12 Temmuz 2009 00:00

Tarihin çığlığı

ik sarp kayalıkların üzerinden Mezopotamya’ya gözcülük eden Hasankeyf, kavimlerin, uygarlıkların tarihini kucaklar ve Dicle’nin bereketli sularıyla yıkadığı insanlığın mirasını günümüze taşır; yüzyıllardır, büyük bir vefa ve dirençle...

Paylaş

ik sarp kayalıkların üzerinden Mezopotamya’ya gözcülük eden Hasankeyf, kavimlerin, uygarlıkların tarihini kucaklar ve Dicle’nin bereketli sularıyla yıkadığı insanlığın mirasını günümüze taşır; yüzyıllardır, büyük bir vefa ve dirençle...
Emeviler, Abbasiler, Akkoyunlular... Semavililer... Bizans, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar...
Buradan geçmişler...
Her biri kendi eserlerini yapmış, miras olarak taş oymalı kemerli yapılardan camilere, kiliselerden kümbetlere kadar sayısız eserler bırakmışlardır.
O hâlâ hayranlık uyandıran Dicle Köprüsü, o dönemden günümüze uzanan bir köprüdür.
Ama o tarihsel birikim...
İnsanlığın geçmişten bugüne serüveni tehdit altındadır.
Katilin kanlı elleriyle üzerimize salınmak istenen açgözlü sel suları, insanlığın mirasını boğmaya hazırlanmaktadır ne zamandan beri.
Oysa, boğulmaya çalışan uygarlıklar tarihi...
İnsanlığın yüzyılladır biriktirdiği serüvenidir.
Bir barajı her zaman farklı biçim ve farklı uygun yerlerde yapabilirsiniz...
Ama o yüzyıllara dayanan tarihi?..
Emevilerden Abbasilere, Artuklulardan Eyyubilere kadar, o kartal kanadının üstünde havalanan uygarlıkları geri getiremezsiniz.
Ama öyle değilmiş!
Su İşleri Müdürlüğü’nden takviyeli Çevre ve Orman Bakanı Veysel Bey’e bakarsak, Hasankeyf bu proje sayesinde müthiş bir cazibe merkezi olacakmış!
İnsanlığın tarihini suların altına gömmek nasıl bir cazibeyse?!.
***
Aslında şaşılacak bir yan yoktur bu sözlerde...
Aynı kafadır çünkü...
Yağmacı gelişmemiş burjuva kafasıdır bu.
O kafa her şeye para gözüyle bakar...
Yeter ki ona rant getirsin...
En güzel eserleri...
Sahilleri...
Ormanları...
Sarayları...
Tarihi birikimleri...
Nehirleri, denizleri tarumar edip yağmalar...
Güzel bir sahil mi gördü?..
Kafasında şimşekler çakar: Buraya oteller yapsak, kumsalı halka kapasak...
Ormanları nasıl yapsak da 3 B yapsak, ya da yaksak da üzerimize tapulasak!
Ya da İstanbul’da güzel bir yerde tarihi bir okul görür...
İçi erir...
Ne gerek vardır okula, burada otel ne para getirir ama!
Yetmez atalarımın dediği saraylara göz diker...
Ne geçmiş ne gelecek... İlle de her şeyi üzerine geçirip piçleştirecek!
Düşünün, bu kafa İtalya’da olsaydı, Kolezyum’un dibine birkaç gökdelen otel kondurur, etrafını eşe dosta çay bahçesi olarak kiraya verirdi.
Oysa daha geçenlerde Roma’daydık ve bu koca tarihi yapıların, çevredeki forumların civarında bir tek kafe bile yoktu.
Ne büyük bir kayıp di mi ama?!
Yine mesela Aşk Çeşmesi; bunlar orada olsaydı çeşmeyi özelleştirir, girişlere fiyat listesi asarlardı:
“Çeşmeye bakmak 1 avro... Suyundan içmek 3 avro. Yıkanmak 10 avro!”
İspanyol Merdivenleri ise çoktan restoranla dolmuştu!
Ve bütün bunları da şöyle açıklarlardı:
Gelişip güçleniyoruz!
Tüccar siyasetle dünyaya para kazanma dersleri veriyoruz!
Tüccar siyaset bu oluyor;
İnsanlık adına gelmiş geçmiş ne varsa yağmalıyor!
Ve Hasankeyf..
Ya da tümden tarihi birikimler...
Yıllardır insanlığın tarihinin bekçiliğini yapmış bu vefakar eserler, uygarlık köprüleri, şimdi yağmacıların elinde kaderlerine ağlıyor! f
Yücel Sarpdere
ÖNCEKİ HABER

Tecù’nun öyküsü

SONRAKİ HABER

Savaştaki oğulların öldüren hasreti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa