19 Temmuz 2009 00:00

Türkiye’de adalet yok

lkemizde mahkemeler ve adalet sistemi en çok tartışılan konuların başında geliyor. “Yargı bağımsız mı, değil mi?”...

Paylaş

Ülkemizde mahkemeler ve adalet sistemi en çok tartışılan konuların başında geliyor. “Yargı bağımsız mı, değil mi?”, “Askerleri hangi mahkeme yargılasın?” soruları, tartışılan kararlar, hukuk skandalları hiç eksik olmayan gündem maddelerimizden.
Bu tartışmalar arasında, 27 yıl Ağır Ceza Hakimliği yapmış, üç darbe görmüş Emekli Hakim Zeki Ekmen’in otobiyografik romanı, “İpini Koparan Tay” geçtiğimiz ay yayınlandı.
Kitapta, ülkemizin son 50 yılının önemli olaylarının aktığı bir fonun önünde, Cudi Dağı’nın eteklerinde, Şırnak’ta başlayan bir yaşam öyküsü yer alıyor.
“Biz gelenleri ağırlayamaz mıyız?”, “Üç-beş kişiyi misafir edemez miyiz?” düşüncesiyle, illerinde otel ve lokanta açılmasını istemeyen Şırnaklılara, “Kravatsız Efendiler” tanımlamasını yakıştıran Ekmen, üvey annesinin zulmüne dayanamayarak ve okuma isteğini gerçekleştirebilmek için 10 yaşında kaçar köyünden. Yani ‘ipini koparır’!
Okumak uğruna kilometrelerce yol yürüyen, birincilikle kazandığı Kastamonu Yapı Sanat Okulu’na kayıt yaptırmak için istenen belgeye babası ve abilerinin imza atmaması nedeniyle intihara teşebbüs eden ve ölümden dönen Ekmen, iki çocuk ve bir torun sahibi olarak yaşamını halen Bornova’da sürdürüyor.
RASTLANTILAR BİRBİRİNİ İZLEDİ
Ekmen’le, romanı ve yaşamı üzerine bir sohbet gerçekleştiriyoruz.
“68 kuşağından, yurtsever devrimci öğretmen, Kürt ve Türk halkının düşman ettirilme çabalarına karşı çıkan ve demokrat olmaya çalışan birisi” olarak tanımlıyor kendisini Ekmen.
1941 doğumlu, 27 yıl boyunca ağır ceza hakimliği yapmış olan Ekmen, bugün yanında bir çakı bıçağı bile taşımıyor, çünkü hiç düşmanı yok.
Öğretmenlik mesleği ile başladığı yaşamını bir hukuk adamı olarak devam ettiren Ekmen, “Hümanist doktrin”i uygulayarak, Türkiye halkının hiç de alışık olmadığı -işkencecilere ceza vermek gibi- uygulamalara imza atmış.
O yıllarda 222 Sayılı İlköğretim yasasına göre 45 gün kurs gören ortaokul mezunları öğretmenliğe atanabiliyor. “Yoksuldum çalışarak okudum. Okuyabilmem için bir dayanağımın olması gerekiyordu. Rastlantılar birbirini izledi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Başkanı çok iyi bir Tuğamiral’di onun önerisiyle hukuk okudum” diyor.
Öğretmen olduğu dönemde Türkiye Öğretmenler Sendikası’na (TÖS) üye olan Ekmen, 12 Mart darbesinde, komünizm propagandası yapmaktan dolayı tutuklanır. Sonra bırakılır ama kendi deyimiyle bir yılına mal olur bu olay.
HÂLÂ BİLMİYORUM
12 Eylül’de ise artık bir yargıçtır. Sivas’ta görev yaparken 1980 darbesinden on-on beş gün sonra yardım ve yataklıktan 18-20 yaşlarında bir genç getirilir tutuklanma talebi ile. Yargılamayı yapacağı sırada, bölük komutanı olan bir jandarma astsubayı, “Yargıcım Sıkıyönetim komutanının emri var, bu sanık tutuklanacak” der. ‘Sigortaları atan’ Ekmen, “Sen kim oluyorsun, senin paşan kim oluyor bir yargıca böyle emir verebiliyor. Bir emir altında ben yargılama yapamam kimseyi de tutuklayamam veya serbest bırakamam ben cübbemi çıkartıp istifa ediyorum. Git paşanı çağır o cübbeyi giysin tutuklasın” der ve cübbeyi çıkarır. Savcı ve yargıç arkadaşları gelerek Ekmen’i ikna etmeye çalışırlar, “Yargıcım dönem olağanüstü bir dönemdir. Kendiliğinden uyduruyor, böyle bir şey olamaz. Serbest bırakıyorsan bırak ama istifa etme cübbeyi bırakma” diyerek vazgeçirirler.
