17 Temmuz 2009 00:00

GÜNEYDOĞU’DA KADIN OLMAK 5

Cizre sıcak. Hem de nasıl sıcak. Dağların arasına sığınmış bir çukur bölgedeyiz. Deriniz yanıyor sanıyorsunuz. Sırtını Gabar’a ve Cudi’ye vermiş bu ilçenin kadınları, dağlardan esen savaşın küllerini soluyor hâlâ.

Paylaş

Cizreli kadınların bitmeyen yası
Cizre sıcak. Hem de nasıl sıcak. Dağların arasına sığınmış bir çukur bölgedeyiz. Deriniz yanıyor sanıyorsunuz. Sırtını Gabar’a ve Cudi’ye vermiş bu ilçenin kadınları, dağlardan esen savaşın küllerini soluyor hâlâ. Bizim de genzimiz yanıyor dinlerken... Biraz sokakta görüş almak istiyoruz. “Dert” deyince kadınlar “savaş” diyor başka bir şey demiyor. Kürtçe “aşitî/barış” sözü en sık söylenen.
Bu sıcakta siyah çarşafla dolaşan kadınları görmek şaşırtmıyor. Geleneği biliyoruz. Mutlaka Güneydoğu’da dini gerekçelerle kara çarşaf giyen kadınlar var ama Cizre’nin çarşafı başka. En azından başka olduğunu ileri sürüyorlar. Cizre’de çarşaf erkekler kadınları görmesin diye kullanılmıyor. Sokağa çıkarken giyiliyor sadece. 15-17 yaş üstü kadınların çoğu çarşaf giyiyor. Gelenek Mem û Zîn hikayesine bağlanıyor. Bu hikayenin memleketi Cizre. Mem’in ölümü ile yasa giren Cizreli kadınların bu yası devam ettirdikleri için çarşaf giydiklerini söylüyorlar.
Nasıl bitsin ki yas bu kentte. Kocalarının, çocuklarının yanı başındaki dağlarda ölüp ölmediği düşüncesiyle yaşamı zehirlenen kadınların kentinde yas nasıl bitsin...
ÖYLE AÇ ÖYLE ÇIPLAKTIK Kİ...
DTP İlçe örgütü yöneticileri rehberlik ediyor bize. Önce Cemile Acar’ın evine gidiyoruz. Cemile annenin birkaç gün önce oğlunu askere gönderdiği söyleniyor. Ama dağlarda çok akrabası var. Gözü yaşlı anlattıkları aslında bir çok Kürt kadınının hikayesi. Kürtçe anlatıyor. “Biz köyde yaşarken asker geldi ve bize köyü terk etmemiz için 24 saat verdiklerini söyledi. Köyün çok koyunları, çok sürüleri vardı ama 24 saat verdiler toparlayamadık. Evimizi yıktılar. Hiç bir şeyimizi almamıza izin vermediler. İnsanları kapının önüne çıkartıp evlerini ateşe verdiler. İşkence yapmadıkları ne bir kadın ne bir erkek kaldı. Gençlerin hepsi kaçtı. Ya dağa çıktı ya şehre kaçtı. Tek bir gencimiz kalmadı, sadece ihtiyarlar kaldı köyde. İhtiyarlardan da o köyde dayak yemeyen kalmadı. 24 çocuğumuzla birlikte yönümüzü Silopi’ye çevirdik. 5-6 saatlik yol vardı. Cudi’de araba yolu da yoktu. Bazı kadınlar 3 çocuk taşıdı kucağında, çocuklar küçüktü. Öyle aç öyle, çıplaktık ki elimizdeki hayvanları çok ucuz sattık. Eşim de asker kaçağıydı. Eşim ve diğer kayınlarımı sonra hapse atıldılar. Bir kaynımı da öldürüldüler, sadece yaşlı babam kaldı”
