27 Haziran 2009 00:00
MERCEK
12 Eylül darbecilerinin başı, Hürriyetin sürmanşetinden meydan okumuş! Beni yargılamak mı istiyorsunuz? Buyurun gidip halka sorun. Bir referandum yapın. Evren Paşa yargılansın mı diye sorun.
12 Eylül darbecilerinin başı, Hürriyetin sürmanşetinden meydan okumuş!
Beni yargılamak mı istiyorsunuz? Buyurun gidip halka sorun. Bir referandum yapın. Evren Paşa yargılansın mı diye sorun. Eğer halk Evet yargılansın derse, milletimin önünde herkese söz veriyorum. Bu işi yargıya bırakmam. İntihar ederim.
Kendini (yaşamını) 12 Eylül paşalarına borçlu gören Ertuğrul Özkökün Hürriyette sürdürdüğü cuntacılık, darbecilik savunusunu bir darbeci başı emekli generalin sözüm ona meydan okumasıyla birleştirmesi, esasen hiçbir ilginçlik taşımıyor. Bütünün, farklı gibi görünen yönleri bir arada önümüze geliyor, o kadar!
Emekli generalin söyledikleriyle E. Özkök ve gazetesinin çabalarını kıyaslamamız gerekseydi, ikinciler, birincisinin başında olduğu, ülkeye ve halkına karşı suikastın ve ABDnin başını çektiği uluslararası sermaye saldırısının yarattığı ortamda boy verip-soy sürmelerine karşın; gerçeklerin altüst edilmesi üzerinden daha kapsamlı ve tahrip edici bir saldırıyı temsil ediyorlar. Özkök, yaptığının farkındadır; Ne darbeciliğim kalacak, ne asker yalakalığım diyor. Haklı olduğu tek noktadır burası. Kendisi, böylesi türden bir tipolojinin en uç, en pervasız temsilcisidir. 11, 10, 9, 8 ve öncesi...ne bakılmasını isteyen Özkök, cunta eliyle sermaye partilerinin kapatılmasını, sendikaların kapısına mühür vurulmasını; emekçiler, aydınlar ve gençler tarafından oluşturulmuş her türden örgüt, dernek ve kuruluşun yok edilmesini, 650 bin kişinin işkencehanelerde, karakollarda, zindanlarda süründürülüp 2.5 milyon insanın fişlenmesini; 50yi aşkın kişinin ipte sallandırılmasını ve yüzlerce insanın ömür boyu hapse mahkum edilmesini onaylıyor, önemsemiyor ve bunun, 12 Eylül öncesinin kefareti olarak hoş görülmesini istiyor. Evrenin de ağzından düşürmediği Günde 20-25 kişi öldürülüyordu söylemi, Özkök gibilerin kuyudan çıkarılmalarına yeterli bir gerekçe sanılıyor. 12 Eylül öncesi dönemin toplumsal olaylarını çarpıtarak, tek yanlı ve kendilerinin de parçası oldukları sermayenin çıkarlarını öne alarak yorumluyor; Maraş, Çorum, Sıvas provokasyon ve katliamlarındaki devlet kontraları-sağ faşist çete iş birliğini bilerek-isteyerek saklıyor; emperyalist-faşist güçlerin halkın ekonomik-demokratik ve sosyal taleplerle sürdürdüğü hak mücadelesine karşı barbarca saldırısını ve bu mücadelenin kontrgerillacı, JİTEMci, MİTçi, ETKO-TİT, ülkü ocakları-MHP gibi gizli-açık düzen örgütleri tarafından kana bulanmasını, solun ve sağın ortamı yaşanmaz kılan çatışması olarak gösteriyorlar.