Olayda sözü geçen Sivas Sıkıyönetim Komutanı Paşa, Kangal’a uğradığı bir gün Ekmen’i de yanına çağırtır ve çalışmalarından dolayı kendisini kutlar. Ekmen, “O olaydan haberi var mıydı yok muydu hâlâ bilmiyorum” diyor.
“Yargılamadaki ana ilkem yasaları kollayarak kamuoyunu, vicdanını tatmin etmek, adaleti sağlamaktı” diyor Ekmen.
KAMUOYU OLUŞTURAMADIM
Bir başka olay da yine Kangal’da yaşanıyor. Bir jandarma karakolu, ahşap telefon direklerini söküyor, yerine beton direkler dikecek. Ağacı kenara atıyor. Eksi 40 derece olan bir memlekette bir ağacın çürümesine hiç kimse göz yumamaz. Sanık da oradan geçerken, “Ya yazıktır günahtır. Bunu götüreyim de çoluk çocuk ısınalım” diyor ve bunun adı hırsızlık oluyor. Keşfini yapan yargıç Ekmen, olayı kamu güvenliğinden çıkarır, cezayı paraya çevirir ve tecil eder. Yani ceza vermez.
“Temel unsur insan olunca yasaların da insanlara göre yapılması gerekir. Hukuk yasalardan ibarettir. Bunun mücadelesini verdim. Başaramadım. Belli bir yere kadar başardım orada tükendim. Kamuoyu oluşturamadım. Yargılama aşamalarında gerçekleştirmeye çalıştım. Eğer hümanist doktrin uygularsanız insan için hukuk yaparsanız bakın bu olabiliyor. Ne sanık zarar görüyor, ne kamuoyunun vicdanı sızlıyor ne de yargıç yolsuzluk yapıyor” diyerek temel felsefesini açıklıyor.
NEDEN 8 BİSİKLET
Bir örneği de Samsun’un Terme ilçesinde yaşanıyor. 16-17 yaşlarında bir genç, 8 tane bisiklet çalıyor ve hırsızlıktan yargılanıyor. “İlgimi çekti, öğretmenlik damarım depreşti. Niye illa bisiklet ve niye sekiz tane. Keşif koydum. Taa uzak dağ başındaki yayladaki köyüne gittim. Hayat öyküsünü orada öğrenmiş oldum. İnsan bir yerde psikolojidir. Hukuk da bir yerde psikolojidir. Eğer psikolojiden yoksun uygularsan hukuku, hukuk olmaktan çıkar. Çocuğun anne ve babası boşanmış başkalarıyla evlenmişler, hem üvey anne hem üvey baba var. İkisinden de tiksiniyor, okumak istiyor, dedesini çok seviyor. Dedesi de Terme’de hükümlü. Dedesini görmeye gelecek araba parası yok. Çok da uzak. Bisiklet çalıyor, her çalışında da yakalanıyor.”
Bunu ortaya çıkaran Ekmen, sekiz tane bisiklet hırsızlığını paraya çevirerek, tecil eder, çocuğu da tahliye... Çocuğa, “Cezaevinden çıkınca beni gel gör” der. “Çiftlik ağası vardı. Çocuğu işe alacaksın, yevmiyesinden avans olarak sıfır bisiklet alacaksın vereceği her türlü zarardan ben sorumluyum dedim. Adam tamam dedi. Dedeni dilediğin zaman görebilirsin dedim. Yasaya göre tecilin içeriği vardır. ‘647 sayılı infaz maddesi bir daha hiç işlemeyeceği kanısını kesin uyandırırsa…’ der. Sekiz bisiklet çalan bir insan için nasıl bu kanı uyanır? Ben geniş anlamda yorumladım. Bu kararın üzerinden 30 yıl geçmesine karşın kararımdan dolayı mutlu ve övünçlüyüm” diyor Ekmen.
