06 Temmuz 2009 00:00
Silahlar nasıl susacak?
ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mesut Yeğen, Cumhurbaşkanının İyi gelişmeler olacak sözlerinin ardından Kürt sorunu üzerine başlayan tartışmaları gazetemize değerlendirdi.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mesut Yeğen, Cumhurbaşkanının İyi gelişmeler olacak sözlerinin ardından Kürt sorunu üzerine başlayan tartışmaları gazetemize değerlendirdi. Kürt sorunun çözümü konusunda herkesin pozisyonunu yenilediğine dikkat çeken Yeğen, bugün asıl olarak Kürt meselesi etrafındaki siyasetin silahın gölgesinde olmamasını nasıl sağlayacağız sorusunun yanıtlanması gerektiğini vurguladı.
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sorununda devletin esas tutumunun Kürtlerin mevcudiyetini inkar etmeye dayandığını belirten Yeğen, 1990lardan itibaren devletin soruna dair algısının değiştiğini söyledi. Süleyman Demirelin Kürt realitesini tanıyoruz sözlerini hatırlatan Yeğen, bu dönemden beri varlığı kabul edilen Kürtlerin 2003 yılından sonra da bir takım haklarının tanındığını kaydetti. Yeğen, şunları ifade etti: Kürt meselesine dair devletin tutum değişikliği aslında epey bir zamandır söz konusuydu. Yeni durumda, kritik olan şu: Orduyla PKK arasındaki çatışmalı süreci sonlandırmak üzere bir hamle var gibi. Esas olan değişiklik burada. Ben açıkçası devletin Kürt meselesinde büyük bir reforma hazırlandığını düşünmüyorum. Ama sanıyorum ki, PKKnin silahsızlandırılması meselesinde büyük bir adıma hazırlanılıyor. Bunun da esas olarak hayırlı bir gelişme olduğunu düşünüyorum.
İYİ NİYET BEYANLARI YETERLİ DEĞİL
Türkiye siyasetinin artık ordu-PKK çatışmasını kaldıracak durumda olmadığını vurgulayan Yeğen, Hem toplumsal olarak bir Kürt-Türk gerilimini kaldıracak durumda değiliz, hem de uluslararası düzlemde Kuzey Irak düzlemli, Türkiyenin güneydoğusu merkezli bir askeri çatışma sürmesi istenilen bir şey değil. Bütün bunlara bağlı olarak PKK meselesinin çözülmesi, PKKnın tasfiye edilmesi ya da silahsızlandırılmasının amaçlandığı görülüyor dedi.
Kürt meselesinin çözülmesi için Türkiyenin bütün organizasyonunu yenilemesi gerektiğini belirten Yeğen, bu nedenle Kürt meselesinin iyi niyet beyanları ve küçük reformlarla hallolacak bir sorun olmadığının altını çizdi. Yeğen, Kürt sorununun büyük ölçekli reformların yapılmasını ve sürecin demokratik müzakereye teslim edilmesini gerektiren uzun bir dönem içinde çözüme ulaşabileceğini ifade etti.
KÜRTLER TÜRKLEŞMEK İSTEMİYOR
Geçtiğimiz aylarda Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğun sözleriyle başlayan Türkiyelilik-Türklük tartışmalarına değinen Yeğen, şunları söyledi: Aslında Başbuğ, Türkiyeli demedi, o birilerinin arzusuydu. Genelkurmay, Türklüğün sadece kültürel bir kategori olduğunu, etnisiteye bağlı olmadığını, isteyen yurttaşın Türk olabileceğini söyleyerek, aslında aksaklıklarıyla beraber yürüyen bir mevzuatın altını çizdi. Esas olarak yurttaşlık Türkiyede kültürel bir kategori olmuştur. Yani gayrimüslimler hariç herkesin Türkleştirilmesine izin verilmiştir. Buna Kürtler de dahil. Ama burada kritik mesele şu: Kürtler Türkleşmek istemiyor. Aslında genelkurmay bu açıklamayla bir süredir söylediği, onay verdiği pozisyonu daha açık bir şekilde deklare etti. O pozisyon da şu: Kürt meselesi var, haklarını da kabul ettik. Ama bu haklar bireysel düzeyde mi, kültürel düzeyde mi kalacak? Grup düzeyinde bir hak tanımayız. İkincisi, siyasi haklarını, yani öz denetim gibi hakları veremeyiz. Türkiyenin 80 yılını düşündüğümüzde bu bir değişikliktir. Ama bu değişiklik bir süredir gündemdeydi, bugün Genelkurmay bunun altını çizme ihtiyacı hissetti.
