28 Haziran 2009 00:00

Maksat Muhabbet


Kimi zaman bir iletişim sarhoşluğu yaşıyorum. Hürriyet gazetesinde geçen gün şöyle başlayan bir haber vardı:
“Tüm dünyada şiddetli tartışmalar yaratan ve gerçek cesetlerin sanatsal ürün olarak teşhir edildiği ‘Vücut Dünyası ve Zamanın Aynası’ sergisi Londra’da açıldı.” Cesetlerin kaynağını belirtmemekten dolayı suçlanıyor Anatomist Gunther von Hagens. Tartışmalar, suçlamalar etik temelde.
“Etik” sözü kuşkusuz “ahlak” sözcüğünden daha az rahatsız ediyor. Önümde son dönemde bir canlanma görünen sinema dalındaki bir örgütlenme ile ilgili mektuplar var. Hepsi de “etik” bir sorun ile ilgili. Özetleyelim; Sine-Sen’de çalışan bir genç kız ya da kadın, bir süre sonra onun çalıştıranı konumundaki arkadaşının tutumundan rahatsız oluyor. Rahatsız eden kişi, itirafı ve yetkili kurullar aracılığıyla yönetimden uzaklaştırılıyor:
“S.A.K. istifasını sunmasına rağmen, Yönetim Kurulumuzca S.A.K’nın tedbirli olarak Genel Disiplin Kurulu’na sevkine, ayrıca Denetleme Kurulu’nun da göreve çağrılmasına; adı geçen şahıs konusunda, Genel Disiplin Kurulu karar verinceye kadar söz konusu şahsın görevlerinden tedbiren el çektirilmesine, sendikal hak ve yetkileri kullanma hakkından tedbiren mahrum bırakılmasına oy birliğiyle karar verildi.”
Kongre de durumu onaylıyor. Ancak, değişen yönetim bu tacize karşı kızımızı önce izne çıkarıyor, sonra işten atıyor. Her şey günümüz örgütlenme modeline uygun diyeceğim de... 1 Haziran 2009’da gönderilen İş Akdi Feshi evrakında, İş Hukuku’nun 17, 18 ve 19. maddelerine göre bu genç kadının sendikadaki görevinin sona erdirildiği bildiriliyor. 17. madde “işe geç gelme, işi savsaklama, hırsızlık, ahlaksızlık” vb. geniş açılımlı bir madde. Üstelik bent-fıkra belirtilmediği için özellikle iş arama sürecinde başlı başına dert olacak bir suçlama. Bilmeyenlere açıklayayım; bu maddelerden yalnız biri bile, kıdem tazminatından başlayarak bir emekçinin geçmişini yok eder. Geleceğini de... Durumu üyelerine bildiren Sine-Sen bildirisinde, alışık olduğumuz bir ses yükseltme ve kaygı verici bir tavır var. Hakkını arayanı karşıdevrimcilik ve örgüt karşıtlığı ile suçlamak, yaşananları siyasal komplo saymak bu tavırlardan biri. Öteki de satır arası bir suçlama:
“Söylemekten hicap duymaktayım: Bu eylemlilikler Sine-Sen’e karşı yapılmaktadır! (...) Son zamanlarda ayyuka çıkmış olan ve kadın cinselliğini ön plana alarak (...) Uzun bir süre birlikte çalışmış, şehirlerarası iş gezilerine de birlikte gitmiş iki iş arkadaşı arasındaki hukuka taşınmış olan bir davayı, toptancı bir mantıkla, tüm Sine-Sen çalışanlarını töhmet altında bırakarak ve genelde de sendikal kavgayı da zedeleyecek davranışlarda bulunmak, kabul edilir hale gelmemelidir.”
Bu mektuptaki suçlamaların nedeni, “Sine-Sen’de Tacize Hayır Kadın Platformu”nun, “Sendika Yönetim Kurulu, söz konusu çalışanın mağduriyetini telafi etmek bir yana, aldığı kararlarla, Sine-Sen üyesi ve çalışanı iken işten çıkarılan arkadaşımızı, tekrar tekrar mağdur etmiştir” gerekçesiyle yayımladığı basın bildirisi... Bir iki satırın altını çizeyim: “Genelde tüm sendikalarda özelde ise Sine-Sen’in tüzük ve programlarında, kadınlara yönelik her türlü cinsel, fiziksel, duygusal şiddete karşı yaptırım uygulayan maddeler yer almadıkça, bugün tacizi ve tacizciyi alkışlayan anlayış, yarın tüm kurumlarda yerini sağlamlaştıracaktır.
(...) Sinema ve televizyon sektöründe yaşanan taciz olayları, sigortasız ve kuralsız çalıştırma, haksız işten atma gibi tüm olumsuz koşullarda, çalışanın yanında yer alması gereken sendika yönetimi, takındığı benzer tutumla güvenilirliğini yitirmiştir.”
Her iki bildirinin son cümleleri bir araya getirilebilir bence: Devrimcilere düşen görev, olayları magazinleştirmeden, bilimsel ve evrensel hukuka dayanarak çözmektir. Sine-Sen yönetimi, sendikanın güvenilirliğini yeniden tesis etmek ve bu yanlışı düzeltmekle yükümlüdür!
Sennur Sezer

Evrensel'i Takip Et