03 Temmuz 2009 00:00

Alevi açılımı ve Alevi Çalıştayı’nın yolu Madımak’tan geçer

Semah dönen, türkü söyleyen, tiyatro oynayan, oğullarımız, kızlarımız, ozanlarımız, yazarlarımız, bilim adamlarımız, karikatürist, şair ve doktorumuz, aydınlık yüzlü...

Paylaş

Semah dönen, türkü söyleyen, tiyatro oynayan, oğullarımız, kızlarımız, ozanlarımız, yazarlarımız, bilim adamlarımız, karikatürist, şair ve doktorumuz, aydınlık yüzlü 33 güzel insanımız ve iki otel emekçisi can 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Oteli’nde şeriatçı- yobaz güruh tarafından yakılarak, katledildiler. Ateş düştüğü yeri yaktı, dağladı. Yüreğinde insan sevgisi, evlat sevgisi, kardeş sevgisi, ana-baba sevgisi-saygısı olanların da yüreğine kor düştü.
Devlet, bu katliama 8 saat boyunca polisi ve askeriyle seyirci kalıp, müdahale etmedi. Tek müdahale vardı; o da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Vatandaş ile polisi karşı karşıya getirmeyin” talimatıydı. Oteli kuşatan ve içindeki insanları “Kahrolsun laiklik yaşasın şeriat” diyerek, “yak ula yak” nidaları ve alkışlarla ateşe veren vatandaşa(!) müdahale edilmemeliydi.
Ve öyle oldu. Otel ateşe verildi. Aydınlar yandı. Katiller ve onları örgütleyenler, ortaçağ Roma’sında Bruno’yu din adına ateşe atan papazların mutluluğuyla evlerine döndü…
Sivas, laik cumhuriyetin temellerinin atıldığı bir kenttir. “Dinin emrinde bir devlet düzeni” kurmak isteyen şeriatçı organize güçler, insanlık tarihinin yüz karası bir katliama adım adım hazırlık yapmış ve hazırlıkta belediyenin olanakları da kullanılmıştır. Belediye, valilikçe yapılan Atatürk Koşusu’na alternatif “Hicret koşusu” organize etmiş, bu koşuya çevre illerden sporcu adı altında dinci militanlar çağrılmış ve günlerce dinci vakıfların misafirhanelerinde ağırlanmış, yarış bittiği halde 2 Temmuz’a kadar da Sivas’tan ayrılmamışlardır.
Yerel basın, günler öncesinden Pir Sultan Abdal ve adına düzenlenen etkinlik aleyhine kışkırtıcı yayınlar yaparak, yöre halkının dini hassasiyetleri kasıtlı olarak bu yayınlarla öne çıkarılıp, tepki örgütlenmesine gidilmiştir. Tüm bu altyapı çalışmalarına bir de “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı cihada davet eden bir bildiri ev ve işyerlerine dağıtılmıştır. Şeriatçı bir kalkışma için cuma günü ve cuma namazı sonrası koşulların uygun zamanıydı ve öyle oldu.
Cuma namazından topluca çıkan kalabalık, gerici militanların yönlendirmesiyle Madımak Oteli’ni güpegündüz kuşatıp, saatlerce taşladı. Saldırganlar, otele atılacak taş bulmakta hiç zorlanmadılar; Zira, Refah Partili (milli görüşçü) belediye başkanlığı kaldırım yenileme gerekçesiyle birkaç kamyon kaldırım taşını otelin karşısındaki köşeye yığmıştı.
Otelde mahsur kalanlar, başta ilin valisi olmak üzere ulaşabildikleri devlet yetkilileri ve siyaset adamlarından yardım istediler, “Kurtarın bizi” dediler. Aldıkları yanıt, “Sabredin, sizi kurtaracağız” veya “Yakın il ve ilçelerden takviye kuvvet istedik, yoldalar, geliyorlar” şeklindeydi.
Otel önü öğlen saatlerinden başlayarak, akşama doğru gittikçe kalabalıklaştı. Cumhuriyet ve laiklik karşıtı sloganlar susmak ve bitmek nedir bilmedi. Otel içindekiler, ön kapıdan çıkmanın riskine karşılık başka çıkışlar aradılar. Buldukları ilk yer, otel ile aynı aydınlığı paylaşan sırt sırta olan binaydı. Ama o binadakiler aydınlık denilen yere çıkanlara ağır küfür ve hakaret ederek “Nereden girdiyseniz oradan çıkın” diyerek, fiili saldırıda bulundular. (Meğer bu daire, BBP il binası imiş. Yangından önce çıkmak için tespit edilen bu yerden saldırı olmasa muhtemelen can kaybı olmadan oteli terk etmek olanaklı olacaktı.)
Otelin karşısına, belediyece getirilen birkaç kamyon taşın tamamı otele atıldı. Kırılmadık cam, çerçeve kalmadı. Perdeler, tüller lime lime oldu. Bir ara otel önündeki kalabalık başka yöne doğru yöneldi ve büyük tezahüratlarla geri döndüler. Karşıladıkları Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu imiş. Belediye Başkanı, yanında belediye çalışanları eşliğinde otel önüne kurdukları mobil ses düzeninden kalabalığa “Gazanız mübarek ola” diye başladı söze. Başkan konuştukça kalabalık daha da coşuyor, tezahürat ve sloganlar birbirine karışıyordu.
Gerici-yobaz güruh dağılmak şöyle dursun daha da kalabalıklaşıyor ve yaptıklarıyla daha da azgınlaşıyorlardı. Kaldırım taşı bitince, otelin karşısındaki binaların çatılarına çıkıp, kiremitleri söküp, otelin içine doğru attılar.
