içindeydi.
Helengil dönemde (İÖ 323-İÖ 30), bugün siyasal nedenlerle Makedon değil Yunanlı olarak gösterilen İskenderin (Yunanistandaki ulus-devlet kurma sürecinde, özbeöz Makedon olan İskender, Yunanlılaştırıldı) Doğudaki seferleri ve onun ardından gelenlerin kurduğu devletler dolayısıyla İran ve Hindistanla Grek dünyası arasında etkileşme dönemi başladı.
Çıplak sufiler (jimnosophist), Hindistanın çıplak düşünürleridir. İskender, Hindistan seferinde bu çıplak düşünürlerle karşılaşmıştı. Bugün Hindistanda Cain dininin rahipleri hâlâ çıplak yaşamaktadır. Kimi Eskil Yunan düşünürlerinin bu çıplak düşünürlerden etkilendiği biliniyor. Bunlardan biri, Pyrrho (İÖ 360-270). Pyrrho, İskenderin Hindistan seferine katılmış; Hindistanda çıplak sufilerle ve İranda Magi olarak adlandırılan din insanlarıyla tanışmış; onlardan etkilenmiş, Yunanistana dönünce bilinemezcilik ve kuşkuculuk görüşünü benimsemiş; yaşam felsefesi olarak ataraksiayı önermişti (hiçbir şey bilinemeyeceğine ve kesin doğrular olmadığına göre insan, yaşamında sıkıntıdan bağımsız olup huzura ermeli idi). Pyrrhoya göre olaylara anlam veren, bizim yargılarımızdır; yargılarımızı askıya alırsak daha mutlu oluruz. Bu, tümüyle Hint çilecilerinden alınmış bir görüştür.
Köpeksi (sinik ya da kinik) düşünürlerin görüşlerinde yoğun bir Hint çileciliği etkisi bulmak olanaklıdır: En ünlüsü Sinoplu Diogenes (İÖ 404 ya da 412-323) olan bu düşünürler, mutluluğu, Hint çilekeşlerinin yaptığı gibi, malı mülkü reddedip insanlar ne der düşüncesini hiçe sayarak sokakta köpekler gibi yaşamakta görüyorlardı. Köpekler gibi çıplak ve çıplak ayaklı yaşıyor; kendine yetmeyi savunuyor; topluma, yalnızca düşüncede değil yaşantılarıyla da en sert eleştirileri yöneltiyorlardı. Diogenes, bilindiği gibi, bir fıçı içinde yaşaması, gündüzleri fenerle insan araması, İskendere Gölge etme başka ihsan istemez(m) deyişi, ilk kez kozmopolit (dünya yurttaşı) sözünü kullanması, ölüsünün kent sınırları dışında yabanıl hayvanlara verilmesini istemesi, yerleşik değerleri sorgulamasıyla vb. tanınıyor. Kimilerine göre İsa da, daha sonra, köpeksi düşünürlerden esinlenecekti. Aynı biçimde, bu görüşler, çağdaş görececiliğin büyük anasıdır.
Ancak, bu Hint-Yunan ilişkisi tek yönlü değil. Yunan düşüncesi, Hint düşüncesi üstünde büyük bir etkiye sahip olmasa da, İskenderin askerlerinin torunları, Budacılığa büyük bir katkı yaptılar: Bugünkü Buda yontularının (heykel) çıkışının Yunanlı Budacılar dolayısıyla gerçekleştiği düşünülüyor. Buda öldükten sonra uzun süre yontuları yapılmadı, çünkü Buda, bedenine tapılmasını istememişti. Oysa, yaklaşık iki yüzyıl sonra, Kuzey Hindistanda birçok Yunanlı, Budacı olmuş; Yunanistanda var olan yontu sanatını Budacılığa uygulamışlardı. Bu, dinden bir sapma olarak görülse de, Budacılığın yayılmasına yoksanamaz bir katkısı oldu: Yontularla Buda dini, görsel bir güç kazandı. Budayı uyurken, düşünürken vb. gösteren yontular, insanların bedensiz bir Buda yerine insan bir Budaya daha fazla yakınlık duymalarını sağladı. Ayrıca, Budacılıktaki kimi göksel varlıklar da, Yunan puta taparlığından geçme. Yine aynı biçimde, Yunan Budacılarının Hindistandaki Budacılıkla (Kuzey Bölüntüsü ya da Mahayana olarak adlandırılıyor) Güneydoğu Asyadaki Budacılık (Güney Bölüntüsü ya da Theraveda olarak adlandırılıyor) arasındaki ayrımların kaynağı olduğu düşünülüyor. Örneğin, Buda tanrının varlığını reddetmişken, Kuzey Budacılığında Buda, tanrı ilan edilmiştir. Yunan puta taparlığında insan-tanrılar ve tanrı-insanlar yaygın olduğundan, Yunan Budacılarının Budayı tanrılaştırdığı düşünülüyor. Dolayısıyla, Yunan etkisi yaşamamış Güney Budacılığı, Budacılığın ilk çıkış biçimine daha yakın. Ancak Budacılık, kuşkusuz bir Yunan dini değil; çünkü Budacılık, zaten Yunanlıların Hindistana gelişinden önce çıkmış bir din.
İskenderin seferleri, yalnızca Buda yontularını doğurmadı; Kafiristan da öne sürülen bir kalıt: Kafiristan, Afganistanın güneydoğusundaki 100 bin-300 bin nüfuslu Nuristanın eski adı. Bölge, 1896da zorla Muhammedci yapılırken, İslamın nurunun ulaştığı yer anlamında Nuristan adını aldı. 1896 öncesi Kafiristanlılar, çoktanrıcılığa, Şamancılığa ve cancılığa (animizm) bağlıydı. Kimilerine göre Kafiristanlılar, İskenderin Hindistan seferinde geri dönmeyen askerlerinin torunları.
Sonra ulus-devletler icat oldu, mertlik bozuldu; dünyanın dört bir yanında, toplumlar, tarihte ulusları kendi başlarına gelişmişmiş gibi yaptı, kendi attıkları yalana inandı. Etiyopya kökenli kahve için Türk kahvesidir, Yunan kahvesidir diye kavga eder oldu... Eskil Yunan (Makedon)-Hint etkisi ise bize bu sonradan yazılmış tarihlerin yanlışını gösteriyor...
Dr. Ulaş Başar Gezgin