KÖYÜMÜZ 24 YILDIR BİZE YASAK
“Bizim başımıza gelenler düşmanımın başına gelmesin. Ellerine geçirdikleri erkeklerin sakallarını yoluyorlardı. Yani bize yapmadıkları bir şey kalmadı. Canını kurtarabilenler Silopi’ye yarısı da Cizre’ye gitti. Polisler peşimize geldi kendimizi birinin evine attık. Onlar dediler ki ‘Bunlar bizim misafirimizdir’ öyle kurtulabildik. Biz de ne can bıraktılar ne mal. Allah devletin bize yaptıklarını yanlarına bırakmasın. Allah hakkımızı yanlarına bırakmasın. Kimsenin görmediği onların başına gelsin ki bizim ne çektiğimizi anlasınlar. Köyümüze dönmemize izin vermediler. Yasak bölge ilan ettiler köyümüze geri dönemiyoruz. 24 senedir köyümüzü görmemize izin vermiyorlar. Oğlum beş ay askerlik yaptı. Dedi ‘Bana öyle işkence yaptılar’. Gelir gelmez dağa çıktı. Kardeşlerim de öldü benim. Hiçbir akrabam kalmadı. 3 kardeşimi hükümet öldürdü onlar da dağdaydı. Ne kardeşlerimin ne oğlumun cenazesini bana göstermediler. Yeter artık yeter...kimsenin çocukları ölmesin. Bizim de ölmesin...”
DAHA 20 DAKİKA ÖNCE EVDEN ÇIKMIŞTI OĞLUM...
Boğazımızdaki küller harlanıyor. Acıyla yanan ağzımızdan başka soru çıkmıyor. Daha ne desin ki Cemile anne... Bir başka ölüm kokan eve gidiyoruz Cemile anneyi gözü yaşlı arkamızda bırakarak.
Yahya Menekşe 15 Şubat 2008 günü Cizre’de yapılan eylemde panzer tarafından ezildi. Yahya öldürüldüğünde sadece 16 yaşındaydı. Yahya’nın annesi Raziye Menekşe’nin yanına oturduğumuzda yüzü Yahya’ya benzeyen çok yaşta çocuk toplaşıyor. O kadar çok birbirlerine benziyorlar ki anneleri yüzlerine baktığında ölen oğlunu nasıl hatırlamasın. Raziye Menekşe, “Sonuna kadar davacıyım” diyor. Oğlunu kaybetmiş bir anne olduğu halde intikam isteği yok konuşmasında tam tersi “Ne Türklerin ne Kürtlerin kanı dökülsün. Operasyonlar da dursun artık kan dökülmesin” diyecek kadar metanetli. O konuşurken hemen kenarda oturan Yahya’nın ninesinin görmeyen gözlerinden yaşlar dökülüyor. Yahya’nın adı geçtikçe ağlıyor, ağlıyor. Ağlarken Kürtçe, “Daha 20 dakika önce evden çıkmıştı öldürdüler oğlumu” dediği duyuluyor. Oğullarını, torunlarını kaybeden anaların diyarı Cizre’de yüreğine taş basan kaç kadın var acaba...
Sonra bizi o esmer ayakkabı boyacısı çocukla tanıştırıyorlar. Bir elinde tezgahı hip hop yapıyor yarı Kürtçe yarı Türkçe. Az bir bölümünü anlıyoruz ama ana fikir belli. Kulağımızzda bu sözlerle ayrılıyoruz Cizre’den:
“Yeter artık yeter bu savaş dursun
Gerilla asker teker teker ölüyor
Gün güne siyaset ediyor partiler
Savaş ediyorlar Cudi dağı peşinde
Durmuyor yürüyor yürüyor ölüyorlar....”


