24 Haziran 2009 00:00

Bin soruyla Türkiyeliliğin fotoğrafı

Kerim Bora Atölye’nin beş yıllık çalışması sonucu meydana gelen “Devinim”, röportajlardan oluşan bir “web televizyonu” projesi. Türkiye’nin yirmi ilinde bine yakın kişi ile röportajlar yapılmış...

Paylaş

Kerim Bora Atölye’nin beş yıllık çalışması sonucu meydana gelen “Devinim”, röportajlardan oluşan bir “web televizyonu” projesi. Türkiye’nin yirmi ilinde bine yakın kişi ile röportajlar yapılmış, insanlar arasında kutuplaşmaların belirginleştiği günümüzde, toplumun her kesiminin sorunlarını, fikirlerini yansıtmaya çalışmış. Etnik kimliklere özellikle eğilmiş, 12 Eylül’ün etkilerini sorgulayan ilginç bir çalışma olmuş. Fotoğraf sanatçısı Kerim Bora ile bu projenin oluşum sürecini, Türkiyelilere ne gibi faydalar sağlayabileceğini konuştuk.

Siz 2004 yılından beri ‘Devinim’ projesi üzerinde çalışıyorsunuz. Bu fikri acaba nasıl meydana getirdiniz? Oluşum sürecini anlatabilir misiniz?
Türkiye çok enteresan bir ülke bence. Belki de dünyadaki en özgün coğrafyalardan biri. Niye en özgün coğrafyalardan biri? Bir kere coğrafya olarak kültür üretmiş. Ayrıca bu coğrafya şefkatli olmuş. Etraftan gelen insanları kabullenmiş. Şimdi bu coğrafyada genç olarak 12 Eylül gibi bir şey geldi başımıza. O zamanlar ne olduğunu hiç fark etmedik. Yirmili yaşlarımıza geldiğimizde bizim derdimiz bu coğrafyadan kaçmaktı. Şimdi böyle de bir dönem geçirdik. Dünyayı gezdik, oralarda iş ürettik. Sonra tekrar buralara gelince yavaş yavaş bu coğrafya ile ilgilenmeye başladık. Diyarbakır’da falan bir iki tane ufak proje ürettik.
Ondan sonra etnisiteyle alakalı bir çalışma yapmak istedim. Şimdi Türkiye’de hep yanlış şeyler yapıyoruz. Mesela etnisite üzerinden etnik kültürleri konuşan insanları bölücü olarak görüyoruz. Senin kendi kültürünü bilmen, anneni babanı bilmek kadar hakkın. En doğal olan şeyin garip görülmesi çok ilginç.
Şöyle dertler vardı tabii… Şimdi mesela 12 Eylül olmuş. 12 Eylül’de biz çocuğuz tabii ama bakıyorum sorguluyorum, fotoğraf sanatçıları içinde cezaevinde yatan yok bir tane. Şimdi yani burada röportajı yapıyoruz değil mi? Bu gün 11 Eylül olsa yarın 12 Eylül’de bir şey olsa mutlaka bizi içeri alırlar, tokatlarlar, döverler. Demek ki sistemin yanında olmuş fotoğrafçı. Bu çok büyük dert. Fotoğrafçılık hiç gelişmemiş Türkiye’de, yani öyle bir sanat yok. Bakın şimdi fotoğraf sergisine İstiklal Caddesi’nde saçma sapan şeyler belki yakalarız ama fotoğrafçı Ara Güler’den sonra kimse gelmemiş neredeyse. Şimdi fotoğraf liberal bir iş, fotoğraf sol bir iş, fotoğraf sağ iş de olabilir. Ama sorgulayan bir iş olmak durumunda. Dünyada böyle gelişmiş. Ama Türkiye’ye bakınca sistemin yanında olursun. Bir şey yapacaksanız cesaretinizin olması gerekir.
Bunları düşünerek bu işe başladığımızda projenin bu kadar uzun süreceğini, büyütülecek bir şey olacağını düşünmüyordum. Çünkü sen nesin? Bir görsel sanatçısın. Sen eser üzerine iş üretiyorsun. Ben de böyle bir videodan oluşan enstalasyon yaptım. Etnisiteyi de içine koyarak, Türkiyelilik üzerine bir şey. Ama şimdi işin içine girdikten sonra işin çok ciddi olduğunu görüyorsun, hiç bilmediğini görüyorsun.
‘FON ALIP YAPSAM SİPARİŞ OLUR’
‘Devinim’in tanıtım yazısında bu projenin sponsorsuz ve hiçbir fondan destek alınmadan yapıldığı yazıyor. Maddi açıdan hiçbir destek almadan bu projeyi meydana getirmek zor oldu mu?
Maddi olarak kazanıyoruz bir şekilde. Taşın altına el koymak lazım. Bu ülkede yaşayacak mıyız yaşamayacak mıyız? Türkiye bir açılımın içinde iken bir şeyler yapmak lazım. Sponsorlar da bulunabilir. Ama sponsorun samimi olması gerekir. Projeye başladığımız zaman değillerdi. Başladığımda sponsor desek mesela Avrupa fonları var. Şimdi ben Hollanda’dan fon alıp bu işi yapsam bu proje artık bir sipariştir. “Kendi sorunumuzu kendimiz çözelim” diyoruz. Bunu gerçekleştirmek için para da harcayacağız. Kaç para harcayacaksın ki? Bir fotoğrafçı olarak ben çok iyi bilirim bunların bütçelerini. Otel parasıdır, en fazla arabanın benzin parasıdır. Böyle projeleri yapmak isteyen insanlar hep maddi konularda takıldılar. Trene bin, elinde fotoğraf makinen, ses kayıt cihazın olsun sadece ses projesi yaparsın. O da çok güzel bir projedir. Diyorlar ki benim kameram yok. Çalışmanı el kamerasıyla da yapabilirsin. Biz röportajları onunla çektik, mikrofon kullanmadık. Finans olayını biz iki yüz harcayarak halletmişizdir sen iki harcayarak halledersin. Belki de daha içtenini yaparsın. Biz hep orada takılıyoruz.

