16 Haziran 2009 00:00

İşçi sınıfı neden İşçi Partisi’ni değil de Ulusal Parti’yi seçti?

İşçi Partisi’nin yöneldiği orta sınıf, işçi sınıfının oldukça önemsediği göçmenlik, hukuk ve yönetimle ilgili sorunlarda partinin liberalleşmesine neden oldu.

Paylaş

İşçi Partisi’nin yöneldiği orta sınıf, işçi sınıfının oldukça önemsediği göçmenlik, hukuk ve yönetimle ilgili sorunlarda partinin liberalleşmesine neden oldu. Krizdeki küresel kapitalizm ve 70 yılın en kötü ekonomik depresyonunun ortasındaki Avrupa’da, geçen haftaki Avrupa seçimlerinde, bölünen seçmenlerin oylarını sol partilerin alacağı düşünülebilirdi, ancak bir iki istisna dışında kıta genelinde kötü gittiler.
Küreselleşmeyi, serbest pazarı ve özelleştirmeyi hevesle kucaklayan merkez solun adaylarıyla, İngiltere İşçi Partisi, son yüzyılın en düşük oyunu alırken, Alman Sosyal Demokratlar görülmemiş bir çöküntü yaşadılar. Yapmaları gerektiği şeyde ilerleyemeseler de verili ekonomik krizin şiddetinde partilerin, geleneksel sosyalist politikaları daha fazla benimsemeleri daha iyiydi.
Avrupa genelinde seçimleri protesto eden işçi sınıfının büyük bir bölümü, toplu göçlere karşı açık duruşları, kanun ve düzene karşı uzlaşmaz tutumlarıyla kapitalizm ve küreselleşme politikalarının karşıtlığında toplanan popülist aşırı sağ partilere yöneldi.
İngiltere’de İngiltere Ulusal Partisi, 5 yıldır oylarında fiili bir değişiklik olmayan Muhafazakarlardan değil ama İşçi Partisi’nden daha fazla oy aldı. Örneğin İşçi Partisi’nin kalesi olan Barnsley’de yüzde 16’dan fazla oy aldı.
Macaristan’da, neofaşist ‘Daha İyi Bir Macaristan Hareketi’, ülkenin en büyük üçüncü partisi oldu. Bu parti, sıradan insanları yansıtacak bir biçimde küreselleşmeye finans sağlayanlara ve ‘yurtsever olmayan’ küresel elite saldırmıştı. Avusturya’da aşırı sağ partiler, görülmemiş bir biçimde oyların yüzde 17.7’sini aldılar.
Eğer Avrupa solu, aşırı sağa kayan işçi sınıfı oylarını geri kazanacaksa, sadece küreselleşmenin modeli olan neoliberalizme karşı çıkması yetmez, temel seçmen kitlesi olan işçi sınıfıyla ilgili halkçı politikalara uyum sağlayabilecek göçmenlik, kanun ve düzen gibi sorunlarla da ilgilenmelidir.
1960’lardan beri Avrupa Solu gibi partiler, adım adım orta sınıfa yaklaştılar; kendilerine has işçi sınıfı seçmenleriyle bağlarını da adım adım yitirdiler.
Yıllardır işçi sınıfının göçmenliğin seviyesiyle ilgilenmesi, ‘ırkçılık’ olarak kınandı. İşçi sınıfının, ulusal bayraklarını sallamaları gibi eylemlerle yurtseverlik sergilemeleri, derin kuşkularla ilişkilendirildi. Solcu Eleştirmen-Yazar Martin Bright, “Londra’da bu hafta baştan başa gezmek ve kırmızı beyaz bayraklara bürünmüş ya da şövalye gibi giyinmiş insanlara çarpmak, bir İngiliz olarak beni derinden utandırdı” diye yazdı.
Orta sınıf solcularına göre büyük ölçekli göç, ucuz Polonyalı tesisatçı ve birkaç yeni etnik restoran anlamına gelir. Buna herhangi birinin nasıl karşı çıkabildiğine, sadece göçmenliği durduracağını vaat eden bir partiye nasıl oy verildiğine şaşırdılar.
Solun yönetimini ele geçiren bu orta sınıf, sıradan insanların çoğunu ilgilendiren temel problemler üzerine odaklanmaktan yoksun kaldı. Bunun yerine, öne geçen bireysel özgürlükler, kimlik politikaları ve insan hakları gibi ikincil sorunlar ve kaygılarla ilgilendi.
1968 sonrasında orta sınıflarca belirlenen Avrupa solu, ekonomik solculuktan önce kültürel solculuğa yatırım yapmaya öncelik verdi ve şimdi büyük bir bedel ödedi.
Bu yılın Avrupa seçimleri, solun, göçmenlik ve diğer önemli sorunlara yönelik duruşunu tekrar gözden geçirmeden hiçbir zaman önemli bir seçim gelişmesi yapamayacağını açıkça gösterdi. Şimdi solun, emek ve sermayenin serbest dolaşımına karşı durmaya ihtiyacı var ama ırkçı bir temel üzerinden değil; çünkü orada, ne kendisinin ne de çalışan sıradan insanların çıkarları var.
Sol, işçi sınıfından oy kullanan büyük kitlenin doğal olarak sosyal muhafazakar olduğunun farkına varmalı. Ve solun, daha açık yurtseverliğe ve Martin Bright gibi medya eleştirmenleri sızlansa da, bazen kendini ulusal bayrakla sarmalamaktan utanmamaya ihtiyacı var.
İngiltere’deki son birkaç haftada liberal elitin kaleme aldığı makale ve kilise liderlerinin İngiltere Ulusal Partisi’ne oy vermenin tehlikeleri üzerine kalabalıklara verdikleri vaazların bombardımanına tutulduk. Buna rağmen Ulusal Parti, Avrupa Parlamentosu’nda iki sandalye kazandı. Sıradan halkı küçümsemek aşırı sağın yükselişini durdurmuyor; aksine, halkçı sol-kanat partiler, işçi sınıfının aktüel olarak desteklediği ve destekleyebileceği politikaları öne çıkararak bu yükselişi durdurabilir.
8 Haziran 2009 tarihli The First Post’tan çeviren: Mehmet Aksoy
NEİL CLARK-Gazeteci
ÖNCEKİ HABER

Yarış atı değiliz

SONRAKİ HABER

AP seçimleri ve İngiltere’de derinleşen siyasal kriz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...