19 Temmuz 2009 00:00
SADEDE GELELİM
2007de ABDde finans sektörü buhrana düşüp dünya ekonomisinde daralmaya yol açınca bazı solcu yazarlar neoliberalizmin sonunun geldiğine hükmetti. Bu kişilere göre neoliberalizm...
2007de ABDde finans sektörü buhrana düşüp dünya ekonomisinde daralmaya yol açınca bazı solcu yazarlar neoliberalizmin sonunun geldiğine hükmetti. Bu kişilere göre neoliberalizm, devletin özel sektörün iktisadi faaliyetlerine müdahalelerini azaltan, özel sektörün iktisadi faaliyetlerine serbestiyi savunan fikirlerdir. Bunu sananlar neoliberalizmi anlamamaktadır. Neoliberalizm özünde kurumsal düzenlemeler üzerine bir görüş değildir. Neoliberalizmin özü, sosyalizm tehdidinin azaldığı bir dönemde, bir sınıfın diğerlerini iliğine kadar sömürme teşebbüsüdür. Sınıf sömürüsü, piyasada ve kamu kesiminde cereyan etmektedir. Piyasada bu sömürü, kârları, faizleri, kiraları ve yüksek tahsilin rantını mümkün mertebe artırarak gerçekleşir. Bunun çalışan emekçilere yansıması, emek gelirlerinin, ücretlerin maaşların reel olarak azalmasıdır.
Ancak sınıfsal sömürü sadece işyerlerinde, piyasada cereyan etmemektedir. Sınıfsal sömürü, kamu kaynaklarının kullanımı üzerinden de gerçekleşmektedir. Bir sınıf, kamu kaynaklarından kendine sağladığı imkanları, yararı artırıp diğerlerini mahrum ederek bu sömürüyü gerçekleştirir.
Patronların istihdam ettikleri bir kısım işçilerin sigorta paylarını İşsizlik Fonundan ödeme ve İşsizlik Fonunun faiz gelirlerinin dörtte üçünü Hazineye gelir kaydetme kararı kamu kaynaklarının kullanımı üzerinden sömürüye örnektir. Bu karar ile, fonda biriken para fonun kuruluş amacı dışında kullanılacaktır. Burjuva iktidarlarının kamu fonlarını amacı dışında kullanarak talan etmede sabıkası vardır, ama hafıza-i beşerin zaafına güvenerek bu uygulamaya tekrar dönmektedirler.
1980li ve 1990lı yıllarda Özalın başbakanlığı zamanında bütçe dışı fonların sayısı yüzü aşmıştı. Bu fonlar, vatandaştan kesilen fon harçlarını çeşitli fonlarda toplayıp Meclisin bütçe denetimi dışında tutarak iktidarın tercihlerine göre kullanmak için kurulmakta idi. Fonların amacı dışında kullanılmasına örnek verelim. 1994 yılı döviz bunalımında hükümet, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun mali kaynaklarının yüzde 74ünü o yılki bütçeye aktardı. 2001 bunalımında da hükümet yine Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonunun mali kaynaklarının yüzde 40ını o yılki bütçeye aktardı. Bunlardan daha çarpıcı bir örnek 1999da Marmara Depreminde görüldü. Bir Afetler Fonu vardı ve hükümetler yıllar boyunca bu fondan bütçeye toplam 72 trilyon lira kaynak aktarmıştı. 1999da deprem olduğunda bütçeden Afetler Fonuna 4 (dört) trilyon lira aktarıldı. Yani vatandaşların afetlerde kullanılmak üzere ödediği afetler fon harçlarının büyük kısmı, Marmara Bölgesindeki depremzedelere yardımda kullanılmadı.
O 68 trilyon nerede kullanıldı? Tam şurada burada kullanıldı demek mümkün değil. Ama 1990lı yıllarda kamu borcunda çok yüksek (yüzde 10un üzerinde, zaman zaman yüzde 20yi aşan) reel faiz hadleri yüzünden bütçeden faiz ödemeleri bütçede vergi gelirlerinin yarısını aşmıştı. 1990ların sonunda vergi gelirlerinin yüzde 70i rantiyelere faiz olarak ödenmekteydi. Öte yandan askeri harcamalar da artmaktaydı. Afetler fonundan Hazineye aktarılan paraların harcanacağı yerler vardı.
Görülüyor ki burjuva iktidarları sosyal yardım ve dayanışma, afetzedelere yardım, işsizlere yardım gibi yüce amaçlar ifade eden fonlarla yurttaşların hamiyet duygusuna güvenerek normal vergi dışı vergiler salmakta, sonra fonlarda biriken kaynakları beyan edilen amaçları dışında, kendi lehine kullanmaktadır.
Bir sosyal sınıfın iktidarı sayesinde kamu kaynakları üzerindeki kontrolünü kullanarak diğerlerini kamu hizmetlerinden mahrum etmesi, devletpiyasa çelişkisi çerçevesinde tahlil edilemez; sınıf mücadelesi bağlamında anlaşılabilir. Sorunun adı da neoliberalizm değil; kapitalizmdir. Suistimallerin sorumlusu da egemen burjuva sınıfıdır.
CEM SOMEL