08 Temmuz 2009 00:00
GÖZLEMEVİ
37. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali, geçtiğimiz ayın son günü Daniel Barenboim yönetimindeki La Scala Filarmoni Orkestrasının konseriyle son buldu. Bu yıl, La Scala Filarmoni dahil...
37. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali, geçtiğimiz ayın son günü Daniel Barenboim yönetimindeki La Scala Filarmoni Orkestrasının konseriyle son buldu. Bu yıl, La Scala Filarmoni dahil, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Kurumsal İletişim Direktörü İdil Kartalın içtenlikli yardımları; Bell Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Guido Manzini ile Organik Holding A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Aldo Kazlowskinin özel ilgileriyle, daha önceden kendimce festivalin Kare Ası olarak bellediğim dört konserinde ve festivalin açılış dinletisinde bulunma olanağını yakaladım. Ve her keresinde, tüm sponsorlara, tüm yönetenlere içimden/dışımdan teşekkürler ettim.
Festival, Sascha Goetzel yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrasının eh düzeyinde icra ettiği Mendelssohnun Bir Yaz Gecesi Rüyası ile açıldı. Akşamın ikinci bölümündeyse Stravinskynin Ateş Kuşu Suitinden bölümler dinledik. Parçaya Viyana Devlet Balesi Baş Dansçılarından Gregor Hatala, Karina Sarkissova ve Mihail Sosnovschi eşlik etti. Haydi Sarkissovayı es geçeyim, ama diğer iki dansçı ve koreografi inanın yüreğimi burktu. Koreografın, modern adımlar ve klasik bale tekniğini bir bütün olarak sunmasına sözüm yok da, dansçının koreografiye kendinden hiçbir şey katamamasına ne demeli? Ben bir şey demedim. Prens Igorun (Hatala) hareketleri hiç doğal değildi ve Sosnovschi, Büyücü Kashechei karakteri ile müziğin tınıları arasında bir türlü uyum sağlayamadı. Akşamı, orkestranın bis parçası olarak çaldığı Ulvi Cemal Erkinin Köçekçesi kurtardı.
Açılış konserinden on bir gün sonra beni yeniden Aya İriniye sürükleyen Kare Asımın ilki Bir Barok Ziyafeti başlığını taşıyordu ve Trevisolu İtalyan topluluk Sonatori De La Gioiosa Marca eşliğindeki 28 yaşındaki Viyolonselist Sol Gabetta, özellikle Vivaldi eserlerindeki yorumlarıyla İstanbullulara gerçek, ama tam anlamıyla gerçek bir ziyafet sundu.
Sol Gabetta dinletisinden iki gün sonra, bu kere Musicin Tüm Zamanların En Büyük 20 Tenoru arasında sıraladığı Juan Florezi ayakta alkışladım, avuçlarımı acıtırcasına birbirine çarpıp Florezin sekiz kez daha sahneye gelmesine katkı sağladım. Tiz dolardaki tekniğine kimseler gibi ben de inanamadım ve de inanamadan galiba yedi kadar tiz do saydım. İnanılmazdı. Bilenlere sordum, soruşturdum yanılmamıştım.
Bir başka akşam, dünyanın en iyi keman virtüözlerinden biri olan Anne-Sophie Mutter ile piyanoda Sir Andre Previni ve viyolonselde Lynn Harrelli tapınır gibi nefessiz dinledik/izledik. Seksenlik Previnin piyanonun tuşlarında uçuşan parmakları Harrellin Mozartın Piyano Üçlüsünün Allegretto bölümünde Mozartın karakteristik özelliklerini vurgularcasına yay çekişi Ve Anne-Sophie Mutterin dokuları parlak bir biçim ve biçem içinde birleştiriciliği
Festivalin son akşamı ise, Daniel Barenboim ve La Scala Filarmoni Orkestrası, hiç abartmadan söylüyorum, Lütfü Kırdarı dolduranların tümünü havaya uçurdu, zevkten berhava etti. Eee, bu arada kolay kolay La Scala olunamayacağına da tanık olduk. O ne Beethoven Do Minör Piyano Konçertoydu öyle? O ne değişik, o ne alışılmadık yumuşaklıkta bir yorumdu? Koskoca bir filarmoni orkestrası bu kadar mı uyum içinde olurdu? Şaşkınlıktan donduk.
Kapanış akşamının ikinci bölümündeyse Berlioz (1803-1869)un Fantastik Senfonisini dinledik, hatta dinlemedik emdik, içtik. Hayaller, Tutkular başlığını taşıyan birinci bölüm başlarken sağ yanımda oturan sevgilimin sol elini tuttum. Gözlerimin içinde, yüzünü eserin icrası boyunca yüzüme yakın bulundurdum. Eserin Largo bölümü, ona duyduğum özlemi dile getirmeme vesile oldu. Kemanlar, sevgilimi tanımlayan leitmotivi (nakaratı) duyurdu. Allegroda flüt ve keman mükemmel bir temayla sevgilimin yüzünü resmetti. Tutkulu yan temalarda acılar, korkular, kıskançlıklar
Allegro, ma non troppoda bir davetteydik, dans ettik. Leitmotiv değişti. Sonra Kır Sahnesi başladı. Kırda, sevgilimi çimenlerin üzerine uzanmış olarak düşledim. Korno ve obua, yaylıların eşliğinde oradaki iki çobanı söyleştirdi. Kendi yatağında usul usul ve sakin akan melodi keman ve flütlere geçti. Derken baslarda duyulan gizemli bir figür bu fevkalade pastoral havayı bozdu. Gene de, klarnetin sesi ortamı sakinleştirdi, ama kornonun sunduğu ezgiyi sert vuruşlu davullar yanıtlayınca yürekler dağlandı. Gün battı.
Düşümde sevgilimi öldürmediğimden ve öldüremeyeceğimden dördüncü bölümün öyküsünü kafamdan sildim, Berliozun tınılarındaki sihrin derinine sindim. Sinirli halkın çığırışları, baslarla duyurulan idam hükmü teması ve kalabalığın tiz klarnet sesiyle kesilen uğultusu Beşinci bölümle birlikte artan garip tınılar, inlemeler, insanı iğdiş eden kahkahalar, uzaktan duyulan çığlıklar Önce flütlerde, sonrasında sürdinli kornolarla verilen horoz sesleri... Ölüm Duası (Dies Irae)... Tuba ve fagot bu törensel koral ezgiyi pek bir güzel duyumsatırken aniden çılgın bir rondo, yani cadı dansı (Ronde du Sabbat) başlamaz mı? Başladı. Veee çılgın fortissimo Kıpır kıpır bir final
O gece, Daniel Barenboim ve La Scala Filarmoni Orkestrasını herkesle birlikte ben de dakikalarca ayakta alkışladım. Sevgilim Bravo diye avazı yettiğince birkaç kez bağırdı. Bir hostes Barenboime çiçek sundu. Barenboim çiçeği aldı, teşekkür babında elini uzattı, ancak genç hostes çoktan arkasını dönüp kaçmıştı. Bu çiçeği neden İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak vermez ki, diye olağan olarak köpüreceğime, keyiften sevgilimin elini öptüm, öperken içimden: Ne mutlu duyabiliyorum ve ne mutlu bana ki bu akşam buradayım, diyerek içime için için mutluluk süzdüm.
ÜSTÜN AKMEN