21 Temmuz 2009 00:00
ALBATROS
Çinin Uygur bölgesinde yaşananlar, ister istemez insana Ermenilerin, Süryanilerin ve Rumların bu coğrafyada Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde ve sonrasında yaşadıklarını hatırlatıyor.
Zorunlu göçlerle, asimilasyon ile, devresel kıyımlar ile
Bugün Uygur bölgesinde Uygurların nüfusu yüzde 10 u bulmuyor.
Ermeni reformunun gündeme geldiği 1877den sonra Abdülhamit yönetiminin ana tezlerinden biri. Tarihsel Ermenistan denen bölgede Ermenilerin çoğunlukta olmadığı idi.
Bunu kanıtlamak için de, Türk, Kürt, ve sürekli bölgeye iskan olunan Balkan ve Kafkasya kökenlilerden oluşan nüfusun diğer kesimi Müslüman kategorisi altında toplanıyordu. Bölgedeki kentlerde ise yüzde 30ları bulan, hatta Vanda kent içinde yüzde 50yi bulan bir Ermeni nüfus söz konusu idi. Osmanlı yönetimi bölgenin diğer otantik halklarından olan Kürtlerle Ermeniler arasında çatışma ortamını kışkırtmayı, bazı yörelerde bunu nefrete dönüştürmeyi başardı.
Öte yandan Kafkasya ve Balkanlardan göç eden ve ettirilenler ve dağınık biçimde bölgeye iskan olunanlar da önyargılarla dolu idi. Bugün geçmişte Kürtlerle Ermenilerin birlikte yaşadıkları coğrafyada, Kürtler çoğunlukta...
Bunu sağlayan ise 1915 oldu. Geçmişte bir çok Kürt döktükleri kanla övünürdü. Ama bilinçli Kürtler açısından bu bir utanç konusu. Her ne kadar buralara farklı halklar iskan edilmeye çalışılsa da bu zor coğrafyada barınamadılar. Sonuç açısından, bu Türk milliyetçiliği açısından bir Pirus zaferi oldu.
Çin yönetimi de, kolonyal bütün imparatorluklar gibi, Uygur ve Tibet bölgelerini iskana açtı ve bu ülkelerin yerli halklarını kendi ülkelerinde azınlık durumuna dönüştürmeyi başardığı gibi, toplumlar arası nefreti de körükledi.
Kürtler Uygurlar ile hemen empati kurmayı başardı ve yaşananlar bizim hikayemiz diyebildi. Sürgündeki kimi Uygur liderleri bunu yapamasa da. Bülent Ecevit, ikinci intifada başladığında İsraili soykırım başlatmakla suçlamıştı. Aynı Ecevit, Asılsız Ermeni Soykırımı İddiaları İle Mücadele Komisyonunun, Devlet Bahçeli ile birlikte kurucusu idi. Başbakan Erdoğan, Uygur bölgesinde yaşanan olayları adeta soykırım diye tanımladı. O zaman dürüstlük adına, 1915i nasıl tanımlamak lazım? Soykırım bile az kalmaz mı?
Acaba soykırım kare ya da soykırım küp mü demeliyiz matematiksel olarak? Geçtiğimiz günlerde, Ukrayna Başbakanı Kırımın geçmişte yerli halkı olan Tatarlara yönelik Rusyanın yürüttüğü zorunlu göçü soykırım olarak tanımladı.
Tarih deşildikçe üstü örtülmüş soykırımlar ortaya çıkıyor.
Sağ kalan Tatarların Orta Asyadan ana vatanlarına dönüş kampanyasını dünya yıllarca kayıtsız gözlerle izlemedi mi?
Tatarların yaşadığı dramı Kırımlı Yazar Cengiz Dağcının Varlık yayınlarından çıkan kitaplarından okumuş, daha erken yaşlarda Holokost ve Çarlık Rusyasında Yahudilere yönelik Pogromlar konusunda okuduğum diğer kitaplarla birlikte daha farklı bir perspektife sahip olabilmiş, Ermeni Soykırımı tabusunu da daha rahat çözümleyebilmiştim...
Bu olayları yaşayanların aslında Ermeni ve Kürtleri, daha iyi anlaması gerekmez mi? Ya da Balkan ve Kafkasyadan sürülenler daha rahat empati kurmamalı mı? Neyse ki, sosyalist düşünce ve eylem daha rahat empati kurulmasına olanak sağladı, her şeye karşın. Ama nice zaman sonra...
Bir çok dostum var böyle dürüst Mübadillerden. Kürt halkının en sadık dostlarından biri olan Akın Birdalın Kırım kökenli olduğunu kaç kişi bilir? Ama Osmanlı döneminde ülkelerinden kovulanların bir kısmı ne yazık ki manipüle olarak, öfkelerini yeni kurbanlara yönelttiler.
Bir anlamda, Avrupadan kovulanların Filistinlilerin acılarına yabancı kalmaları gibi. Ama İsrailde Filistinliler için çalışan insan hakları örgütlerini, barış hareketini nasıl unutabiliriz? Bugün yaşadığımız dünya hep 1915i hatırlatıyor ve Türkiyenin anlamsız inkarcılığının daha fazla göze batmasına neden oluyor. Milliyetçilerimiz, her şeyi, Ermeni diyasporasının propagandasına bağlıyor. Ama günümüzde soykırımın nasıl aktüel bir konu olduğunu, bunun tarihsel köklerine gidilince zorunlu olarak 1915in 20 yüzyılın ilk soykırımı olduğu olgusunun altını çiziyor. Şimdi bizim politikacılarımız her şeye soykırım diyebilecek, ama iş 1915e gelince DUR diyecek?
O zaman şöyle mi diyeceğiz?
Bize, bizimkilere olursa soykırım
Ötekilere olursa soykırım değil!
Böyle bir mantık olabilir mi?
Olabilir.
Çünkü burası Türkiye Cumhuriyeti!
RAGIP ZARAKOLU
Evrensel'i Takip Et