18 Temmuz 2009 00:00
BAŞYAZI
AKP Hükümeti, iktidara geldiğinden beri, Bakın biz hiç zam yapıyor muyuz? Bizden önce fiyatlar her gün artardı propagandası yapan bir hükümetti. Ama son birkaç yıldır, bu iddianın hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Çünkü, son yıllarda AKP Hükümeti; akaryakıt, doğal gaz, elektrik gibi üretimin temel girdileri başta olmak üzere, kamunun ürettiği ya da fiyatlarını denetlediği mallara zam yaparak bütçe açıklarını kapatan bir politika izliyor. Bunun en son örneği ise sigaraya paket başına 60 kuruşluk ÖTV zammından sonra, akaryakıta yüzde 7 zamma karşılık gelen ÖTV artırımı, şekere yüzde 5.2, İstanbul suyuna yüzde 8.5 zam, pasaport harçları ve kıymetli evraka yüzde 50 zam olarak ortaya çıkmıştır. Aslında AKP Hükümeti, bu zamlarla zam sezonunu açmıştır.
Zam sezonu derken, elbette arkadan başka zamların geleceğini haber vermek istiyoruz.
Çünkü akaryakıta yapılan zam, kaçınılmaz olarak ulaşıma ve diğer ihtiyaç maddelerine de zam olarak yansıyacağı gibi, hükümetin, bütçe açığını kapatmak için başka pek çok hizmet ve mala zam yapmaya hazırlandığı belirtiliyor. Zam zincirinin; sağlık hizmetlerinde katkı paylarının artırılmasından köprü ve otoyollara zamma, emlak vergilerinin artırılmasından sigaraya yeni bir zamma kadar eğitimde, ulaşımda, yerel hizmetlerde de dolaylı ve dolaysız zam yolları aradığı, gelen haberler arasında. Yine sonbahardan itibaren elektrik ve doğal gazda ÖTVye yeni bir zam da, hükümetin bütçe açığını zamla kapatma politikasının kaçınılmaz bir devamı olacaktır.
Piyasacılığın ve liberal ekonomik politikaların bunca övüldüğü bir ülkede Krizin baskısıyla üretim ve talep düştüğüne göre, bu zamlar da nereden çıkıyor sorusu hemen akla gelir.
Bu soruya tutarlı piyasacılar, Bu saçmalıktır. Talep yoksa zam da olmaz diye yanıt verirler. Hükümet de piyasacı olduğuna göre zammı bu çerçevede açıklayamaz. Ama hükümet, Hazineden patronlara büyük aktarmalar yapıp, kapitalistlerden aldığı vergilerden vazgeçince, ortaya çıkan bütçe açığını kapatmak için yoksullardan aldığı vergileri artırarak bu farkı kapatmak istemektedir. Dolayısıyla bu zamlar; arz-talepten filan ya da petrol fiyatları arttı, doğal gaz fiyatları arttı bahanesinden, piyasa ilişkilerinden doğan zamlar değil; doğrudan hükümet zamlarıdır.(*) Hükümet, emekçilerin, üreticilerin kullandığı mallara zam (ÖTV, KDV artırımı olarak) yaparak, onlardan aldıklarını zenginlere aktarmayı ekonomik politika haline getirdiği için bu zamları yapmaktadır. Onun için bu zamların en doğru adı hükümet zamlarıdır. Bu tür zamlar, üretim maliyetlerini artırdığı için talebi daha da düşürmekte; böylece, krizin etkisini daha da alevlendirmektedir. Sanayide kimi koruma önlemleriyle bu zam etkisi azaltılsa bile, tarımın gözden çıkarılmışlığı da buna eklenerek, tarım ürünlerinin maliyetleri artarken fiyatları da düşmeye devam etmektedir. Nitekim, geçen yıl 55 kuruş olan buğday, bu yıl 33 kuruşa kadar düşmüştür. Üstelik de üretici, tüccarın eline terk edilmiştir. Manşetimizin unsuru olarak yer alan Yatağanlı kahvecinin, çayla buğdayı trampa etmesi, işin geldiği trajikomik boyutu göstermektedir.
Hükümetin tercihi yoksuldan alıp zengine vermek olunca; halkın kullandığı her mal ve hizmete ÖTV ve KDV artışı yoluyla zam yaparak, halktan yeni vergiler almaya devam etmesi kaçınılmazdır. Bu yüzden de; sendikaların, sadece ücretler şu kadar artsın diyerek yaptıkları toplusözleşmelerin ne kadar anlamsız olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Bu da yoksulluğa ve işsizliğe karşı mücadelenin; zamlara karşı mücadele ile birleşmezse, soyut, hükümetin sıcak politikalarından uzağa düşen bir mücadele olacağının açık bir göstergesidir. Ve elbette, zamlara karşı mücadele, tüketici örgütlerinin değil tüm sendika ve emek örgütlerinin, tüm emekçilerin sorunudur.
(*) Hükümet; petrole, elektriğe, doğal gaza zam yaparken, Bunların bizimle ilgisi yok. Dışarıda fiyatlar artıyor, dolar yükseliyor, biz de fiyata yansıtmak zorundayız diyordu. Ama şimdi hükümet tamamen, kendi politikasının gereği olarak bu zamları yapıyor.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et