27 Haziran 2009 00:00
BAŞYAZI
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dün, beklenen konuşmasını yaptı. Konuşma, kendi başına ele alındığında, lehte ve aleyhte çok şey yazılabilir. Ama...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dün, beklenen konuşmasını yaptı.
Konuşma, kendi başına ele alındığında, lehte ve aleyhte çok şey yazılabilir. Ama, herhalde ilk dikkat çeken şey; Genelkurmay başbakanının bu basın açıklamasının düzenleniş biçimiydi.
Basın açıklamasının açılışında; kameralar Orgeneral Başbuğu öne alıp alış açısını genişlettiklerinde; arkada da Genelkurmay karargahının üst rütbeli subaylarının tam kadro saf tuttuğu gözlendi. Yani Genelkurmay, topyekün Genelkurmay başkanının arkasındaydı!
Genelkurmay gibi, askeri disiplinin en somutlanmış hali olan bu merkezde başka nasıl olabilir sorusu akla gelirse de, gündeme gelen sorunun en azından bir yanının sivilleri ve sivil siyaseti ilgilendirdiği düşünüldüğünde, bu saf tutuşun basit bir disiplin görüntüsü olmadığı anlaşılır.
Bu görüntüde asıl dikkat çeken şudur: Böyle, yani; sivil siyaseti de hedef alan ve sivil siyasetin doğrudan tarafı olduğu bir konuda, Genelkurmayın böyle bir açıklama yapması, bunu bir askeri birlik gösterisiyle sunmasıdır. Çünkü bu tablo; az çok demokratik bir ülkede görülen bir şey değildir. Üstelik Genelkurmay başkanı; İstanbul Cumhuriyet Savcılığından gazetecilere kadar kimin ne yapması gerektiğini de, yumuşak bir üslupla ama çok açıkça söyledi.
Evet, az çok demokrasinin olduğu bir ülkede askerin böyle siyasi ve neredeyse toplumun ikiye bölündüğü bir konuda bu türden, içinde gösteri unsurlarını da barındıran basın açıklamaları yapması, kabul edilir değildir. Ama askerin bu tür girişimlerini asıl kabul etmemesi gereken de hükümettir. Çünkü Genelkurmay, Anayasaya göre Başbakana bağlı bir devlet kurumudur. Bu yüzden de herkesten önce basın toplantısında söylenenler de dahil olmak üzere basın toplantısının yapılmış olmasının siyasi sorumluluğu Başbakana aittir.
Başbakanın ilk değerlendirmesinden anlıyoruz ki, Başbakan, askerden gelen bu çıkıştan şikayetçi değildir. Nitekim Başbakanın partisi AKPnin sözcüsü, büyük bir pişkinlikle, bu bir bölümü kendilerine de yönelik olan ağır eleştirileri görmezden gelip; Başbuğun açıklamaları bizim söylediklerimizle örtüşmektedir diyebilmiştir. Oysa CHP bile, Başbuğun söylediklerine daha ihtiyatlı bir yaklaşım sergilemiştir.
Basın toplantısının içeriği açısından bakıldığında ise Başbuğun iki vurgusu önemliydi. Bunlardan biricisi; belgenin, bugünkü bulgular ışığında bir kağıt parçası olduğudur. Ki buna, şekli hukuk bakımından çok bir itiraz yapılamaz. Ama ikinci vurgu daha da önemlidir. Çünkü, Genelkurmay başkanına göre birileri, TSKya karşı asimetrik ve psikolojik bir hareket yürütmekte; TSKyı yıpratmak istemektedir. Bu odakların kim olduğu konusunda, Genelkurmay bilgi sahibidir ve bunlar MGKda konuşulacaktır!
Bu açıklamadan da, önümüzdeki günlerde, kağıt parçası belgeden başlayan ve asıl olarak topluma (halka) karşı yürütülen psikolojik harbin yeni bir safhasına gireceğimiz anlaşılmaktadır.
Genelkurmay başkanının Yan binada görülüyor dediği Yarbay Ali Dönmezin evinde ve Mir Vadisinde bulunan silahlarla ilgili verdiği; Kroki de silahlar da bana ait değildir. Hepsini polis koymuştur ifadesi, psikolojik harbin bir boyutuna işaret etmektedir ve bundan böyle; örneğin Ergenekon davası ile ilgili her tür bilgi ve belge bu muameleyi görmeye başlayacak, bu iddialar düne göre daha inandırıcı olacaktır. Dahası; emniyette ya da adliyede AKP ve Fethullahçı kadrolaşma konusunda her iddia ve belge uydurma, psikolojik harp yalanı olarak gösterilecektir ve düne göre bu daha inandırıcı olacaktır.
Kısacası; doğru ile yanlışın, at izi ile it izinin ayrılmasının daha da güç olduğu bir döneme girdiğimiz bir gerçektir. Özellikle de gerçeğin yalan karşısında üstün gelmesi için çalışan gazeteler, TV kanalları ve gazeteciler için çok zor bir döneme giriyoruz.
Bu yüzden de kulaklar ve gözler daha açık, zekalar keskin olmak zorunda!
İHSAN ÇARALAN