22 Haziran 2009 00:00

GÖZLEM

Krizin etkileri alttan alta yaygınlaşmaya devam ederken, AKP Hükümeti, kimin için açıldığı açık bir şekilde belli olan “kriz paketleri” ile günü kurtarmaya, krizin sonuçlarını geleceğe...

Paylaş

Krizin etkileri alttan alta yaygınlaşmaya devam ederken, AKP Hükümeti, kimin için açıldığı açık bir şekilde belli olan “kriz paketleri” ile günü kurtarmaya, krizin sonuçlarını geleceğe ertelemeye devam ediyor. Yaşanan krizden çıkış için elde yeterince somut veri olmamasına rağmen, “krizden çıkacağız” tantanası üzerinden hükümetiyle, sermaye örgütleriyle ve medyasıyla yürütülen psikolojik savaş tüm hızıyla devam ediyor. Halkın çok büyük bir bölümü, krizin yarattığı ya da yaratacağı toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşamdaki niteliksel değişiklikleri ancak belirli bir zaman aralığından sonra kavrayabildiği için (ki biz buna en etkili öğrenme biçimi olan yaşayarak öğrenmek diyoruz), sürekli bir beklenti halinde tutularak, olası tepkilerin önüne geçilmesi kolaylaşıyor. İşin kötü tarafı, bu beklenti durumu emek örgütlerini de etkisi altına almış durumda.
Krizin yarattığı somut sonuçlara rağmen (kitlesel işsizlik, yoksulluk, suç oranlarının artması, cinnet olayları vb.), “krizden çıkıyoruz” söyleminin ne kadarının gerçek, ne kadarının abartı olduğu kuşkusuz kısa süre içinde görülecek. Ancak bu ruh halinin yarattığı belirsizlik, hükümet ve sermaye cephesini sürekli olarak güçlendirirken, karşı tarafı (emek cephesini) her geçen gün daha da köşeye sıkıştırıyor. Ondan sonra bildik cümleleri duymaya başlıyoruz; “Herkes biraz fedakarlık yaparsa krizi atlatırız”!.. Eylül 2008’den bu yana yaşananlara rağmen aynı cümlenin papağan gibi tekrarlanması kabak tadı vermeye başladı bile.
ERDEMİR ve İSDEMİR’de işçilerin ücretleri Türk Metal ve Çelik-İş sendikalarının da katkılarıyla, yüzde 35 düşürülmüştü. O zaman bu utanç sözleşmesini savunanlar, “fabrikaların üretime devam etmesi için işçilerin fedakarlık yaptığını” söylediler. Ancak sözleşme sonrasında yaşananlar ve işçilerin tepkileri, gönüllü olması gereken fedakarlığın, uzlaşmacı sendikacılar sayesinde “zorunlu olarak” yapıldığını gösterdi. Söz konusu “fedakarlık” sadece ERDEMİR ve İSDEMİR ile sınırlı kalmadı elbette. O tarihten itibaren yapılan pek çok sözleşmede çeşitli işkollarından sendikaların önüne benzer talepleri içeren maddeler ve gazete kupürleri uzatıldı. Çoğu yerde işçi ücretleri azaltılmasa da, ya hiç zam verilmedi ya da çok düşük oranlara imzalar atıldı.
AKP Hükümeti de yaşananlardan cesaret alarak kamu işçilerine altışar aylık dönemler için yüzde 3 artı yüzde 3 gibi bir zam oranı önerebildi. Kamu işçisine böylesine komik bir zam öneren hükümet, yarın memurlara “zam yok” derse hiç şaşırmayın.
Türkiye’nin 1980 sonrasında yaşadığı krizleri şöyle bir gözümüzün önüne getirelim. Her biri farklı içerik ve şiddette gerçekleşmiş olsa da, krizden çıkışa yönelik tek bir cümlenin ortak olduğu görülecektir: “Eğer biraz fedakarlık yaparsak krizden çıkarız!” Emekçiler için fedakarlığın adı, sermayenin irili ufaklı kesimlerinin sistemin nimetlerinden fazlasıyla yararlanması; krizlerin bütün külfetinin halkın, emekçilerin sırtına yıkılması olmuştur.
Ülkede zaten yüksek oranlı bir işsizlik var. İş güvencesi yok, olanlarınki de tehlikede. İş o noktaya geldi ki, insanların çok büyük bir bölümü, iş güvencesinin olmamasını, sigortalı çalışamamayı, yasal çalışma süresinin üzerinde çalışmayı neredeyse olağan bir durum olarak görmeye başladılar. Bu açıdan bakıldığında bugüne kadar yaşanan tüm hak kayıpları, aslında “fedakarlık masalı”nın şimdiye kadar ödenen bedeliydi. Bu masalın bir yerde bitirilmesi, emekçilerin ve onların örgütlerinin bu tür masallarda rol almayı artık bırakmalarından geçiyor. Yoksa “fedakarlık” denilen şeyin sonu yok!
ERKAN AYDOĞANOĞLU
ÖNCEKİ HABER

Zabit katipliği sınavında izdiham yaşandı

SONRAKİ HABER

İran hafta sonu da durulmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...