13 Temmuz 2009 00:00
ROJEV
Türk medyası, son günlerde Irak Kürtlerinin Musul Vilayeti adı altında Türkiyeyle birleşmek istedikleri konusunda haberler yapıyor. Türkiye egemenlerinin Musul ve Kerkük üzerindeki emperyal hayallerini canlandıran bu iştah kabartıcı haberlerin kaynağı olarak da...
Türk medyası, son günlerde Irak Kürtlerinin Musul Vilayeti adı altında Türkiyeyle birleşmek istedikleri konusunda haberler yapıyor. Türkiye egemenlerinin Musul ve Kerkük üzerindeki emperyal hayallerini canlandıran bu iştah kabartıcı haberlerin kaynağı olarak da, merkezi Brükselde bulunan Uluslararası Kriz Grubu adlı bir Amerikan düşünce kuruluşu gösteriliyor. İşte bunca tantana, bu Amerikan menşeli kuruluşun, ABDnin Iraktan çekilmesinden sonra olası gelişmeler konusunda hazırladığı Irak ve Kürtler adlı bir rapor ve bu raporda ismi açıklanmayan bir Kürt yöneticinin söyledikleri nedeniyle koparılıyor. Raporda ismi verilmeyen Kürt yönetici, ABDnin Iraktan çekilmesinden sonra olası çatışmalar karşısında, Irak Kürtleri için en güvenli yolun Musul vilayeti adı altında Türkiye ile birleşmek olduğunu söylüyor. Koparılan gürültü patırtı bir tarafa bırakıldığında, bu raporun Güney Kürtleri ile Türkiye arasındaki iş birliğinin geliştirilmesi mantığıyla hazırlandığı anlaşılıyor. ABDnin, Irak Kürtleri ve Türkiyeyi emperyalist politikalara hizmet/taşeronluk temelinde iş birliğine zorladığı ve bu süreci hızlandırmak amacıyla her iki tarafı (Güney Kürtlerini güvenlik, Kerkük ve Türkiyeyi de PKKye karşı mücadele ve pazardan pay alma gibi konular üzerinden) sıkıştırdığı biliniyor. Meseleye buradan bakıldığında, söz konusu raporun, tam da ABDnin bu amacına hizmet etmek üzere hazırlandığı/hazırlatıldığı görülüyor.
Konumuz Türkiye burjuvazisinin Musul-Kerkük hayalleri ve Irak Kürtleriyle birleşme olduğuna göre, burada Turgut Özalı da anmak gerekiyor. Özal, Baba Bush zamanında ABDnin Saddama karşı başlattığı Körfez Savaşına katılma yönündeki politikasını bir koyup üç alma olarak ifade etmişti. Yani Türkiye, savaşa katılacak ve savaş sonrası pazarlıklarda Musul ve Kerkük üzerindeki tarihsel hak iddiasını yeniden gündeme getirecekti. Türkiye aktif olarak savaşa katılmasa da, Özal, bu emperyal hayalin peşini bırakmamış, savaştan sonra Irakın fiili olarak ikiye bölünmesi karşısında (36. enlem Saddam ile bugünkü Kürt Federe Bölgesi arasındaki sınır olmuştu) Kürtlerle federasyon kurulabileceği görüşünü dile getirerek tartışma yaratmıştı. Özal, Sovyetlerin yıkıldığı ve Doğu Blokunun dağıldığı bir dönemde iş birlikçi ülke burjuvazisinin Adriyatikten Çin Seddine kadar Türk dünyası hayallerinin gözü kara bir temsilcisiydi. Kürtlerle birleşerek, hem Musul Kerkük üzerinden hak sahibi olmayı, hem de Türkiyenin kendi Kürt sorununu çözerek geniş bir alanda taşeronluk rolünü oynayabileceğini hesaplıyordu. Bu hesaplar nedeniyle Özalın Kürt sorununu çözmek istediği, Kürtlerin hamisi olduğu vs. üzerine çok şey söylendi. Özal, tek kutuplu yeni dünya düzeninin ilan edildiği bir dönemin siyasetçisiydi. Bugün emperyalist kamplar arasında keskinleşen çelişki ve çatışmalar böylesi hayallerin görülmesine bile olanak tanımıyor.
Musul Vilayeti haberlerini ağzı sulanarak yapan burjuva medya, aynı günlerde Hakkari ve Şırnakın sınır bölgeleri arasında PKKye karşı 11 baraj yapılacağını da manşetlerine taşıdı. Haberlerde belirtildiğine göre Şırnak Uluderede, Hakkari Çukurcaya kadar sınırdaki derin vadiler baraj gölü sularıyla doldurularak Haftanin, Zap, Hakurk ve Avaşin kamplarından geçişler engellenecek. Binlerce köylünün topraklarını terk etmesine, ekolojik dengenin altüst olmasına ve 50-70 yıl sonra yapılan alanların bataklık olmasına yol açacak olan bu barajların tek amacı, güvenlik! Bu barajlar, aslında Munzura 8 baraj yapmanın altında yatan amacı da gösteriyor. Kürt sorununu, bir güvenlik sorunu olarak ele alan gerici zihniyet, yalnızca Kürt halkını etkilemiyor; Kürt coğrafyasını da tahrip ediyor.
Bir yanda Kürtlerle birleşerek Musul-Kerkükü alma hayalleri, öte yanda sınıra yapılan aşılmaz barajlar Burjuva medyanın ardı sıra manşete taşıdığı bu haberler, ülke egemenlerinin Kürt sorunu konusundaki açmazını bir kez daha gözler önüne seriyor.
ÇETİN DİYAR