10 Temmuz 2009 00:00

BASIN TURU

Ben büyürken, biz Uygurlara karşı, ırkımızdan dolayı ayrımcılık yapılıyordu tabii. Ama en azından o zamanlar, Pekin hükümeti bizleri terörist gibi göstermeye çalışmıyordu. En azından Çinliler, bizim “şer” olduğumuza inandırılmıyorlardı.

Paylaş

Ben büyürken, biz Uygurlara karşı, ırkımızdan dolayı ayrımcılık yapılıyordu tabii. Ama en azından o zamanlar, Pekin hükümeti bizleri terörist gibi göstermeye çalışmıyordu. En azından Çinliler, bizim “şer” olduğumuza inandırılmıyorlardı. Üniversite eğitimim için Doğu Türkistan’dan Çin’e gitmiştim ve hiç kimse beni Çince öğrenmeye zorlamadı. Belki siyasi olarak özgür değildik ama belirli ölçüde dini ve kültürel seçimler yapabiliyorduk. Ancak durum artık öyle değil. Bugünlerde, Uygur tarihini Çince öğrenmek zorundasınız.
Dolayısıyla olayların çözülme biçimi değil ama derecesi şaşırtıcı. Çin hükümetinin sıkıyönetimler konusunda zalim bir tarihi var ama daha önce böylesi hiç görülmemiş: Urumçi’de olanlar bambaşka bir boyutta. Orada olanlar korkunç. Ve bir şeyin açıklığa kavuşturulması gerekiyor: Sokaklara çıkan insanlar ayrılıkçı değiller. Terörist değiller. Üstüne üstlük Çin bayrağı taşıyorlardı. Bir Uygurun Çin bayrağı taşıması hiç de kolay değil ancak, yasal çerçevenin dışına çıkmanın ne gibi sonuçları olacağını biliyorlardı. Onlar yasalara uyan ve aynı zamanda adalet talep eden Çin vatandaşları. Ama bu insanlar ayrılıkçı olarak damgalanıp, zalimce cezalandırıldılar. 1997 yılındaki başka bir protestonun ardından da, kitlesel tutuklamalara, kayboluşlara, işkencelere, sert mahkumiyet kararlarına ve idamlara tanık olduk. Korkum, şimdiki gösterilerden sonra gözaltına alınanların da başına aynı şeylerin gelmesi. Ve hiçbir Çinli avukat da o insanları savunmaya cesaret edemez.
Böylesi dehşet verici koşullar altında, yurtdışında yaşayan Uygurlar da, elbette memleketteki dostları ve akrabalarıyla temasa geçmek için ümitsizce çırpınıyorlar. Ancak arkadaşlarım telefonla aramaya ya da e-posta göndermeye cesaret edemediklerini, çünkü bu durumda ailelerini, hükümetin gazabına maruz bırakmaktan korktuklarını ve bu yüzden de, ellerini kollarını bağlayıp öylesine beklemede olduklarını anlatıyorlar. Bu şekilde hiçbir haber alamamak korkunç bir şey.
Bu denli yoğun bir baskının karşısında, uluslararası toplumun bu denli suskun kalması ise inanılmaz derecede hayal kırıklığı yaratıyor. Dünyanın dört bir yanından güçlü liderler Uygurlara, barışçıl, meşru taleplerde bulunduklarında onların yardımlarına geleceklerine dair güvence verdiler -ve şimdi, tam da bu olduğu zaman, Beyaz Saray’ın yapabildiği tek şey bütün taraflara kendilerini dizginlemeleri gerektiğini söylemek. Öte yandan, Avrupalı liderler ise bütünüyle sessiz.
Batılı liderler, ulusal güvenliklerinin tehlikede olduğu İran’da, baskıcı bir rejimin eylemlerini kınama fırsatına dört elle sarıldılar ama Çin’de, ulusal çıkarlar düşünülerek, insan haklarının değeri ayaklar altına alındı. Devlet erkanının seslerini yükseltmesini bekledik ama onlar bizi hayal kırıklığına uğrattı. Bu esnada, Tibet’ten Tayvan’a kadar her konuda Çin’in iddialarına kuşkuyla yaklaşan uluslararası medya da, hükümetin bu konudaki iddialarını kabul etti.
Gerçek şu ki; onların iddiası ne olursa olsun, bu olağanüstü hal, barışı ve güvenliği daha yakınlaştırmıyor. Tam tersine, her ikisinin de daha fazla uzaklaşması anlamına geliyor. Uygurların istekleri abes değil. Eğer eyalet yönetimi işlerini yaparak oyuncak fabrikasındaki Uygur işçilerini döven suçluları adalet önüne çıkarmış olsaydı, bunların hiçbirisi olmayacaktı.
Ancak şu anda tehlikede olan daha önemli konular var. Ben ayrıldığımdan bu yana Uygurlar için Çin’de hayat her açıdan daha kötü bir hâl aldı. Anadilimiz ve dini özgürlüğümüz gibi değer verdiğimiz her şey elimizden alındı. Ama bunlar aynı zamanda bizim kimliğimizi de oluşturan unsurlar. Bunlar bizim elimizden şiddet yoluyla sökülüp alındığında, geriye ne kalıyor ki?
Elbette Uygurların canına tak etmiş durumda: Açık bir cezaevinde yaşıyorlar. Çin’de özgürce yaşayabilmek için Çinli olman gerekmemeli; en azından teoride bari gerekmemeli. Uygurlar da herkesle aynı haklara sahip olmalılar.
Nuri Türkel, Washington’da yaşayan Uygur kökenli ABD’li bir avukat ve aktivist, 8 Temmuz 2009
Çeviren: Gaye Coşar
ÖNCEKİ HABER

Zelaya, darbecilere 24 saat süre verdi

SONRAKİ HABER

Urumçi sokakları askere teslim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...