TARAFLAR BİRBİRİNİ DİNLİYOR
Mesut Yeğen, ABD, Genelkurmay, Cumhurbaşkanı ve hükümetin Kürt sorununun nasıl çözüleceği konusunda ortaklaştığını söylemenin güç olduğunu, ancak açıklamaların yeni bir yol deneme konusunda anlaşıldığı fikrini verdiğini söyledi. PKKnin de pozisyonunu yenilediğine dikkat çeken Yeğen, PKKnin silahsızlanma için öncelikli talebinin siyasete girme yollarının açılması olduğu yönündeki açıklamalarının çok önemli olduğunu ifade etti. Operasyon yapmamak bir adım olabilir, ama operasyon yaptırmamak da bir adım olabilir diyen Yeğen PKKnin operasyon menzili dışına çıkmasının da çözüm için katkıda bulunabileceğini söyledi.
Sorunun bu kadar çok tartışıldığı bir süreçte aksi yönde gelişmeler de olduğunu belirten Yeğen, Çözüm aşamasında olmadığımızı gösteren işaretleri daha çok göreceğiz. Aktörler birbirini kollayacaklar ve işaretler üzerinden bir denge oluşacak. Mutlaka ve mutlaka çözüm yoluna gidilecek gibi bir iddiam yok. Bu kadar iyimser değilim. Ama bu kadar aktör pozisyon yenilediğini beyan ettiğine göre ortada bir şey dönüyor ve taraflar dolaylı olarak birbirlerini dinliyorlar dedi.
DTPYE ÇEKİDÜZEN VERİLMEK İSTENİYOR
DTPye yönelik operasyonun da PKKnin sivil alanı kontrol eden siyasi bir güce dönüşmesini engellemeye dönük olduğunu savunan Yeğen, şunları ifade etti: Burada bir sorun var. PKK sivilleşmek istiyor, ama bu engellenmek isteniyor. Oysa PKKnın silah bırakmasının en önemli şartlarından birisi de siyasi alanda etkin olmasına izin verilmesi. PKK bu konuda silahların tazyikiyle elde edemediği bir takım hakları artık sivil alanı kullanarak elde edebileceği özgüveni içerisinde. DTPye yönelik son operasyonun amacının legal Kürt siyasetini tümden tasfiye etmek olduğunu düşünmüyorum. Devlet oraya kendince bir çekidüzen vermek istiyor. Ama böyle değilse de vahim bir hata yapılıyor.
PKKNIN SİYASETE DAHİL OLMASI SAĞLANMALI
Yeğen, asıl mesainin, Kürt meselesi etrafındaki siyasetin silahın gölgesinde olmamasını nasıl sağlayacağız sorusuna harcanması gerektiğini belirterek, Kürdistan bölgesel yönetiminin de desteğiyle PKKnın militan kadrosunun 1999da olduğu gibi Türkiye sınırları dışına çekilmesi, daha sonra süreç PKKnın siyasete dönmesini mümkün kılacak güven verici bir tarzda ilerlerse silahların partiler halinde Kürdistan Bölgesel Yönetimine teslim edilmesi ve akabinde eve dönüşe imkan sağlayacak bir düzenlemenin yapılması gibi adımların PKKnın siyasete dahil olmasını mümkün kılacak bir süreci doğuracağını söyledi. Yeğen, Hükümetin yapması gereken, tabi ki Başbakanın yaptığı türden açıklamalar değil. Ortamı daha sakinleştirmeye, diyalog olmasa da, doğrudan olmayan bu müzakerenin daha ötesini sağlamaya yönelik adımlar atmak olmalıdır dedi. Son aylarda yürüyen tartışmanın seyrinden umutsuz olmadığını belirten Yeğen, CHP, MHP gibi süreci baltalaması en muhtemel aktörlerin bile kendilerinden beklenen en pes perdeden itiraz etmediklerinin altını çizdi. Yeğen, süreci baltalaması en muhtemel aktörlerin Ergenekon sürecinde etkisizleştiklerine de dikkat çekti. (Ankara/EVRENSEL)
SAĞDUYU BİRLİKTE YAŞAYACAĞIZ DİYOR
Eğer birileri tarafından kışkırtılmazsa Türkiyede iş çevrelerinin, orta sınıfların, Kürtlerin kendi dilinde eğitim görmesinden çok büyük rahatsızlık duyacaklarını sanmıyorum. Çünkü sağduyu hepimize şunu söylüyor ki, aslında Kürtlerin istedikleri temel birkaç tane hak, bunlar da demokratik haklar. Bunların tanınması Kürtleri bizden ayırmaya götürmez. Çünkü Kürt meselesinin bir ayrılık meselesi olmadığını biliyoruz. Bunu programına koymuş partiler olmasına rağmen, bunun Kürt kitleleri nezdinde karşılığı olmadığını hepimiz sağduyu ile biliyoruz. Kürtlerin ve Türklerin, Kürtlerin haklarının tanındığı bir durumda halen güçlü bir şekilde birlikte yaşamaya devam edeceklerini Kürtler de, Türkler de sağduyu biliyor.
