04 Temmuz 2009 00:00
MERCEK
2 Temmuz anmalarında, Devletin Alevisi olmayacağız ve Sivas kardeşlik ve barış kenti olsun! sloganlarının öne çıkmış olması, hem Aleviler ve Alevi hareketi için hem de hangi inanç grubu...
2 Temmuz anmalarında, Devletin Alevisi olmayacağız ve Sivas kardeşlik ve barış kenti olsun! sloganlarının öne çıkmış olması, hem Aleviler ve Alevi hareketi için hem de hangi inanç grubu, din ve mezhepten olursa olsun tüm öteki halk kitleleri açısından, yürünecek yol ve yapılacak iş açısından büyük öneme sahiptir. 2 Temmuz anma ve gösterilerinin öne çıkardığı bir diğer önemli mesaj, tüm emekçilerin birleşik mücadelesine duyulan hayati ihtiyacın, bu neredeyse ülke düzeyine yayılmış anma ve protesto gösterilerinde bir kez daha vurgulanmış, dile getirilmiş olmasıydı.
Devlet Alevisi olmayı kesinkes reddetmek büyük öneme sahiptir! 2 Temmuz 93te, 37 kişi devlet gözetimi ve denetimi altında yakılarak öldürülmüştür. 8 saatlik saldırganlık ve katliam bütün üst organlarıyla devlet tarafından seyredilmiş, yardım talepleri duymazdan gelinmiş; dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı, yardımcısı, içişleri bakanı, generaller, il jandarma alay komutanlığı, emniyet şefleri ve mensupları, sermaye partileri ve örgütleri, en küçük müdahalede bulunmamışlardır. Bir MİT mensubunun basına, Bu MİTin bir organizasyonuydu, tepki ölçülmek istendi, ancak beklenenin ötesine geçti şeklinde geçen sözlerinin bir yanıltma girişimi olmadığının en çarpıcı kanıtı, Maraş katliamıdır. Buna, kontrgerilla-JİTEM, Özel Harp Dairesi gibi gizli-açık devlet örgütlerinin karıştığına dair belgelerin ortalığa saçıldığı çeşitli sabotaj, suikast ve cinayetler eklenebilir. Bundandır ki devlet Alevisi olmak, belki o duruma gidenleri hainin ığvasına uydukları için memnun edebilir, ama Yavuz Selimin kanlı kılıcını sallamaya devam edenlerin, on milyonlarca ezilenin boyunlarını kesmelerine de yardım etmiş olurlar.
Nitekim buna soyunan Aleviler az değildir: Hükümet iş birlikçileri, devlet ve gizli servis ajanları, büyük servet sahibi kapitalist Aleviler vs. Diyanetten pay kapma ve devletin maaşlı din adamı olma çabasındaki bu münkirler, devletin devlet dini dayatmasının; dini yönetim ve öyleyse sömürü politikalarının bileşenlerinden biri olarak kullanmasının dayanağıdırlar ya da öyle olacaklardır. Aleviliği kurumsallaştırma çabalarının -baskı, sindirme ve yok saymaya haklı bir tepkiyle ilişkisi saklı kalmak kaydıyla- Sünni-Hanefi ve Türk inanç ve kimliği dayatmasıyla, dinin istismarına bir başka biçimde katılma anlamına geldiğini, Alevi emekçileri gün geçtikçe daha iyi göreceklerdir. Bugün hangi inançtan, din ve mezhepten olursa olsun, her işçi ve emekçinin fikri, gelişim ve insani gereksinimlerini karşılama çabasının önündeki engellerden biri de, dinin ve farklı mezhep ve inançların sermaye partileri, hükümetleri ve devleti tarafından istismar edilmesidir. Buna, bu istismara bir biçimde katılarak değil, ancak ilme, aydınlığa, ilerlemeye ve kardeşliğe yürümeyi, insanı ve emeğini hak bilip sömürü, zulüm ve ayrıcalık dünyasıyla onu temel alan politikalara mesafe koyarak karşı durulabilir. Alevi emekçi kitlelerini öteki tüm inanç kesimlerinden ezilenlerle bir araya getirerek güçlü kılacak olan da budur.
Bu, Sivas kardeşlik ve barış kenti olsun sloganının gerçeğe dönüşmesinin yolunu açacak anahtarı da oluşturuyor! Kardeşlik, barış, özgürlük, hak eşitliği, baskıdan ve sömürüden kurtuluş için ise tüm inançlardan ve milliyetlerden işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesini örgütlemek; kapitalistlerle politikacılarının tuzaklarına düşmemek, halkın emek cephesini örmek gerekli koşul ve tek yoldur. Türkiyenin egemen sınıf ve politik-askeri temsilcileri tarafından toz-duman içinde bırakılarak, insanların yolunu şaşırmaları için her tür tuzağın hazır tutulduğu bir dönemde, Alevi-Sünni, Kürt-Türk ve öteki tüm inanç gruplarıyla etnik kökenlerden işçi ve emekçilerin birlikte hareketi ve mücadelesi, sözcüğün gerçek anlamıyla hayati önemdedir. Maraşın ve Sivasın alevlerinde canlarını verenlerle açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum bırakılanlar, bunun değerini herkesten daha iyi bilmek durumundadırlar!
A. Cihan Soylu