‘Devinim’, Türkiye’deki eğitim, gecekonduda yaşamanın zorlukları gibi birçok sosyal soruna değiniyor. Acaba neden projenin tanıtım fragmanında sadece kimlik meselesi üzerinde duruldu?
Biz bir fragman yaptık. Hepsini koyduk. Fragman yedi buçuk dakika oldu. Yedi buçuk dakikayı sen seyredersin ama yüksek tirajla yayın yapan bir gazetenin dikkatini çekmez. Onun için fragmana sadece kimlik meselesini koyduk. Açıkçası Türkiye’nin bu gününde konu başlığı olarak kimlik sorununu seçmek biraz “pragmatik”. Aslında “Devimin” sadece bir etnik proje değil.

Bir de bu projeye yeni bir anayasa tartışmasını eklemeyi düşünüyormuşsunuz…
Bundan sonra tematik tematik gideceğiz. Ama daha nasıl yapacağımıza karar vermedik. Belki bu dokuz konu başlığı içinden insanlar bu röportajları nasıl eleştiriyor? Gibi yapacağız. Şimdi niye anayasa diyoruz? Her şeyin başı anayasa. Benim haklarımı anayasa belirliyor. O anayasada çok büyük eksiklikler var. Bu eksiklikler, bu kanunu uygulayan insanlara bazen bu maddeleri sisteme yaranmak adına kendi kafalarına göre kullanabilme hakkı veriyor. 12 Eylül anayasasının en eleştirdiğim taraflarından biri bu. Ama 12 Eylül Anayasası’nın bir de şöyle bir tarafı var: Biraz sosyal konularda bilgisi olan bir insana bile ne değişsin anayasada diye sorsan “Bilmiyorum” der. 12 Eylül Anayasası değişsin. Çok güzel. Ama nesi değişsin hadi söyle. Bilmiyoruz. Bunu aydınım diyen birçok insan da bilmiyor. Şimdi böyle bir şeyin üzerinden demek ki ilk önce bilmek lazım. Önce 12 Eylül Anayasasının maddeleri üzerinden bir tarama yapacağız. Ondan sonra da bu maddelerden mağdur olan insanlar üzerinden konuşacağız. Bu konuyu tamamlamak için üç ay gibi bir süre biçtik ama yetmezse altı aya da uzatabiliriz.