TÜRK KESİMLER SÜRECE DAHİL EDİLMELİ
Biz Kürt meselesini fazlasıyla devlet meselesi, üst-siyaset meselesi olarak konuştuk, tartıştık. Türk kesiminde siviller sürece dahil edilebilmiş değil. Bunda devletin müdahalelerde bulunarak kendince engeller oluşturması önemli oldu. Barış ve insan hakları hareketinin Türk kesimlere uzanması hep engellenmeye çalışıldı. Çünkü orada zayıf olduğunu biliyor devlet. Türkiyede bir Kürt-Türk çatışmasından zarar görmesi muhtemel kesimlere gidip bu işin çözülmesine onların da katkı sunması gerektiğini söylemek, ikna etmek çok önemli bir faaliyettir. Bugüne kadar bu çok yapılmadı. Bir şekilde bir yerden başlamak gerekiyor.
ONCA KIŞKIRTMAYA RAĞMEN...
Türkiyede daha önce Müslüman topluluklar arasında hiç olmayan bir şey oldu ve Kürtlerle Türkler arasında sivil çatışma emareleri peydah oldu. Bu tür çatışmalar daha önce Türkler ve Kürtler arasında olmadı ama gayrimüslimlerle defalarca oldu. Türkiyenin siyasi, popüler kültürü bu işe o kadar uzak değil. Ama Kürtlerle ilk kez oldu. 2003-2007 arasında bu işin Ergenekoncular tarafından epey bir kışkırtıldığını biliyoruz. Bütün bunlara rağmen bu kadar sakin kalınabilmiş olması bizim geleceğe umutvar bakmamızı sağlıyor. Henüz çok kitlesel çatışmalar meydana gelmedi, ama bu olmayacağı anlamına gelmez. 50 bine yakın insanın öldüğü söyleniyor ve eminim bu bir yerlerde bir duygu biriktiriyordur. Bunun giderilmesi için sonrasında çalışmak gerekiyor. Bu işin yöntemleri bilinmez şeyler değil, dünyada bunun örnekleri var.
ORDU İŞİN DOĞASINI TANIMIYOR
Kürt meselesini hakkınca anlayan en önemli merci ordu. Ordunun bu işlerin insan hakları ve kültürel haklar düzeyinde kalması ısrarı boşuna değil. Çünkü o da biliyor ki, Kürt meselesi ulusal toplulukla ilgili bir mesele. Ulusal topluluklarla ilgili meseleler demokratik normlara inanıyorsak genellikle özyönetim hakları ve kolektif haklarla çözülür. Kürt meselesinin işin doğasına uygun çözülmesini istiyorsak bunları tanımak zorundayız. Ordunun yaptığı Mesele budur, ama ben meselenin bu halini kabul etmiyorum, işin doğasını tanımayı reddediyorum demektir. Bana kalırsa bu yöndeki direnç bir süre daha Türkiye siyasetinde etkin olmaya devam edecektir. Bu direnci aşmanın yolunun silahlı mücadelenin bir tarafa bırakılmasından ve Kürt meselesinin bir demokrasi meselesi haline getirilmesine izin vermekten geçtiğini düşünüyorum.
Cem Gurbetoğlu