İŞKENCE VAR
“Ben bir ağır ceza yargıcı olarak bir çakı bıçağı bile taşımıyorum. Çünkü hiç düşmanım yok. Seksenli yılların iktidarında ‘Türkiye’de işkence yoktur’ sözleri ortalıkta, her tarafta işkence alabildiğine gidiyorken, ‘İşkence yoktur’ diyorlar. Bana da gelen üç dört olayda işkenceden karar verdim. Benim karar Yargıtay’da da onandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider. Bu karar Türkiye’yi kasıp kavurur. O gün bütün Türkiye Yargıç Zeki Ekmen’i konuşur, ‘İşkence vardır’ kararıyla” diye anlatıyor Ekmen verdiği kararı. Tabii bu olaydan sonra haritadan yer beğendirilir. Denizli Çal’dan Samsun Terme’ye gönderilir sürgün olarak. Bu olayın hikayesi ise şöyle: 1982 yılında siyasi bir davada idamla yargılanan bir gencin ifadesi işkenceyle alınmıştır. Bir tarafta idam istemi bir tarafta işkence etmiş bir astsubay. “O çocuğun idam kararıyla yargılanmasını hazmedemedim” diyor Ekmen.
İşkence yapan astsubayın Bölük Komutanı, Hakimler Yasasına bağlı olduğu için Ağır Ceza’da Denizli’de yargılanırken işkence yapan astsubay asliye cezada yargılanır. Darp izlerine ilişkin pratisyen doktoru dinleyen Ekmen, doktorun izlerin işkence izleri olduğunu söylemesi üzerine en üst ceza olan iki yıllık hapis cezasını verir astsubaya. Denizli’de yargılanan Bölük Komutanına ise bir türlü ceza verilmiyor. Ceza avukatları, “Sizi reddediyoruz ilçe yargıcı kadar cesaretli olamıyorsunuz” diyorlar. Basında manşet oluyor bu olup bitenler. Ekmen, “Bana baskılar gelmiyor değil. Bakanlıktan, müsteşardan, çevredeki yargıç arkadaşlardan geldiler. Benim görevime karışmayın dedim ve işkence vardır demiş oldum bu kararla” diye aktarıyor.
YARGIÇ GÜVENLİĞİ SAĞLANMALI
Günümüzde yargılama sisteminde yaşanan sorunları, tartışılan kararları soruyoruz Ekmen’e. Askerlerin sivil mahkemede mi, askeri mahkemede mi yargılanması gerektiğini soruyoruz; “Yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesinin sağlanması ile her şey çözümlenir” diyor. “Yargıya güven olunca, karikatürize ederek söylersek, ‘hizmetliler mahkemesi’, ‘askeri mahkeme’, ‘polis mahkemesi’, ‘öğretmenler mahkemesi’ gibi şeylere gerek kalmaz” diyor.
Kendisini en çok üzen şeyin, artık askerin de yargının da gırtlağına kadar politikaya girmiş olması olduğunu ifade eden Ekmen, “Sonuç olarak 27 yıllık bir yargıç olarak ben Türkiye’de adalet yoktur diyorum. Adaletin sağlanabilmesi için yargı bağımsızlığının yargıç güvenliğinin sağlanması şarttır” diyor.
Zeki Ekmen, mücadeleci kişiliğini hâlâ koruyor. Beyin damarlarında oluşan anevrizma (baloncuk) nedeniyle geçirdiği ameliyatın ardından vücudunun sol bölümü uyuşuyor. Yürürken güçlük çekiyor. Bu koşullarda yazdığı, “İpini Koparan Tay”ın ardından, “Adalet Kulvarında Bir Kadı” isimli öykü kitabının hazırlıklarını sürdürüyor. f
Emine Uyar
ÖNCEKİ HABER

Issız Recep

SONRAKİ HABER

Bu dönemin şarkısını bulmak zor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...