14 Temmuz 2009 00:00
BAŞYAZI
21inci yüzyılın barış ve istikrar projesi, Türkiyeyi Batıya köprü yapacak bir enerji projesi, Bölge ülkeleri arasında barış projesi, Türkiyeyi ihya edecek proje gibi nitelemelerle propaganda edilen Nabucco projesi dün...
21inci yüzyılın barış ve istikrar projesi, Türkiyeyi Batıya köprü yapacak bir enerji projesi, Bölge ülkeleri arasında barış projesi, Türkiyeyi ihya edecek proje gibi nitelemelerle propaganda edilen Nabucco projesi dün, ilgili ülkelerin yetkilileri tarafından Ankarada imzalandı.
Azerbaycan, büyük olasılıkla İran, Mısır, muhtemelen de Irak doğal gazını Avrupaya taşıyacak olan Nabucco Boru Hattı; getireceği gelir, çalışacak işçi sayası, harcanacak paranın önemli bir bölümünün Türkiyede kalması gibi, ilk bakışta olumlu sayılacak özellikleriyle anılıyor. Özellikle de bu projenin; hem üretici ülkelerin kendi aralarında, hem de Avrupa ile doğal gaz üreten geçiş ülkeleri arasında barışın temeli olacağı propaganda ediliyor. Bu teze ise bu ülkelerin, enerji gibi temel bir ihtiyaç maddesiyle birbirlerine bağlı ve bağımlı hale gelmesi dayanak yapılıyor.
İlk bakışta bu tez çok akılcı da görülür. Ancak soruna daha yakından ve dünyanın gidişatı çerçevesinde baktığımızda, Nabucconun; bırakalım geleceği, bugün bile bir çatışma unsuru olarak gündeme geldiği görülüyor.
Her şeyden önce, Irak ve Afganistanda süren savaşlar başta olmak üzere Türkiyenin bulunduğu bölgedeki çatışmaların merkezinde, bölgedeki enerji rezervlerini ve enerji geçiş yollarını kimin denetleyeceği konusu vardır. Bunun böyle olduğundan kimsenin şüphesi yoktur. Dolayısıyla Türkiyeyi yönetenlerin pek hoşlandığı, Türkiyenin Batıya giden enerji yollarının geçiş yolu olması demek; Türkiyeyi, bu enerji geçiş yolu olması üstünden bir kez daha bölgedeki emperyalist güç odakları arasındaki çatışmanın merkezine itmek demektir.
Şöyle ki; Nabucco projesi, taraf olanın da karşı olanın da açıkça bildiği gibi; Avrupanın, Rusyaya karşı alternatif olarak gündeme getirdiği bir projedir.
Kısacası bu proje, Avrupanın kendi enerji kaynaklarını çeşitlendirmesinin projesidir.
Bu kapsamda bakıldığında; Nabucco ile Batı emperyalizmi, Doğunun enerji rezervleri ve yollarının denetlenmesinde Türkiyeyi kucağına alırken, Rusya ile de karşı karşıya getirmiştir. Çünkü Nabucco, Bakü-Ceyhan hattı gibi, Rusyanın tekelini kırmak için girişilmiş bir seçenek hattıdır. Dolayısıyla Rusya ile Türkiye, şimdi de Nabucco üstünden karşı karşıya getirilmiştir. Türkiyenin Kafkasyada Rusyayla, Azerbaycanla sıkıntıya girmesinin, Kafkasyadaki Müslüman halklarla karşı karşıya gelmesinin arkasında, Türkiyenin Batı tarafından itildiği bu rol vardır.
Öte yandan, dünyanın gidişatı; barışa değil daha çok çatışmaya, giderek bu çatışmaların savaşlara dönüşmesini de içerecek kamplaşmalara doğrudur. Kriz, bu çatışma ve kamplaşmaları büyütecek ve çabuklaştıracak bir etkendir. Bu açıdan, dünyanın en sıcak bölgelerinin, dünya enerji rezervlerinin en büyük bölümünün bulunduğu bölgeler olması da bir rastlantı değildir.
Bu yüzden de Kafkasyadan Ortadoğuya, Ön ve Orta Asyadan Güneydoğu Asyaya kadar enerji bölgesinde AB, ABD, Japonya, Çin, Hindistan gibi büyük güçler çatışmaktadır. Bu çatışma içinde Bakü-Ceyhan hattına Nabuccoyu da ekleyen Türkiye, kendisini Avrupa-Amerikan kampına angaje ederek, kendine coğrafi olarak en yakın büyük güç olan Rusyaya karşı mevzilendiğini açıkça ilan etmiştir.
Basın, yaptığı resmi ve gayriresmi propaganda ile Nabucconun imzalanmasını bir bayram havasında veriyor. Türkiyeyi yönetenler, elbette bir tarih bilinci olmadan (çıkarlarına öyle geldiği için demek daha doğru) konuşuyorlar.
Oysa gerçek olan;
Türkiyenin, emperyalist güç odakları arasındaki çatışmanın merkezine itilmesi,
Türkiyenin, Rusya ile karşıtı bir bloklaşma, bir kamplaşmaya şimdiden angaje olması,
Türkiyenin, üretici bölge ülkeleriyle, şimdiden Nabuccoya destek verip vermeme üstünden karşı karşıya gelmesidir.
Bunlara, boru hattı boyunca Türkiye doğasının tahrip edilmesini eklemeliyiz.
Hem de yılda en fazla birkaz yüz milyonluk bir taşıma geliri uğruna!..
Eğer bunlar iyiyse, Nabucco için hepimiz bayram edelim!
Yok kötüyse; bu imzayı atanlar, hesabını veremeyecekleri bir tarihsel sorumluluk altına girmişlerdir.
İHSAN ÇARALAN