Böylesi, eşyanın tabiatına uygun düşüyor. Bunlar sermayenin en has adamları, düzenin ve onun en temelli, en örgütlü kurum ve güçlerinin halka yönelik saldırı payandalarını oluşturuyorlar. Çoğu 12 Eylülün, sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratma politikasının fidanlığında boy verip köklerini etrafa saldılar. Palazlanmaları, etkili-yetenekli kişiler olarak öne çıkmalarını darbecilerle efendilerinin yarattıkları ortama borçludurlar. Cuntaları ve cuntacıları, gericiliği, demokrasi karşıtlığını, Amerikan çıkarlarını esas alarak politika yapmayı, ülkeyi uluslararası sermaye ve tekellerin talan sofrasına çevirmeyi temsil ediyorlar. Özkök, Ben diyor; sadece dönemin gerçeklerini yazıyorum. Ona bakan, pişkinliğini görür; ama gerçeklerin, milyonlarca insanın bizzat yaşadıkları tersine çevrilerek böyle saptırılması pervasızlığı yine de dikkat çekicidir.
Cuntabaşı Evrene gelince; emekli general, Biz o dönemde bir anayasa hazırlattık. 1982 Anayasasını halkın oyuna sunduk. Yüzde 92 gibi dünyada az rastlanır bir oy çokluğu ile kabul edildi. Halkın kabul ettiği bu Anayasanın geçici maddeleri vardı. Onlar da kabul edildi. Neydi o maddeler? İçlerinde 12 Eylül sorumlularının yargılanamayacağı maddesi de vardı diyor ve şöyle devam ediyor: Beni yargılamak mı istiyorsunuz? Buyurun gidip halka sorun. Bir referandum yapın. Evren Paşa yargılansın mı diye sorun. Eğer halk Evet yargılansın derse, milletimin önünde herkese söz veriyorum. Bu işi yargıya bırakmam. İntihar ederim.
Bu bir meydan okuma mıdır? Bu işin spekülasyonu bizim işimiz değil. Ama bu sözüm ona meydan okuma, 12 Eylül sorumlularının yargılanamayacağı korumasına neden ihtiyaç duydukları sorusuna cevap teşkil etmemektedir. Generalin ve onun kafasında olanlarla tüm cunta yardakçılarının, bir suçluluk ruh halini bastırmak da dahil, halka karşı saldırganlığın, onca işkence, cinayet ve yıkımın sorumluluklarından kaçmak üzere, bunun getireceği yükü kaldırma cesaret ve özgüveninden yoksunluk sonucu ona ihtiyaç duydukları neden düşünülmesin? Bunlar, demokrasi, hak eşitliği, yasalar önünde herkesin aynı haklara sahip olduğu; kimseye, hiçbir zümre ya da kişiye ayrıcalık tanınamayacağı üzerine sürekli vaaz verirler. Tümüyle yalan olduğunun kanıtıdır cunta Anayasası, yasaları, geçici maddeleri (kalıcı oldukları ortada), ceza yasaları vs. cuntabaşları, kontra katil sürüleri, işkenceciler açıkça korunmaktadır. Ne demokrasisi, hangi eşitlik?!.
Cunta anayasasının referandumla ve halkın onayı ile kesinleştiği vaazına gelelim: Bu vaazı 30 yıla yakın süredir dinliyoruz. Dönemin gerçeklerini anlattıklarını söyleyen sistemin kiralık kalemlerinden kimse, o anayasanın cunta emirleri doğrultusunda, hayır demenin vatana ihanet ilan edilerek, oy kullanmayanlara para cezası verilerek, sokağın ve toplumsal yaşamın darbecilerle destekçilerinin tarlasına dönüştürüldüğü bir ortamda onaylandığını söyleyecek kadar dürüst olmalarını bekleyemez. Evren, Halka soralım, benim yargılanmam kararı çıkarsa, intihar ederim diyor. İşte cunta başı generalin halkın iradesi karışsındaki tutumu! Demek ki, intihar edecek kadar suçu olduğunu biliyor. Malum, başka ülkelerde, başka zamanlarda, bu tür suçlar nedeniyle intihar eden başka ünlü isimler de olmuştu!
Evrenin, suç teşkil eden emri verenlerle birlikte, uygulayanların da yargılanması üzerine söylediklerine gelince; kuşku olmasın, demokrasi mücadelesinin gereklerinden biri olarak halkın gündeminde yer tutmaya devam edecek!
A. Cihan Soylu