07 Temmuz 2009 00:00

Kamu çalışanları hareketinin neye ihtiyacı var?

Farklı sendikalarda örgütlü aynı işkolunda çalışan işçilerin ve emekçilerin kendi talepleri etrafında bir araya gelmeleri neden mümkün olmuyor? Konfederasyonlar arasındaki sınıfın gücünü bölen ve sermaye karşısında ortak hareket etmesini engelleyen tutumlarla nasıl mücadele edebiliriz?

Paylaş

Farklı sendikalarda örgütlü aynı işkolunda çalışan işçilerin ve emekçilerin kendi talepleri etrafında bir araya gelmeleri neden mümkün olmuyor? Konfederasyonlar arasındaki sınıfın gücünü bölen ve sermaye karşısında ortak hareket etmesini engelleyen tutumlarla nasıl mücadele edebiliriz?
Bugün mesele, emekçilerin kendi taleplerine sahip çıkmama meselesi midir, yoksa talepler etrafında mücadele etmelerini sağlayacak bir odak olmaması sorunu mudur?
Saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, kamu emekçileri hareketi ve işçi hareketi belki de tarihlerinin en talihsiz dönemini yaşıyor. Sermaye cephesi, emekçilerin kazanılmış haklarını gasp etmektedir. Kıdem tazminatları, iş güvencesi gibi emekçiler açısından çok stratejik değeri olan kazanımlara göz dikilmiştir.
Özellikle kriz dönemlerinde sermayenin bir kambur olarak gördüğü devletin sosyal yönü olarak öne çıkan sağlık ve eğitim gibi alanların devlet tarafından yatırım yapılacak alanlar olmadığı, tersine; devletin bu alanlardan elini çekip, alanları piyasa denilen azgın sömürü çarkına atma hazırlıkları yapılıyor.
Kriz nedeniyle tüm dünyada ekonomik ilerleme gerilerken, Amerika, Almanya, Hindistan gibi ülkeler başta olmak üzere silah sektörüne yapılan yatırımların hızla büyümesi, sermayenin yönelimlerinin açık ifadesidir.
Sermayenin, özellikle eğitim ve sağlık alanlarını, yeniden yapılandırma adı altında piyasa koşullarına uygun hale getirmesi -ki burada üretilen hizmet ve hizmeti üreten iş gücünün de piyasaya uygun hale getirilmesi söz konusu-; bu alanların, bugünkü halleriyle bile sermaye sınıfı açısından tahammül edilmesi güçken ve dünyanın emekçilere zindan edilmesi planları hayata geçirilirken, kafasını kuma gömmüş çevresinde olup bitene seyirci kalan, üyesinden ve işyerlerinden kopmuş bir sendikal hareket, bu süreci göğüsleyip sermaye saldırılarını püskürtebilir mi? Zira, içinde mücadeleci unsurları barındıran ve emekçi hareketi açısından önemli mücadele deneyimleri olan KESK, böyle bir süreçteki duruşu ile hareketi ne kadar ilerletebilecektir?
Bugün emekçiler, yaşanan adaletsizliklere, kadrolaşmalara, yolsuzluklara ve yoksulluğa tepkilidir. Sendikaların körüklediği ve takım tutma seviyesine indirgediği ve emekçileri bölen yaklaşımlar, emek hareketinde çok ciddi tahribat yaratmıştır. Darmadağın olmayla yüz yüze kalmış, sendikalı olmayla olmama arasındaki fark silikleşmiş, sendikaların gerekliliği tartışılır hale gelmiştir.
Kamu alanında kurulu memur konfederasyonları; sağcı-solcu, dinci-laik, milliyetçi vs. gibi emekçileri bölen yapay bir saflaşmaya tekabül ediyor. Kuşkusuz bu bölünme, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde duran; Kürt sorunu, laisizm gibi meseleler çözülmedikçe şu veya bu düzeyde varlıklarını sürdürecektir. Emekçilerin, sınıf sömürüsü ve demokratikleşme sorunlarında sermaye düzenine karşı ortaklaşması ve birleşik bir hareket için koşullar düne göre daha olgundur.
Haziran ayı içerisinde İLKSAN ile ilgili illerde yapılan bilgilendirme toplantılarında, eğitim emekçilerinin yaşananlara olan tepkisi, İLKSAN yetkililerini konuşturmamaları, hesap sormaları, biriken öfkenin açık bir ifadesidir. Öfke birikiyor, öfkenin sermayeye karşı bir hak alma mücadelesine dönüşmesi, atılacak adımların doğruluğuna bağlıdır.
Bugünkü haliyle KESK, emekçilerin hareketini birleştirip talepleri uğruna mücadele etmelerini sağlayacak bir merkez olmanın uzağındadır. İşyerleri çoktan terk edilmiş; kadro eylemleriyle, gürültü çıkarmayla işin götürüleceği düşünülüyorsa, bu yolun yanlış olduğu son 5 yıllık toplu görüşme dönemlerinde KESK’in tutumuyla sabittir.
Örgütler, mücadele içinde o mücadelenin ihtiyacı olarak ortaya çıkarlar ve mücadelenin ihtiyaçlarını karşıladıkları oranda varlıklarını sürdürürler. Kamu çalışanları; onları mücadeleye sevk edecek, sınıf kardeşleriyle birbirinden ayırmayacak, mücadele ve örgüt biçimleri arıyorlar.
İşyerlerinde bütün üyelere seslenen sendikalı-sendikasız, farklı sendikalardan herkesin içinde yer alacağı işyeri komitelerini örgütleme, bugünün aciliyetidir.
Krizin faturasının emekçilere yıkılmasına karşı ve demokrasi mücadelesini geliştirmek için, mücadeleci sendika için adım atma zamanıdır. Son günlerde günlük işçi basınında çıkan kimi yazılarda KESK seviciliği, bir ah çekme halleri ya da tersinden, kılıç kuşanma durumu var. Eğer KESK, emekçilerin kitlesel mücadele örgütü olacaksa, bu, işyerlerine dayalı bir çalışma ve emekçilerin, söz ve karar mekanizmasına katılmasıyla mümkündür. Unutmayalım ki kitleler, kendi yarattıkları araçlara sahip çıkar, onun etrafında kenetlenir ve zaten söz ve karar alma mekanizması içinde yer aldıkları için ona yabancılaşmaz. Sınıfın ileri unsurları ve emek hareketinin kadroları, eski tarz KESK sendikacılığı yapmayı bir kenara bırakıp, hareketin doğasına, işyerlerinin ihtiyacına uygun bir sendikacılık yapmalıdır.
Sendika şovenizmi yapmanın emekçilere bir faydası yoktur. Sermayenin kendi stratejisine bağlı olarak geliştirdiği taktiklere uygun, onu karşılayıp geri püskürtecek tarzda bir harekete ihtiyaç vardır. Kaybeden, sadece sendikalar değil emekçiler olacaktır. Emek hareketinin ileri unsurları yaşanan duruma kayıtsız kalamazlar. Bugün KESK yönetiminin ufkunu aşan bir durum söz konusudur. Görev omuzlarımızdadır!
GÜRBÜZ ŞAHİN - Eğitim Sen Hatay Şube İşyeri Temsilcisi
ÖNCEKİ HABER

Bankaların büyük çek vurgunu

SONRAKİ HABER

Bolivya’dan Honduras’a darbeler ve anayasalar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...