11 Temmuz 2009 00:00

İçerdeki dostlarıma

Merhaba…Aradan geçen zamana aldırmadan “Dışarıda Kalanların” unutmadığı ve unutmanın mümkün olmadığı zaman diliminde yaşadığımızı, benden iyi bilenlerdensiniz.

Paylaş

Merhaba…
Aradan geçen zamana aldırmadan “Dışarıda Kalanların” unutmadığı ve unutmanın mümkün olmadığı zaman diliminde yaşadığımızı, benden iyi bilenlerdensiniz.
Yazmak ilk günden aklıma düşen bir yakınlaşma ifadesiydi. Ama düşüncenin pratiğe yansımasının bende uzun bir zaman sürecini gerektirdiğini unutmuşum.
Tam da yazmaya karar vermişken “Dalga” olarak tanımlanan ama bizim için barışın, özgürlüğün, kardeşleşmenin zaman olarak uzamasını ifade eden kahrolası uygulamalar dur durak bilmiyor.
Sabahın seher vaktinde Amed’in kızıl güneşinin yakıcılığının serinlemeye başladığı o uykunun en doyumsuz anında kapılar yine dövülmeye başladı. Bu da ikinci molamdı sana yazmama engel olan. Size gelen her görüşmeciyle içten, samimi, dost ve yoldaşça selamlarımı göndermek yetmiyordu bana. Paylaşmasak da, konuşup tartışmış olmasak da derinliğe aynı kapının eşiğinde buluşacağımızı kendi adıma bildiğimden yazmak, yazarak anlatmak istedim.
Dışarısı dediğiniz ‘Açık hava zindanı’ yine çok sıcak. Sıcaklar kasıp kavurmaya başladı. Sevdiğim bir dostun değimiyle ‘Yaprak bile kıpırdamıyor…’ Olumsuzluk diye tanımladığımız olaylar birbiri ardına gelişiyor ve geliştiriyor. Umutları bir başka bahara ertelemenin kaçınılmazlığı kapımızı çalıyor. Her ne kadar açmasak da kapıyı, düşünce yoğunluğunun yaşandığı yerde açmışız aslında bu uğursuzluklara kapıyı. Düne kadar ulusal medyanın görsel ve yazılısında adeta yarışırcasına yazılan yazılar, verilen görüntüler Amerika’dan uydu aracılığıyla ulaşan Başbuğ’un görüntüleriyle yerini birden sessizliğe, herkesin yine inine çekilmesine neden oldu. Onurunu kalemi sayanların haricinde kimse kalmadı sokakta.
Aynen kovboy filmlerindeki gibi hayal edin. Düello sahnesini getirin gözlerinizin önüne. Herkes kendine en yakın korunağa çekilir ve müziğin ritmi değişir. Kimin silahını hızlı çekeceğine çevrilir gözler. Ürkmüş, ürkütülmüş aydınlarla dolu bu ülke. En yakın korunağa kaçanlar da ilk önce bunlar olunca, maalesef gelişmedi empati, gelişmedi kardeşlik. İşte bunlardandır ki yazarak sizlerin serinliğine ulaşmak istedim.
Haziranın yirmisinde Ankara’daydım sizinle aynı kulvarda emek, barış ve demokrasi mücadelesi veren yoldaşlarla buluştum. Sizlere yönelik geliştirilen antidemokratik uygulamaları, kamuoyunun ve emekçilerin gündeminde tutarak, siyasal dostlarımızla dayanışarak hep bir ağızdan haykırdık: “KESK’i değil silahları sustur!”, “Tutsaklar siyasal irademizdir!” diye yürüdük. Yürümeye devam edeceğiz. ‘Yürüyerek yollar aşınmaz’ diyenlere inat, yürümenin yarattığı kazanımları, mevzileri somutlaştırarak yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. ‘Mücadele edenler hep kazanmadılar, ama kazananlar hep mücadele edenler oldu’ şiarıyla mücadele devam ediyor.
Nedense alışamadım şimdiki pozisyonunuza. Ya bir basın açıklamasında ya bir Ankara eyleminde ya da bir etkinliğin hazırlığındaki kapının ardında görecekmişim gibi açıyorum kapıları size.
‘Düşman içerde yenilmez diye düşünme’ şiirinden bir mısra düşüyor belleğime;
Ve ben sen oluyorum
Çocuk masumiyetiyle kucak dolusu
Sevgi uçuruyorum uçan balonlarımla
Sana ve yoldaşlarına…
VEDAT KUŞSEVER / Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi eski yöneticisi
ÖNCEKİ HABER

Ford işçileri gelecek zor günlere hazırlanmalıdır!

SONRAKİ HABER

Emekliye sadaka değil toplu sözleşme hakkı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...