Röportajların bir kitapta toplanması gibi şeyler düşünülüyor mu?
“Devinim” bir süre bu şekilde ilerleyecek. Ancak ileride bir radyo da açılabilir. Bunun dışında “Toplumsal Barış Atölyeleri” diye bir projemiz var. Esasen biz değişken bir ekibiz. Yarın belki ben bu işin içinde olmak istemem, başka biri devam ettirir. Haddimizi bilmek gerek ben sanatçıyım, bilim insanı değilim. Belki malzemeyi bilim insanları işler. Bu da birliktelikle ve iyi niyetle olur.
(Bilgi İçin: www.devinim.tv)

‘SİSTEM SORGULAMAMAYI ÖĞRETMİŞ’
Acaba proje çerçevesinde bine yakın kişiyle röportaj yaparken zorlandınız mı? İnsanlarla iletişim kurarken ne gibi deneyimler yaşadınız?
Ben kırk yaşına geliyorum, 12 Eylül çocuğuyum diyelim. 12 Eylül’de konuşanlar sistemin dışına atılmış. Şimdi konuşamayan ve kendini çok fazla ifade etmeyen insanlar sistemin içinde bizi yönetir bulmuş kendini. Sistem bir kere gencine sorgulamamayı öğretmiş. “Aman sorgulama, onlar sorguladı da ne oldu?” Şimdi böyle bir şeyin üzerinden böyle bir yere getirmiş ki zemini, artık şu İstiklal Caddesine çıksan, mikrofon dayasan konuşamıyor insanlar. Kendilerini ifade edemiyorlar. Düşündüğü şeyi söyleyemiyor. İnsanlar düşündüklerini söyleyemiyor, o ayrı. Ama acaba insanlar artık ne kadar düşünüyor? Hepimizin derdi aynı. Daha iyi arabalara binmek, daha iyi bir semtte oturmak, arkadaşlarını daha iyi bir “network”ten seçmek gibi aslında çok dünyevi olan şeyler.
Projeye insanlardan gelen tepkiler nasıl? Ne kadar kişiye ulaşabildiniz?
Pop kültürün çok sevdiği bir kavram var. Biz çalışmalarımızı “bomba gibi patlatmıyoruz”. İlk önce PR’ı kendimiz yapıyoruz. Tanıtımların hepsini basına kendimiz dağıttık. Elden dağıttık. Şu anda bir haftada siteye iki bin beş yüz kişi girmiş. Gazete ve televizyonlarda bir web projesi, senin dikkatini çekerken öbürününkini çekmiyor. Gelecek haftalarda web gruplarında, aktivist gruplarda, e-posta yoluyla tanıtımlar başlayacak. Bu ilginin yavaş ama kalıcı olması için bu çalışmaları zamana yaymak taraftarıyız. Zaten Allah göstermesin şimdi ilk haftada iki yüz bin trafik olsa bir anda iflas ederiz. Çünkü ona göre para veriyoruz. Ticari bir proje değil demişiz. Ama iki yüz bin, üç yüz bin kişi ziyaret ederse zaten ticarîleşecek. Ama ben reklam almayacağım demişsin. O yüzden bu projenin ticarileşmemesi anlamında da daha ayakları yere basan şekilde ilerliyoruz.

ÖNEMLİ OLANKARŞILIKLI SAMİMİYET
Proje kapsamında röportaj yaptığınız insanları nasıl seçtiniz?
Röportaj yapacağın insanı biraz şansla biraz da samimiyetini ona göstererek ikna ediyorsun. Böyle bir durumun içinde bir rota belirledik. O rota çevresinde bir arkadaşımız çalışacağımız yerleri daha evvel dolaştı. O rota üzerinde kontaklar oluşturdu. Birilerine “Oralara gideceğiz. Konuşacak kim var?” diye sormadık. Çat kapı gittik. Anadolu’nun öyle enteresan bir tarafı var. Adam düşmansa düşman, dostsa dost, saman altından su yürütmüyor. İnsanlarla kahveye gitseniz, bir saat muhabbet etseniz adam yardım edecekse ediyor.
Şöyle yapmadık; bilmem ne araştırmaları yapan insanlar gidiyorlar birileriyle, mesela CHP’nin bilmem ne kollarıyla. Öyle gittin mi bir referans olur. Onunla gittiğinde adam o adamı tanıdığından ona göre seninle konuşuyor. Seninle olduğu gibi konuşması gerekir adamın. Bir adamla her şeyi paylaştığın takdirde bir adamın görüşü ne olursa olsun seninle samimi bir şekilde konuşuyor. Ama adamla başta bir siyasi görüş çerçevesinde konuşursan bu ona takiye geliyor. O zaman da ona göre şey söylüyor.
Uğur Halil Karakullukcu
ÖNCEKİ HABER

GÖZLEMEVİ

SONRAKİ HABER

Sapanca’da şiirli günler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...