29 Haziran 2009 00:00
BAŞYAZI
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ; TSKnın üstünden elinizi çekin!, TSKya karşı basın üstünden bir asimetrik ve psikolojik harekat yürütülüyor diye heceleri vurgulayarak konuşuyor ve TSKnın bunlara sessiz kalamayacağını söylüyor...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ; TSKnın üstünden elinizi çekin!, TSKya karşı basın üstünden bir asimetrik ve psikolojik harekat yürütülüyor diye heceleri vurgulayarak konuşuyor ve TSKnın bunlara sessiz kalamayacağını söylüyor; Başbakan Erdoğan ise Devletin kurumlarını birbirinin karşısına koymayın, Kimse askerin arkasına saklanarak siyaset yapmasın diye kürsüleri yumrukluyor.
Ana muhalefetin lideri Baykal, hükümeti açık olmaya çağırırken, kendisi de ince manevralarla, hükümeti kündeye getirmek için uğraşıyor.
Kısacası içinden geçtiğimiz günler; politikanın, halkın politika deyince anladığı gibi, söylenenle yapılanın tamamen farklı, hatta birbirinin zıttı olduğu günlerdir. Kimsenin ağzından çıkanla yaptığı, amaçladığı birbiriyle uyuşmuyor. Başbakan da Genelkurmay başkanı da, ana muhalefet lideri de onları izleyen daha alt kademeden zevat da demokrasiden, ülkenin bekasından söz ediyorlar; ama her biri ötekinin dediğinin tersinin olması için elindeki her aracı kullanıyor. Üstelik de yapılanları onlar yapmıyormuş gibi!..
Onun için olacak ki; gazeteciler arasında dudak okuma uzmanları gibi, bir konuşmanın ya da bir mesajın şifrelerini (kodlarını) çözme uzmanı gazetecilerin kredisi arttı. Hatta artık TV kanallarının haberlerinde; konuşmalardaki şifrelerin çözülmesi için açıkça uzmanlara (bu işleri bilen gazeteci ve akademisyenlere) başvuruluyor.
Böyle dönemlerde; (bunlar sıkça oluyor) politikacılar ve devlet adamları, birbirlerini karından konuşmakla suçluyorlar. Çünkü kimse söylemek istediğini açıkça söylemiyor; tam tersini söylüyor, ama herkes, onun ne demek istediğini de biliyor. Karşısındaki de rakibin ne dediğini biliyor; ama bilmezliğe vuruyor. Yaygın deyimle şifreleri çözersek; son basın açıklamasında Genelkurmay başkanı; hükümeti, hükümet yandaşı basını, sivil savcıları, Ergenekon soruşturmasının seyrini (hatta ana muhalefet partisini) ve emniyeti eleştirmiştir. TSKnın üstünden elinizi çekin! dediği, derece farkları olsa da bunlardır.
Hükümet; Kurumları birbirinin karşısında göstermeyin, Askerin arkasına saklanarak politika yapmayın diye muhalefete ve hükümeti eleştiren basına çıkışırken, Genelkurmay ve askeri yargıyı da eleştirmiştir.
Şimdi ne olacaktır?
Asker, eski günlerdeki gibi hükümeti darbe ya da darbeyi çağrıştıran hamlelerle tasfiye edemeyeceğine göre; hükümet de, Genelkurmay başkanı ve üst komutanları, Siz nasıl siyasete ayar verecek gövde gösterili basın toplantıları düzenlersiniz? Sonuçta siz bana bağlı memurlarsınız diye görevden almayacağına göre; bu karından konuşma dönemi, bir uzlaşmayla sonuçlanacaktır!
Peki, bu uzlaşmanın zemini, bu hafta toplanacak olan MGK olabilir mi?
Genelkurmay başkanı bütün bu tartışılan konuları MGKya getireceğini kamuoyuna açıkladığına göre, bu zeminin MGK olması kuvvetle muhtemeldir. En azından uzlaşmanın ana çizgileri MGKda şekillendirilebilir. Çünkü söylenecekler söylendi. Herkes kendi tabanına kendi mesajını verdi. Ağustosta Yüksek Askeri Şûranın toplanacağı da göz önüne alındığında, MGKnın bir uzlaşma zemini olarak uygun olduğu gözlenmektedir. Öyleyse; bu yüksek perdeden sürdürülen karından konuşmadan sonra gelinen yer, uzlaşmadır.
Bu yüzden de önümüzdeki günlerin, Ergenekon soruşturmasından AB uyum yasalarına, Anayasa değişiklikleri (15. geçici madde de dahil) ve İrticaya Karşı Mücadele ve Eylem Planının akıbetinden Kürt sorunu konusundaki girişimlere kadar; devletin zirvesinde (Cumhurbaşkanı, hükümet ve askerler arasında) yeni pazarlık günleri olacağı anlaşılmaktadır.
Halkın istemleri ve demokratikleşmeyi baltalayacak her pazarlığı deşifre etmek, zirvedeki vatan-millet adına denilerek yapılacak uzlaşmaların içyüzünü, uzlaşmaların kimin çıkarına olduğunu göstermek, bu dönemde daha da önem kazanacaktır!
İHSAN ÇARALAN