05 Temmuz 2009 00:00
Lindseyin dili
Geçtiğimiz haftalar, İngilterede inşaat işkolu bir kez daha tartışmalara sahne oldu. Tartışmaların merkezinde, bu işkolundaki ücretleri ve çalışma koşullarını düzenleyen NAECİ Sözleşmesi yer alıyordu.
Geçtiğimiz haftalar, İngilterede inşaat işkolu bir kez daha tartışmalara sahne oldu. Tartışmaların merkezinde, bu işkolundaki ücretleri ve çalışma koşullarını düzenleyen NAECİ Sözleşmesi yer alıyordu. Bu sözleşme, 1972de uzun süreli bir grev sonucu elde edilen bir kazanımdı ve her dönem işverenleri rahatsız eden bir çıban başı oldu. Geçtiğimiz dönemlerde ise AB yönergeleri aracılığıyla bu sözleşme devre dışı bırakılmaya çalışıldı. Bunun sonucunda geçtiğimiz şubat ayında bütün Britanyaya yayılmış yasadışı grevler yaşandı. Grevlerin başlamasına yol açan somut gelişme ise İREM adındaki şirketin Lindseydeki rafineri şantiyesinde İngiliz işçileri işten atarak damping ücretler ödediği yabancı işçiler çalıştırması olmuştu. Bu grevlerden sendikalar başarıyla çıkmış ve NAECİ Sözleşmesinin hangi ulustan olursa olsun bütün işçileri kapsaması sağlanmıştı. Ayrıca sendikaların işyeri temsilcilerine sözleşmenin uygulanması konusunda denetleme hakkı verilmişti. İşten atılan bütün işçiler ise yeniden işe alınmıştı.
İLLEGAL KARA LİSTE
Kazanılan bu başarı sendikaları cesaretlendirdi. Değişik şirketlerde çalışan sendika temsilcileri arasında bir ilişki ağı oluşmaya başladı. Temsilciler, olimpiyat oyunlarına hazırlık kapsamında kurulan büyük şantiyelerin önünde, sendikal aygıtın yardımını almadan gösteriler düzenlediler. Çünkü işverenler bu şantiyelerde de sözleşme ile güvence altına alınmış çalışma koşullarını kötüleştirmeye çalışıyordu.
Sendikalar, İngiliz inşaat sektöründe çok zor koşullarla karşı karşıya. İşverenlerin elinde 3 bin sendikacının adının yer aldığı bir kara liste var ve bu sendikacılara pratikte çalışma yasağı verilmiş durumda. Bu kara liste illegal, ancak devlet bugüne dek listeye karşı bir girişimde bulunmadı. Listeyi tutmakla görevlendirilen ise eski bir gizli servis ajanı. Mücadeleyi sadece bu kara liste değil, sendikal aygıtın bir kısmının gerçekleştirdiği iş birlikçilik de zorlaştırıyor. Ortaya çıkan bir dizi örnek, sendika üyelik aidatlarının işverenler tarafından ödendiğini, bunun karşılığında iş birlikçi sendika temsilcilerini seçtirdiğini gösterdi.
Ancak Lindseydeki başarılı mücadeleden dolayı cesaretlenen aktif sendikacılar, 1972den bu yana ilk kez bütün ülkeyi ve sektörün tüm kollarını kapsayan bir grev oylamasına gittiler. Grevin hedefi, NAECİ Sözleşmesinin öngördüğü ücret zammını elde etmek. İşverenler ise buna karşı direniyor. Lindseydeki şantiyede haziran başında gerginlik patladı. Shaw adındaki şirket 51 işçiyi işten atarak, yerlerine damping ücretlere çalıştıracağı yeni işçiler aldı. Bu ise geçtiğimiz şubat ayında işyeri işçi temsilcileriyle işverenler arasında imzalanan sözleşmenin ihlali anlamına geliyor. Bunun üzerine 11 Haziranda Lindseydeki bütün işçiler bir yasadışı greve çıktı. Sonraki günlerde 30 büyük şantiyeden işçiler de bu greve katıldı.
Bu kez de bütün mücadele tabandan ve sendikal aygıtın yardımı olmadan örgütlendi. İşverenler ise buna baskıyla karşılık verdi. Lindseyde greve katılan 647 işçinin hepsi işten atıldı. Ancak böylece işçileri yıldırmayı amaçlayan işverenler umduklarını bulamadılar. Tersine, ülke çapında grevde olan işçiler, sadece ücret zammı değil işten atılan bütün işçilerin tekrar işe alınmalarını talep etmeye başladı. Mücadelenin genişlemesi sonucunda GMB Sendikası grevi resmi grev ilan etmek zorunda kaldı. Sendika yönetimi, grevin maddi giderlerini tümüyle karşılama sözü verdi. Ancak inşaat işkolundaki diğer büyük sendika olan UNİTE buna yanaşmadı.
Nihayet 26 Haziranda işverenlerden kapitülasyon ilanı geldi. Çıkış verilen bütün işçiler yeniden işe alındılar ve inşaatın bitimine kadar işten atılmama güvencesi elde ettiler. Lindseydeki grev komitesinin üyesi olan Keith Gibson, geçtiğimiz cumartesi günü National Shop Stewards Network tarafından düzenlenen konferansta bu sonucu, ücret dampingine karşı ve işçi hakları adına elde edilmiş harika bir zafer olarak nitelendiriyor ve ekliyordu: Bu başarı, sadece Britanyalı değil bütün ülkelerin işçileri için önemlidir.
YENİ ÖZGÜVEN
İnşaat sektöründeki grevlerin yarattığı sinyal etkisinin önemini anlatmak için gerçekten de kelimeler yetmez. 1984te maden işçilerinin uğradığı yenilgiden ve bunun ardından Theatcher hükümetinin sendika karşıtı yasaları hayata geçirmesinden bu yana Britanya sendikal hareketine, yaygın ve kapsamlı mücadelelerin başarıya ulaşmayacağı anlayışı hakim olmuştu. İnşaat sektöründeki grevler, ama aynı zamanda Ford Visteonda yaşanan fabrika işgalleri işçilere yeni bir özgüven aşıladı. National Shop Stewards Networkun geçtiğimiz hafta sonunda gerçekleştirdiği konferansta konuşan bir sendikacının şu sözleri bunu çok güzel özetliyor: Geçtiğimiz yıllarda hep artık Fransız işçilerinin konuştuğu dilden konuşmayı öğrenmemiz gerektiğini söyledik. Şimdi rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: Artık bundan sonra işverenlerle anladıkları dilden, Lindsey dilinden konuşacağız.
Christian Bunke(Junge Weltten çeviren: Mehmet Çallı)