BÜYÜDÜM EVLENDİM ANLADIM...
Kocaman yeşil gözleriyle çok mahcup konuşuyor Azize. Sokaklarda dolaşırken rastladık. Evli olduğunu düşünemedik ama 8 yıllık evliymiş 22 yaşındaki Azize. 14 yaşında evlenmiş. Nedeni berdel. Savaşı besleyenler feodal beyleri besliyor; beyler gerici gelenekleri elinde tutuyor. Yüzyıl öncenin geleneği bugünün de kaidesi oluyor hâlâ. İşte bu eski “geleneklerden” biri berdel.
-Sevdin mi eşini?
-Yok valla ben sevmedim. Babam küçükken nişanlamış.
-Nasıldır eşin?
-İsteğimle evlenmedim ama iyidir eşim. Bir de oğlum var. Nişanlılığımda ne olduğunun farkına varmamıştım. Büyüdüm, evlendim, anladım...Alıştık işte...
-Hiç okudun mu?
-İster miydin?
-Hayalim okumaktı ama olmadı. Babam izin vermedi, amcam izin vermedi. ‘Bizde adet değildir’ dediler. Evde oturuyoruz.
-Okusaydın ne olmak isterdin?
-Ben bir doktor olmak isterdim. Seçme şansım olsa 25-26 yaşımda evlenirdim, hayatı bir görürdüm.


GÜNEŞİN ALTINDA 11 SAAT ÇALIŞIYORLAR
Cizreli kadınların çilesi bu kadar sanmayın. Burada kadınlar da; erkekleri ve çocukları ile birlikte tarla işlerine de bakıyorlar. Yaz mevsimi için “Cizre göçle boşalır” diyorlar. Batıya gidenler olduğu gibi buradaki tarlalarda işçilik yapanlar da çok. Dağları tepeleri aşıp, gökyüzünden yeryüzüne eğilmiş, eğildiği gibi taşı toprağı yakıp kavurmuş güneş tepemizde biz nefes alamazken, genç yaşlı onlarca kadın ellerinde orakları eğilip kalkıyor. Ellerinde parçalanmış eldivenler, sıcaktan korumak için kapattıkları yüzlerinin görünen yerleri kapkara... Kavrulmuş çocuklar buğdayların arasında bir oraya bir buraya koşuşturuyorlar. Ve bu kadınlar bu işi her gün sabahtan akşama kadar yapıyorlar. Biz yarım saat dayanamadık, onlar bütün yazı böyle geçiriyorlar.
Bir türkü tutturuyorlar “Lê lê bukê” diye...
İzlemesi güzel ama yaşaması nasıl?
Leyla 20 yaşında. 4 senedir tarlada çalışıyor: “Burada ekinleri biçiyoruz. İşimiz çok zor. Akşama kadar 20 lira için çalışıyoruz. 1 saat dinlenemiyoruz. Çok yoruluyorum. Çok sıcak Biz de güzel bir yaşamımız olsun istiyoruz. Sadece ben çalışıyorum eve bakmak zorundayım”
Yaşlı kadınlar konuşmayı bölüyor: “Buraya hiç yatırım yapmadılar. Ne fabrika ve çalışacak başka yer yaptılar. Çocuklar böyle işsiz kalınca dağıldı. Çocuklarımız ya hapse girdiler, bize buraya bir fabrika yapsınlar ki çocuklarımız da çalışsın. Biz de idare edilebilir hale getirin ki gelip buralarda çalışmayalı. Bizim de hakkımız yok mu? Türk Kürt kardeş değil mi? Biz de isterdik çocuklarımızla birlikte oturalım. Uzanalım evimizde. Bu güneşin altında perişan oluyoruz”
Cizreli kadınların yaşamının nasıl olduğunu anlamak için ise Emine teyzeyi dinlemek yeterli.
Emine Dalmış’ın 15 yaşındaki kızı cezaevindeydi görüştüğümüzde. Kocasını sorduk. Kahvedeymiş. Kendisi bu zor işte çalışıyor ki kızını Diyarbakır Cezaevi’nde görmek için yol parası olsun. Tekrar altını çiziyoruz: Kocası nerede? Kahvede...
Elif Görgü - Derya Karaçoban
ÖNCEKİ HABER

ABD polisinden trafikte infaz

SONRAKİ HABER

Fazıl Say’ın yazıları derlendi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...