27 Haziran 2009 00:00

İşkence gerçek, ceza kağıt üzerinde


‘İşkence bir insanlık suçudur.’ Türk Ceza Kanunu (TCK) madde 94’e göre, cezası 3 yıl ila 12 yıl arası hapistir. Mağdur çocuksa, savunmasız bir kişiyse, hamile bir kadınsa, bir avukat veya kamu görevlisiyse ceza 8 yıl ile 15 yıl arası değişir. Cinsel yolla işlendiyse 10 yıldan 15 yıla, mağdurda kalıcı hasar bırakıyorsa; yüzünde iz, konuşmasında zorluk, duyularında zayıflığa, hamilelerde erken doğuma yol açıyorsa, ceza yarı oranda artırılır. Mağdur iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa kapılır veya bitkisel hayata girerse, duyulardan veya organlardan biri işlevini yitirirse, konuşma ve çocuk yapma yeteneği kaybolursa, yüzde sürekli bir değişikliğe yol açarsa, hamileyse ve çocuğu düşerse, bir kat daha artırılarak iki katına çıkarılır. İşkence sonucu mağdur öldüyse, işkenceci ‘ağırlaştırılmış müebbet’, yani ‘ömür boyu hapis’ cezasına çarptırılır…
EŞLEŞTİRME
TCK işkenceyi böyle cezalandırıyor. Maddede birbiri ardına sayılan örnekler de gazete sayfalarının birer parçası gibi. Her bir örnekle vakayı eşleştirmek mümkün: Metin Göktepe ve Engin Ceber’in ölümü, ‘polise taş atmak’ suçlamasıyla tutuklanan Kürt çocukları, Beyoğlu Karakolu’nda gördüğü işkence sonucu dalağı patlayan ve alınan Mehmet Nezir Çirik, kaçırılıp işkence ve tecavüz edilen Ekin Sanat Merkezi çalışanı Sevda Aydın, 15 günlük işkencede 1.5 aylık bebeğini düşüren 21 yaşındaki Devrim Öktem…
MİNAREYİ ÇALAN…
Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak ‘işkence’ suçundan cezalandırılan, hatta yargılanan kamu görevlilerini nedense pek hatırlamıyoruz. Nadiren yargı önüne çıkarılan kamu görevlileri, genellikle ‘eziyet’, ‘görevi kötüye kullanma’, ‘taksirle müessir fiil’, ‘kastın aşılması suretiyle adam yaralama’ gibi, cezası çok daha az olan maddelerden yargılanıyor. Yani minareyi çalan kılıfını hazırlıyor ve bir şekilde kılıfına uyduruyor. Ancak uluslararası bazı metinler ve sözleşmeler, işkencenin kabulünde, önlenmesinde ve cezalandırılmasında devletleri yükümlü kılıyor. İşte bu metinler ve yükümlülükler.
TAM 21 YIL OLDU
Tam adıyla ‘İşkence ve Diğer Zalimane Gayriinsani veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’, 10 Aralık 1984’te BM Genel Kurulu’nda kabul edildi. 26 Haziran 1987’de yürürlüğe giren sözleşmenin 10’uncu yılında, 26 Haziran, ‘İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’ ilan edildi. Türkiye ise sözleşmeyi, 25 Ocak 1988’de imzaladı. İşkenceyi tüm koşullar için tüm biçimleriyle yasaklamayı hedefleyen sözleşme, devlete, şüphelileri cezalandıracak önlemler alması yükümlülüğü getiriyor. Ancak Türkiye’de bırakın sorumluları yargı önüne çıkarmayı, devlet, görevlilerini bizzat koruyan, hatta destekleyen taraf oluyor.
‘GEREKÇESİ YOK!’
Sözleşmenin 2’nci maddesi, “Hiçbir istisnai durum, ne harp hali ne de bir harp tehdidi, dahili siyasi istikrarsızlık veya herhangi başka bir olağanüstü hal, işkencenin uygulanması için gerekçe gösterilemez” diyor ve Türkiye’de genellikle yapılan ‘orantısız güç’ açıklamalarını da boşa çıkarıyor.
Bu cümleyle işkenceyi savaş, sıkıyönetim gibi tüm koşullar için yasaklayan sözleşme, 14’üncü maddesiyle de devlete, işkence mağdurunun ‘zararının karşılanması’ zorunluluğunu getiriyor. Devlet, mağdura rehabilitasyon imkanları sağlamak, işkence sonucu ölmesi halinde ise bakmakla yükümlü olduğu kişilere tazminat ödemekle yükümlü kılınıyor.
CANLILARDA İŞKENCE MUAYENESİ
1996’da yapılan ‘İnsan Hakları ve Tıp Mesleği’ toplantısının ardından, iki konuda çalışma grupları oluşturuldu. Biri ölülerde işkence muayenesi (Minnesota Protokolü), diğeri de canlılarda işkence muayenesi için (İstanbul Protokolü) çalışacaktı. Türk Tabipleri Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Adli Tıp Uzmanları Derneği, 1998’de taslak metnini tamamladı. 15 ülke ve 40 örgütten 75 kişiden oluşan adli tıp uzmanı, doktor, psikiyatrist, insan hakları savunucusu ve hukukçu, 3, 4 ve 5 nolu taslakları hazırladı. Çalışmaların Türkiye koordinasyonunda Şebnem Korur Fincancı, Okan Akhan, Metin Bakkalcı, Türkcan Baykal ve Önder Özkalıpçı vardı. 5. taslak 15 ülkeden toplam 50 uzman tarafından İstanbul’da tartışıldı. 3 günlük çalışmaların sonunda editörler seçildi ve protokolün ana hatları tespit edildi.
TÜRKİYE KOMİSYONDA DEĞİLDİ
50 kişilik bir grup, 1999’da Cenevre’de BM yetkilileriyle, 8 nolu taslağı tartışmak için bir araya geldi. Aynı gün İstanbul Protokolü, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserine verildi. Sunulan önerilerle yapılan değişikliğin sonunda, 4 Kasım 1999’da BM İşkence Özel Raportörü tarafından BM’ye sunularak resmen BM belgesi oldu. 20 Nisan 2000’de BM İnsan Hakları Kurulu’nda İstanbul Protokolü görüşüldüğünde, Türkiye komisyonun 52 üyesi arasında değildi. BM İnsan Hakları Komisyonu’nda değiştirilmeden onaylanan protokol, 2001’de BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
(İstanbul/EVRENSEL)
Ceren Saran

Evrensel'i Takip Et