24 Temmuz 2009 00:00
Aileye tapan sinema
Amerikan sineması, aileyi o kadar kutsal sayıyor ki, adeta bir din gibi peşinden ayrılmıyor.
Amerikan sineması, aileyi o kadar kutsal sayıyor ki, adeta bir din gibi peşinden ayrılmıyor. Kaç tane film var, evliliği ibadet sayıp kendinden olmayanları, yani evlenmeyenleri de aşağılayan, bütün evlilik dışı ilişkileri hor gören.
Eski romantik filmlerde, çok kişinin tokadını yemiş, bu yüzden aşka inanmayan kahramanlar hedefti. Son dönemin aşka inanmayanlarının özelliği, günübirlik ilişkiler peşinde olmaları. Bir tanesi de, bu haftanın filmi Hayalet Sevgililerimden.
Bu filmlere göre aşk nedir? Hayatında bir kez aşık olursun. O kişiyle (İngilizcede the one derler) evlenmen ve asla ayrılmaman gerekir. Evlenmezsen, aşık değilsin demektir. Aşıksan, evlenmemen hayatının hatası olur. Aldatmalar, affedilebilir. Esas olan evliliktir.
NOEL YERİNE DÜĞÜN!
Dini benzetmeyi tek akıl eden ben değilim. Filmin hikayesi, Charles Dickensın ünlü Bir Noel Şarkısı (A Christmas Carol) eserine gönderme yapıyor. Defalarca sinemaya uyarlanmış bu hikayede, Noele inanmayan cimri, sevgisiz bir kahraman, üç hayalet tarafından ziyaret edilip, bir geziye çıkarılıyor ve gördüklerinin sonunda insan olmaya karar veriyordu. Hayalet Sevgililerimde ise evliliğe inanmayan Connor, üç hayalet tarafından ziyaret edilip bir yolculuğa çıkarılıyor. Sonunda bu yaşadığı hayattan pişman olup nedamet getiriyor. Ne sandınız, evlilik taraftarı oluyor.
Filmin orijinal adı, Ghosts of Girlfriends Past da bir gönderme. Bir Noel Şarkısındaki hayaletlerden birinin adı, Ghost of Christmas Past idi, bu da ona nazire.
Bu dinden vazgeçtiği anlamına gelmiyor tabii, yok daha neler! Tersine, vurguyu değiştirse de, geldiği nokta daha gerici bir nokta. Charles Dickensin eseri, en azından Noel fonunda insani değerlere dair, bu dünyaya dair bir hikaye anlatıyordu. Bu evlilik fanatizmi, sadece evlenmek için evlenmeyi savunur hale gelmiş.
NE? EVLENMİYOR MU?
Hayalet Sevgililerimdeki hikaye, kadınlara hiç saygısı olmayan, günübirlik ilişkiler yaşayan, hayatından da gayet memnun olan Connorun doğru yolu bulma hikayesi. Tabii ki Connor karakteri de, sadece aşk adamı değil değil; sorumsuz, zengin, saygısız, umursamaz, bencil, komik, yakışıklı bir karakter. Çünkü bu özelliklerden birinin eksik olması düşünülemez bile. Kadın karakterlerin tamamı da, bu yakışıklıyı gördüklerinde hemen kendilerini onun kollarına atmak istiyorlar. kalbi kırıklar hariç.
Connor, evlenmek üzere olan kardeşinin yanına gidiyor. Amerikalıların düğün provası gibi tuhaf geleneklerine iştirak ederken, zaten bu konudaki görüşlerini belli ediyor. Dini literatürde küfür olarak bilinen hadise. Düğünden bir gece önce bu hayaletler ortaya çıkınca, Connorun geçmişine bir yolculuğa çıkıyoruz. Connorun hayatı eğlenceli olduğu için filmin buraları sıkıcı değil. Ama bir anda fark ediyor ki, aslında çok yalnızmış.
ALDATMAK BİLE CAİZ
Düğüm noktası, esas oğlanın, vaktiyle kalbini kırdığı kızla yüzleşme. Ki kendisi, çocukluk aşkı. Malum, Hollywood romantik filmlerindeki kahramanların yüzde yüz ikisi çocukluk aşklarıyla evlenir. Nihayetinde, nasıl olduğunu tam anlamasak da Connor, önce dağıttığı evliliği toparlama rolüne soyunuyor.
Film, evlilik övgüsünde o kadar çığrından çıkmış ki, gelinin babası ile annesi, yıllar önce ayrılmış, ikisi de ayrı ayrı epey mutlu görünen insanlar. Onlarla ilgili başka bir hikaye yok zaten. Ama filmin sonunda, ille onlar da birleştiriliyor! Neden? Bunun cevabı bile yok! E, evliydiler olabilir. Yok bir de ayrılacaklar mıydı?
Koca Michael Douglasın filmin sonunda kızlardan tokat yiyen bir adamcağız haline gelmesi, yürek parçalayan bir sahne. Kurt kocayınca düğüncülerin maskarası olmuş.
Evlenmek istememeyi dünyada işlenebilecek en büyük suç olarak kabul etmek, ancak mantığın bitmesiyle açıklanabilir. Hele ki, damadın gelinin arkadaşlarından biriyle birlikte olmasının bile sonunda affedilebilir olması, bayağı çıldırtıcı bir sahne. Seviyorsan, aldatmak sorun değil. Ama evlenmemek?.. Aklından bile geçirme!
Çağdaş Günerbüyük