16 Temmuz 2009 00:00
ÖZGÜRLÜKLER
Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmaları, demokratik hukuk devletlerinde olağan bir süreçtir.
Türkiyede bu süreç olağanüstülük özelliği taşımaktadır.
Geçen haftanın en önemli olayı, Türkiye bakımından tarihi adım sayılabilecek yasal değişiklik olayıdır.
Öyle anlaşılıyor ki, TBMMde bu tasarı üzerinde çalışan hukukçular, yasa yapma tekniği açısından incelikli bir iş yapmışlar.
Yasaların zor anlaşılır olması bir realite. İş bölümü ve uzmanlaşma, genel olarak hukukçuluğu değil, özel olarak o daldaki uzmanlaşmayı gerektirir hale geldi. Buna iyi diyemeyiz. Hukukçular karmaşıklığın içinden çıkmakta zorlanıyorlarsa, yurttaş ne yapsın?
Gelelim yasaya...
Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (5918 sayılı Kanun) 9 Temmuz 2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlandı ve yürürlüğe girdi. Kanunla yapılan en önemli değişiklik, 2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişiklerdir. Kanunun 6. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanununun 3. maddesine şöyle bir fıkra ekleniyor:
Barış zamanında, asker olmayan kişilerin, Askeri Ceza Kanununda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda, asker olmayan kişilerin soruşturmaları cumhuriyet savcıları, kovuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır.
Yani artık siviller, barış zamanında, sivil yargıda yargılanacaklar. Soruşturma ve kovuşturma organı olarak sivil yargı görevli ve yetkili olacak.
Peki asıl tartışılan ve itirazlara konu olan değişiklik ne?
O da şu:
Kanunun 7. maddesinde şöyle bir düzenleme yapılmış:
5271 sayılı Kanunun 250nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, aşağıdaki şekilde, maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesinde geçen hali dahil ibaresi ise halinde şeklinde değiştirilmiştir.
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçu...
250. madde, eski DGMler yerine kurulan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin görev ve yetki alanını düzenliyor. Daha genel bir ifade ile örgüt davalarına, siyasi suçlara bakıyor.
Üçüncü fıkrada, özel yetkili mahkemelerin görev alanına giren suçları işleyenlerin, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu özel yetkili mahkemelerde yargılanacakları yazılı. Bir istisna getiriyordu son cümle ve şöyle diyordu:
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
İşin sırrı bu son cümledeydi. Yasada geçen hali dahil sözcükleri yerine halinde sözcüğü getirilince bilmece çözülüyordu. Böylece CMKnın üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyle oluyordu:
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim halinde askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Ortada ne Anayasanın 145. maddesine aykırılık var, ne de genel olarak hukuka aykırılık Sivilleşmeye doğru bir adım var. Çok da önemli.
Ama sistem öyle birkaç yasa değişikliğiyle militarizmden kurtulamaz. Mesela sormak lazım. Hangi demokratik hukuk devletinde 1982 Anayasasının 129. maddesinde düzenlenen izin sistemi gibi bir sistem var? Devlet, memuruna cezasızlık politikası izlediği için izin sistemini icat etmiş. Hukukun üstünlüğü ilkesi geçerli olabilir mi bu durumda? Yurttaşına işkence yapmış, yargısız infazla insan öldürmüş; katliamlarda suç ortaklığı yapmış memur, bu sistemle korunabiliyor. Darbe yapıyor yargılanamıyor, teşebbüste bulunuyor soruşturulamıyor; fişliyor, andıçlarla hedef gösteriyor, cinayetler işleniyor, dokunulamıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söylediklerini hatırlayalım:
Hukukun üstünlüğü ilkesi, kişinin hakkına kamu makamları tarafından yapılan müdahalenin etkili bir denetime tabi tutulmasını ifade eder. (Silver ve Diğerleri/İngiltere, 25 Mart 1983)
Hali dahilin yerini halindeye bırakması, etkili hukuk denetimine doğru bir ilerlemedir. Sistem insan hakları hukukunun esasa, usule ve mekanizmalara dair önermeleri doğrultusunda değiştikçe ve ilerledikçe, haklar ve özgürlükler de güçlü güvencelere kavuşmuş olur. Ancak o zaman güvencelere kavuşmuş olur.
HÜSNÜ ÖNDÜL
Evrensel'i Takip Et