12 Temmuz 2009 00:00

Ada yolcusu kalmasın!

Kabataş İskelesi’ndeyiz. Kimi Marmaris’e, Kuşadası’na, Bodrum’a giderken kimi de bizim gibi Burgaz’a, Heybeli’ye, Kınalı Ada’ya gidebilmek için yollara düşmüş. Biz de bu hafta sonu günübirlik tatilciler arasına karışıyoruz.

Paylaş

Kabataş İskelesi’ndeyiz. Kimi Marmaris’e, Kuşadası’na, Bodrum’a giderken kimi de bizim gibi Burgaz’a, Heybeli’ye, Kınalı Ada’ya gidebilmek için yollara düşmüş. Biz de bu hafta sonu günübirlik tatilciler arasına karışıyoruz. Günübirlik tatilcilerle ilgili haber yapmak üzere yola çıkmış biz ve yüzlerce ada yolcusu, iskelenin önünde vapur saatini bekliyoruz. Şapkacısı, gözlükçüsü, mayocusu etrafta. Sesleri yükseliyor: Adalar pahalı buradan al, adalar mayo, adalar mayo 5’e 10’a , 5’e 10’a!.. Bizi fark eden mayocu arkadaş, poz vermeyi ihmal etmiyor: ‘Adalar mayo abla, çek yakışıklı olsun!’
Herkeste vapurda oturabilme telaşı, yerlisi yabancısı turnikelerin önüne doğru yığılmış. Bu kadar insanı bir vapur taşıyabilir mi sorusu akıllara gelmiyor değil. Her ne kadar 1 günlük olsa da, ellerde koca koca çantalar. Tabii bunun şapkası, havlusu, gözlüğü; ‘Şimdi ada pahalıdır yiyecek de almak gerek’ derken, 1 kişiyi 2 kişi hesaplamak çok da yanlış olmaz. Keyifleri bozmak yok, hava güzel, sevdiklerimiz yanımızda, güzel bir gün bizi bekliyor, ada yolcusu kalmasın!
ŞEHRİ BOŞALTIP GÜNÜBİRLİK ADALARA GİDİYORUZ
Kapılar açılıyor, tabiri caizse vapura cümbür cemaat doluşuyoruz ve maalesef koştur koştur binmediğimiz için bize vapurda oturacak yer kalmıyor. Talep çok olduğundan bize kalan en güneşli kısımda mecbur yere çöküyoruz. Gülüşenlerden martılara yem atanlara, çekirdek çitletenlerden darbuka çalıp oynayanına kadar herkes burada. Şehri boşaltıp adalara gidiyoruz sanki, her kesimden insan burada. Tepemizdeki kızgın güneşe aldırmadan, birlikte yolculuğumuza devam ediyoruz.
Bizim istikamet Kınalı Ada. Yani gidiş yönündeki ilk ada. Vapurun kalabalık olmasından korktuğumuzdan mı bilinmez, ilk adaya talebin az olacağını düşünüp iniyoruz. İndiğimizde anlıyoruz ki yanılmışız. Sahilde adım atacak yer yok. Önümüzde bir sürü özel plaj çalışanı beliriyor. “En güzel bizim plaj, havuzu da mevcut. Birazdan kalkıyor” gibi birçok cümle arka arkaya sıralanıyor. Teknede de bangır bangır pop şarkıları... Hoş geliyor kulağa, fiyatını öğrenene kadar. 20 TL’den aşağıya özel plajlara gidemiyorsunuz. “Sahil boyu plaj, ne yapacaksın” deyip kordon boyu devam eden plajda yüzenlerin arasına karışıyoruz. Kimi sere serpe güneşin tadını çıkarıyor, kimiyse plajla yol arasına dikilmiş küçük ağaçların dibinde piknik yapıyor. Sahilin kalabalığına rağmen denizde pek kimse yok.
DENİZ GÜZEL AMA TAŞLIK
Denizde gördüğümüz 12-13 yaşlarındaki Mehmet’le sohbet ediyoruz, belinde simidi var araba gibi direksiyonlu. ‘Deniz nasıl, eğleniyor musun’ diye sorduğumuzda, “Çok güzel, ikinci kez geliyoruz. Ben çok seviyorum yüzmeyi” diyor. Küçükken birçoğumuz ellerimizin desteğiyle denizin dibinde yüzermiş gibi yapmışızdır. Güya yüzüyoruz ya, ayrı bir hava katardı sanki. Bizim Mehmet de belindeki simidiyle kıyıda aynen öyle. Sanki yüzmüyor da, yürüyor elleriyle. Ama kimin umurunda, yaşıtları onu yüzüyor sanıyor ya.
Az ileride bulunan Salih Demir’in yanına gidiyoruz. Kıyıda oturuyor, oturduğu yerden kendisine vuran dalgaların tadını çıkarıyor Salih. Nedeni de, sahille tezat oluşturan denizin neden kalabalık olmadığını açıklıyor aslında. 18 yaşındaki Salih, bize denizin çok taşlı olduğunu ve o yüzden girmeyi çok fazla tercih etmediğini anlatıyor. Plastik işiyle uğraştığını anlatan Salih, bu senenin deniz sezonunu bugün açmış. Maddi durumunun iyi olmadığını anlatan Salih, “Biz öteki zenginler gibi Antalya’ya, Bodrum’a gidemiyoruz. Anca buralara, o da yaz boyunca 1 veya 2 kez” diyor. Ada sahilinin temiz gözüktüğünü, ancak aldanılmaması gerektiğini söyleyen Salih, “Görünüşü temiz ama bilinmez ki temiz olup olmadığı” diyor.
