29 Haziran 2009 00:00

SÖZ OLA TORBA DOLA


Daha alım-satım işinin başında Mehmet Topuz adlı oyuncunun sözde kararsızlığına, özde alıcılarını kızıştırmasına takılıp kalmıştık. Onun mu olsun, bunun mu türünden demokratik açılımlara bile saçıldık. İki seçkin kulübün hiç de seçkin davranmayan başkanlarının, sanlarından çok, şanlarına söz getirmeme konusundaki üst düzey(!) çabaları da olayın tuzu biberi olunca tadından yenmez bir durum çıktı ortaya. Başkanlar olması gereken uygarlıklarını konuşturabilselerdi, “Bizi, bize düşüren oyuncu bize yaramaz” diyebilme olgunluğunu gösterebilselerdi ne şiş yanardı, ne kebap. Olay bir sonuca bağlandı ve ya şiş yandı ya kebap. Kim şiş, kim kebap değil de, bilinçsizce ve bilgisizce ortaya dökülen adam önemli. Böylesine toy davranışlarla, birilerinin elinden oyuncu kapma savaşlarıyla takımının yandaşlarının da, oyuncularının da coşkusunu kursağında bıraktı. Hele de çakar çakmaz çakan adamla girdiği söyleşide(!) çakmaya kalkması; sonrasında da özür çakışı var ki, “Kimse… kulübü başkanıyla böyle konuşamaz” biçimde değil de “…Kulübün başkanı kimseyle böyle konuşamaz” dedirtecek türdendi.
Ne yaparsın ki her ulus kendine yakışanı seçermiş. “Ananı da al git”, “Lan” diyen başbakanı olan ülkede bir kulüp başkanının, kendini eleştiren birine takındığı tavır yadırganmamalı denilebilir; ama yadırganmalıdır yani.
Çünkü, çok güzel şeyler değil bunlar kim yaparsa yapsın…
İki kulüpten çok, iki başkan arasındaki işeme yarışı sona erdiğine göre aracı konumunda olan şeytan adamın da gönlü şen, gözü aydın olmuştur sanırım. Nasıl bir yetkiyle olduğu bilinmese de tanımadığı oyuncuya yaptığı aracılık başarıyla sonuçlanmış oldu. Mutludur artık. Yalnız, bu aracılık işinde ne işi olduğunu açıklarsa başkaları da mutlu olacaktır.
Mustafa Mutlu da, Vatan’ın bir köşesinde kendince mutluluğu ararken, Şeytan’ın aracılığındaki bu olaya değinmiş; ama ne değinme. Sanki şeytan karışmış bu yazıya da. Mehmet Topuz olan oğlanı bir güzel Mehmet Yozgatlı yapmış. En son Gaziantepspor’da görülen Yozgatlı’yı da getirmiş Sivasspor’a oturtmuş. Ya da Kayserili Topuz’u Sivaslı yapmış. Konunun topuzunu bir kaçırmış ki sormayın gitsin. Tarkan’ın spermini, Ronaldo’nun Paris Hilton ilişkisini, İngiliz mankenin açığını, Sibel Can’ın bunalımını, Ajda Pekkan’ın bacağını, Kenan Doğulu’nun çıtır kızını derli toplu yazmış; ama iş spora gelince dağıtmış ortalığı. Belli ki magazine yakın, ayaktopuna uzak birisi. Gazetesinin spor servisine de aynı uzaklıkta olmasaydı keşke.
Çok güzel şeyler değil bunlar ama….
Neyse ki, arada sırada da olsa güzel şeylerle karşılaşıyor insan iletişim organlarının değişik yerlerinde. Canım Ailem dizisi bunlardan biri örneğin. Günler önce Birgün’de Gözde Bedeloğlu öylesine güzel anlatmıştı ki bu diziyi, söylediklerine bir şey eklenemez. O günden bugüne giderek zorlamalar olsa da oyuncuların sıcaklığı izlettiriyor yine de. Bir de Çok Güzel Hareketler Bunlar var. BKM’nin mutfak çalışmasında Yılmaz Erdoğan yönetiminde gencecik insanlar yazıp oynuyorlar. Tam bir işlik çalışması. Öylesine doğal ve rahatlar ki, izleyici önünde değil de, evlerinde kendi aralarında bir oyun oynuyormuş gibiler. Unutkanlıklarına, yanılgılarına gülüşleri de ayrı bir güzellik katıyor hem kendilerine, hem oyunlarına. Emekleri gerçekten güzel; hem de çok güzel.
Bu güzelliğin içinde bir şey var ki beni; eşim de aynı görüşte olduğu için bizi ve daha bilmem kimleri çok rahatsız ediyor. Bu oluşum içinde değil; ama sunum içindeki Yılmaz Erdoğan’ın varlığıdır o da. Uzun konuşmasıyla kendini oyuncuların önüne çıkarma çabası; konuşmanın gereksizliği ve ne yazık ki düzeysizliği izleyeni yoruyor, oyunla aradaki bağlantıyı koparıveriyor. Genç yetenekleri sunarken, kendine de bir talk show izlencesinin denemelerini yapmıyordur umarım. İzleyicileri tanıtması, sınavdan geçirmesi ve en kötüsü de lan’lı, ne’ li eyvallah’lı konuşması çok kötü olarak değerlendirilecek davranışlar olarak göze batıyor doğrusu. Sabah, öğle, öğle sonrası kuşaklarının bacım, anam, gız, abi söylemli kadın izlencelerini çağrıştırıyor. Sanırdım ki Mükremin Abi, Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı bir tipti. Meğer Mükremin Abi Yılmaz Erdoğan’a can verirmiş. Yılmaz Erdoğan yokmuş aslında.
“Halk bunu anlar, bundan hoşlanır” düzeysizliğine halkçılık(!) yakıştırmasıyla yaranmak yerine, bir sanat etkiliği içindeki çocukların düzeyli bir izleyicisi olduğu bilinciyle yaklaşılmasıdır güzel olan. Böyle olunca da çok daha güzel olacaktır verilen emek.
Bu da bir yazgı olmalı. Yeşil alanın üzerinde, sahne ışıklarının altında da güzel olmayan şeylerle karşılaşıyor insan. Güzelliği bir tek Ajda’nın bacaklarında mı göreceğiz eksiksiz olarak? Yoksa “güzellik on para etmez, lanet olsun içimizdeki aşk olmasa” birleşik sözüne mi sığınacağız?..
ÜSTÜN YILDIRIM

Evrensel'i Takip Et