2 Temmuz 2009 00:00

2 Temmuz 1993


Ankara; Sivas’ın dumanları başkente ulaştığında PM üyesi olduğum SHP’de soluğu aldım. Annemi yeni kaybetmem nedeniyle otobüslerle gidemediğim Sivas’a bu gece (2 Temmuz gecesi) hareket edecektim, uzun yıllar biletim çantamın içinden çıkmadı. Banaz’da panelisttim. SHP Genel Merkezi Çankaya’da yeni bir binaya taşınmıştı. Buz gibi bir binanın içinde buldum kendimi. Ziya (Halis) ile ayaküstü konuştuk; Etem Cankurtaran, Tevfik Çavdar, Önay Alpago, Erzan Erzurumluoğlu ve belki de ismini anımsamadığım 2-3 kişi daha vardı koca partide. Yanıyordu vatandaşları bu ülkenin ve umutlarımızın partisi, liman diye düşünülen partide, insanların Sivas’tan gelen feryatlarını duyacak kimse ne yazık ki bu kadardı.
Etem, genel başkana telefon açtı; gelen yanıtı, konuşmaları pek çok kez duyurmaya çalıştım ama ne yazık ki, ben Ordulu Rahime’nin kızı Emel, İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü hangimizin sözüne itibar edilir; sararan sayfalarda kaldı sözler ama benim kulağımdan hiç gitmedi. Genel sekreteri ise ne yazık ki birkaç kez telefonla getiremediğimiz için en sonunda telefonda inleyen, hıçkıran feryadım “Peki geleyim öyleyse” dedirterek Çankaya’daki merkez binasına getirtti.
Sivas yanıyor ve yakıyordu; parti binası buz gibiydi, gece geç saatlere kadar kalıp Sivas’la bağlantı kurmaya çalıştığımız saatlerde; ne yazık ki gelen gidenin sayısı korkuttu beni. İktidar partisi; insanlar yanıyor, yoktu bu feryada kulak veren yönetici de, partili de.
Ertesi gün Sivas’ta can güvenliği nedeniyle Ankara’ya gelmesi gerekenlere uçak verilmesi ayrı bir drama dönüştü. O kadar bakan, o kadar milletvekili... Yanıt bir türlü gelmiyordu, Sivas’tan “Bizi bu yangından çıkartın, burada can güvenliğimiz yok” diyenlere.
Çok yakın tanıdığım o zaman iş adamı olan bir yakınım, “Ne yapalım o zaman biz uçak tutmanın yollarını araştıralım” diyerek, özel uçak şirketlerinden fiyat aldı, “Birkaç arkadaş birlikte öderiz” diyerek. Fiyatı bugün gibi hatırlıyorum; 65 bin veya milyon lira. Sonunda uçak işi halledilerek askeri uçakla arkadaşlarımız geldi Ankara’ya. Kamber’i (Çakır) hatırlıyorum kolu sarılı uçaktan inerken...
Söyleyecek çok şey var, ama o dönemi yaşamayanlar konuştuğu için bize sıra gelmiyor.
8 canımızın cenazesi devam eden işlemler nedeniyle Sivas’ta kalmıştı. Ziya aradı ve cenaze arabası istedi. Ben dernekte ne yazık ki birkaç kişiyle birlikteydim ve yetkim sınırlıydı, ama bu isteğin yerine getirilmesi gerekiyordu. O zamanlar kocaman bir kitap olan rehberi açıp “cenaze taşıma, cenaze arabası” sayfasına geldim. Hiç bildiğim bir iş değildi; açtım telefonu, dernek binasının önüne çağırdım arabaları ve kaybettiğimiz canların yakınlarından birer kişi... Serpil’in (Canik) dayısı, Erdal’ın (Ayrancı) yakını, Menekşe-Koray’ın (Kaya) dayısı aklımda kalanlardı. Cenaze arabaları yola çıkmadan paralarını istiyorlardı; 900 lira idi muhtemelen, nereden bulacaktım?.. Yine iş adamı dediğim arkadaşı arayıp istedim parayı, getirdiler. Yola çıktı arabalar, Sivas’la iletişim kurmam Ziya kanalıyla oluyordu, o beni arıyordu. Merak içindeydim, cenaze arabalarının şoförlerinin sakalları, zaten içimi yakan Madımak Oteli’nin önündekileri anımsatıyor ve korkuyordum. Ulaşmıştı arabalar, onun haberi geldi biraz rahatladım. Bendeki, ‘Cenazeleri almaya giderken canların yakınlarına bir şey olursa?..’ korkusu biraz azaldı. Çaresizlik ve yalnızlığı ben de Ankara’da yaşadım.
EMEL SUNGUR / Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı

Evrensel'i Takip Et