Tüm bunların saatlerce sürüyor olmasına karşın, ortalıkta kayda değer sayı ve kararlılıkta güvenlik kuvveti yoktu. Otel önüne tek sıra barikat oluşturan karakol ve trafik polisi, atılan taşlar sonucu zaman zaman kaçıyor ve otelin önünde barikat diye bir şey kalmıyordu.
Kalabalık, yine bir dalgalanma ile otele değil, ters yöne doğru sloganlarla hareketlendi. Makam aracı ile kalabalığın arkasına kadar gelen tugay komutanını sloganlarla karşıladılar. “En büyük asker bizim asker, asker Bosna’ya.” Generalin gelmesiyle otel içindekiler bir ara kurtulacakları umuduna kapıldılar; ama general, kalabalığı yönlendirenler ile kısa bir görüşmenin ardından yine makam aracına binerek, alandan ayrıldı.
Kentin meydan ve ana caddelerindeki elektrik direklerindeki hoparlörden “Pir Sultan Abdal Şenlikleri iptal edilmiştir, halkımıza saygıyla duyurulur” anonsları duyuldu. Bu anons, kalabalığı iyice coşturdu/çılgınlaştırdı. Yine aynı hoparlörden “Pir Sultan Abdal heykeli kültür merkezinden söküldü, halkımıza saygıyla duyurulur” anonsu yükseldi. Bir süre sonra da kalabalığı yararak otel önüne kadar belediyeye ait bir kamyon geldi. Kamyon kasasındaki ozanlar anıtı kalabalığın saldırgan müdahalesiyle otel önüne indirildi ve ellerine ne geçirdiler ise anıta vurarak parçaladılar.
Kalabalık otele iyice yaklaştı ve aradaki polisler de çekildi. Ön cepheden otelin içine (kahvaltı salonuna) girenler oldu. Ellerine ne geçti ise aşağıya fırlatıyorlar ve kalabalık da izahı mümkün olmayan bir histeri ile alkışlıyor ve “daha daha” diyordu. Otel içinde elektrikler kesildi ve her yer karanlık, göz gözü görmüyor. Otel dışından gelen yanık kokusu ile yangın akla geldi. Evet, dışarıda benzine batırdıkları paçavraları tutuşturup, otel içine atıyorlardı. Bir anda alt kattaki lobinin duvar lambrileri ve yerdeki halı döşemeler tutuştu… Simsiyah duman kapladı her yeri.
Otel yanıyor; başta belediye çalışanları olmak üzere otel önündeki kalabalık oteli yakanları alkışlarıyla ıslıklarıyla destekliyor, yüreklendiriyorlardı. Öğlen cuma namazından çıkan kalabalık, üzerine üç namaz vakti geçmesine karşın otel önünden ayrılmamıştı.
Otel yanıyor, alevler her yanı sarmış ve bir anda kiremitlere kadar ulaşmıştı. Artık, yanıyorduk…
Telsizlerden otel içinde bekleşenlere duyurulan o ek kuvvetler ortalıkta hâlâ yoktu. Zoraki otel önüne getirtilen itfaiye aracının hortumlarını da kesen şeriatçı militanlar, Madımak önünü Kerbela’ya dönüştürdüler. Alevleri söndürecek su yok, yananların umudu da kalmamıştı kurtulmaya dair. Kaldıysa utanmak, utansın o gün yangına seyirci kalanlar…
Katliamın 16. yılında acımız azalacağına daha da çoğalıyor, korlaşıyor. Devlet, otel içersine kıstırılmış aydınların yakılışını seyretti. Otel önünde toplanan ve alkışlarıyla tempo tutan, sayıları on beş bini bulan güruhtan ancak 150’si yargı önüne çıkarıldı. Bunlardan da bazıları yurt dışına kaçırıldı. Yurt dışına kaçırılanlardan kimi döner ticareti, kimi de Diyanet’in ve milli görüşün camilerinde imamlık yapıyorlar.
Katliamı seyir ve teşvik eden devlet, katillerin yurt dışından iadelerini de bunca zamana karşın gerçekleştirmedi. İade formalitelerini yerine getirmeyerek, insanlık suçu işlemiş katilleri yargı önüne çıkarmadı.
Gün geldi ve Sivas katliamı davasını gören Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin savcısı, iade işlemleri savsaklanan ve gerçekleştirilmeyen katiller açısından davanın zaman aşımına uğradığı savı ile düşürülmesini talep etti.
Bu durum, başta şehit aileleri olmak üzere, yüreğinde insan sevgisi taşıyan herkesi derinden sarstı. Dava devam ediyor. 16. yılında katliamın yaraları sarılmak bir yana, devlet acıtmakta ısrarlı. Alevi Açılımı ve Alevi Çalıştayı söylemleriyle kamuoyunu oyalayan devlet, bu katliamla yüzleşmeli. Alevi Açılımı’nın da Alevi Çalıştayı’nın da yolu Madımak’tan geçer.
Sözün özü: Katliamın yapıldığı Madımak Oteli müze olsun ve bir daha insanlık suçu işlenmesin. İnsanları ve toplumları düşüncelerinden dolayı ayırmanın, aşağılamanın ve hatta canlarına kastetmenin bir insanlık suçu olduğu belleklerde yer etsin. Farklı düşünme ve farklı inanmanın insanlık için bir kültür zenginliği olduğu gerçeği de bilinerek, katiller lanetle, aydınlarımız sevgiyle anılsın...
RIZA AYDOĞMUŞ
ÖNCEKİ HABER

Yolumuzu aydınlatan kadın bilimciler

SONRAKİ HABER

Parasız eğitim istedi, sürgün edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...