ORADAN, BURADAN, ŞURADAN ALMA VATANDAŞ!
‘Yatak, simit’ diye bağıra bağıra bir seyyar satıcı geliyor yanımıza. Sohbetimizin ardından adının Haşim Demir olduğunu öğrendiğimiz Haşim abi, kışları İstanbul’da dericilik yapıyor, yazları da Kınalı Ada’da deniz yatağı, simidi satıyor. Hem iş hem de tatil yaptığını anlatan Haşim abi, Kınalı’yı öve öve bitiremiyor. “Burgaz Ada piknikçilerin, Büyük Ada parası olup da gezmek isteyenlerin, Kınalı Ada ise yüzmek isteyenler için birebir” diye anlatıyor bize Kınalı’yı. Adaların pahalı olduğu söylentisi herkes tarafından az çok bilinir ama Haşim abi yalanlıyor. “Külliyen yalan, nakliye pahalı adalara, o yüzden fark oluyor” diyor. Yanımızdan ayrılırken tekrar bağırmaya başlıyor, bu sefer biraz daha farklı: “Televizyonlara, gazetelere çıkmış ünlü yatak ve simitçiniz Haşim Demir burada. Oradan, buradan, şuradan alma vatandaş. Buradan al!..” Sahildekilerle beraber biz de gülümsüyoruz...
ADALARA GELİNİR DE PİKNİK YAPILMAZ MI?
Adaya gelenlerin birçoğu bir yandan denize girerken öte yandan piknik yapıyor. Adada piknik olayını ciddiye alanlar da yok değil. Zeytinyağlı dolmalardan kızarmış tavuklara kadar profesyonel çalışılmış. Biz de zeytinyağlı dolmaları görünce yaklaşıyoruz bir grup gencin yanına. Hem adayla ilgili sohbet ediyoruz, hem de dolmalardan tadıyoruz. Tam getirdikleri yemeklerden söz açacakken onlar ilk önce ayaklarını gösteriyorlar. Neredeyse hepsinin ayakları denizdeki taşlardan yaralanmış. “Bilemiyoruz ne yapılabilir ama yapılabilecek bir şey varsa mutlaka bu taşlar temizlenmeli, kan revan içinde kaldık” deyip öte yandan hallerine gülüyorlar. Yine de hallerinden çok memnunlar, gülüp eğleniyorlar grupça. Biz de ne yapıp edip o tadını çok beğendiğimiz dolmalara getiriyoruz lafı. Gençlerden birisinin annesinin yaptığını düşündüğümüz dolmaları meğer 17 yaşındaki Gökhan yapmış. ‘Zor olmuyor mu, erkekler pek yapmaz böyle şeyler’ diye soruyoruz. Gökhan “Yok, en iyi aşçılar aslında erkeklerden çıkar” diyor. Merak edip de tarifini sorunca, arkadaşları Gökhan faka basmış gibi gülmeye başlıyor ama Gökhan hazırcevap: “Meslek sırrı!”
‘TATİLE GİTMEK GİBİ BİR LÜKSÜMÜZ YOK’
Bu hoş sohbetin ardından başka piknikçilerin yanına gidiyoruz. Her ne kadar lüks tatillerin yerini tutmasa da, evden getirilen yemeklerle adalarda yalnızca yol parasıyla güzel bir gün geçirilebiliyor. Üç kuzen ağaçlıkların ardında oturmuş, kızarmış tavuk ve domates salatalık yiyor. ‘Afiyet olsun’ diyerek başlıyoruz sohbet etmeye. Zeytinburnu’ndan gelmişler değişiklik olsun diye. Büyük Ada’ya da giden kuzenler, Kınalı’yı biraz küçük ve kalabalık buluyor. Bir de Kınalı’da can kurtarana rastlamamışlar. Bu söylediklerinin ardından eklemeyi de unutmuyorlar: “Ortamı da sahili de güzel adanın, güzel bir gün geçiriyoruz.” Kuzenlerin en büyüğü Emrah Sezen, günübirlik tatiller dışında tatile gidemeyeceklerini anlatıyor. “Tatile gitmek gibi bir lüksümüz yok, anca arada sırada memlekete gidebiliyoruz. Bir de böyle günübirlik bir yerlere” diyen Emrah, maddi güçlerinin denizli bir yere yetmeyeceğini anlatıyor.
Tatilcilerle beraber yolculuk yaptık, yemeklerinden yedik, martıların fotoğraflarını çektik. Geriye bir tek denize girmek kalıyor. Bütün gün güneşin alnında çalışınca bizi de sıcak basıyor. Ee buralara kadar gelip denize girmemek olmuyor haliyle. Dayanamayıp atıyoruz kendimizi. Yüzmeyi bilmeyince taşlardan yüzebilmek pek mümkün olmuyor. Biz de taşlardan nasibimizi alıp, günümüzü tam bir tatilci gibi kapatıyoruz. f
Duygu Söylemez
ÖNCEKİ HABER

Kara

SONRAKİ HABER

ACIYI anlatmayan sanat olmaz,

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...