24 Temmuz 2009 00:00

BAŞYAZI

Kürt sorununun çözümüne ilişkin tartışmalar, ilk kez bu kadar açıkça ve yaygın bir biçimde yapılıyor.

Paylaş

Kürt sorununun çözümüne ilişkin tartışmalar, ilk kez bu kadar açıkça ve yaygın bir biçimde yapılıyor.
Ama öte yandan, hükümet ve öteki egemen güç odakları ise tam tersine bir yol izleyerek, sorunu kapalı kapılar ardına hapsetmek istiyorlar. Ve her konuda ağzında bakla ıslatmayan siyaset erbabı ve yüksek bürokrasi, bu sefer aşırı ketum! Onun için de hükümetin ve öteki devletluların dillerinden düşürmedikleri mucizevi “Kürt açılımı”nın ne olduğuna dair sadece tahminlerde bulunulabiliyor.
Belki de bu kuralı bozan, AKP’nin bölge milletvekilleriydi. Onlar, devletin değilse de hiç olmazsa kendi görüşlerini söyleyerek, tartışmalara bir boyut kazandırma gayreti içinde görünüyorlardı. Onları da Başbakan Tayyip Erdoğan susturdu.
Üstelik de bu susturmayı, “Söz ola baş ala” gibi; “Eğer bunda ısrar ederseniz başınız gider” tehdidi eşliğinde yaptı. Ve Başbakan, milletvekillerine konuşma yasağı koymakla da kalmadı; kendi görüşlerinden farklı görüş öne sürenleri de şimdiden, “ülkeyi bölmek isteyen bölücüler” olarak ilan etti!
Süreç ilerledikçe daha açıkça görünmektedir ki; Cumhurbaşkanı, hükümet, Genelkurmay ve yüksek bürokrasi, aralarında sorunun kendilerine göre çözümünü; “Kürt açılımı” olarak sunmaya niyetlenmektedirler. Bunlara bir de CHP ve MHP katılırsa “ballı börek olur” diye düşünüyorlar.
Kürt siyasetçiler ve Kürt halkı ne düşünüyor; bugüne kadar bu sorunun çözümü için çaba harcamış olan Türkiye’nin aydınları, demokratlar ne diyor; genel olarak Türkiye’nin halkı nasıl bir çözüme evet der...umurlarında değildir. “Devlet söyler halk da kafa sallar; biz birkaç kültürel hakkı öne çıkarırız, Kürtler de ‘eskiden bu da yoktu’ der razı olurlar” diye düşünüyorlar!
Öyle anlaşılmaktadır ki, AKP Hükümeti cenahında sorunun çözümüne dair esasta bir adım bile ileri atılmış değildir; böyle bir niyet de yoktur! Devletin çeşitli güç odakları, görünüşte parlak laflar edilen ama gerçekte bugün bulunulan yerden ileri doğru bir adım bile atılmayan bir “açılım” üstünde anlaşmışlardır!
Az çok demokrasiden yana; halkın ne dediğinden, hele Kürtlerin ne istediğinden haberdar olmak isteyen bir hükümetin, tartışmaları yasaklamak yerine, tam tersine herkesin serbestçe tartıştığı bir ortamın oluşmasını desteklemesi gerekir. Sonuçta masaya hükümetler, siyasetçiler oturur görünse de, barış halklar arasında yapılır ve halkların, her sorunu enine boyuna tartışması, çözümün (barışın) kalıcı olması ve halklar arasında kardeşliğin gelişmesinin de şartıdır.
Türkiye’nin aydınları, demokratları, demokrasi güçleri, her sorunda olduğu gibi Kürt sorunu gibi iki halkı doğrudan ilgilendiren bir sorunun nasıl çözüleceğinin ve neden öyle çözülmesi gerektiğinin de, halkın her kesimi arasında tartışılmasını savunmaktadırlar. Ve elbette bunu, hükümet istemese de yapmak için ellerindeki her imkanı seferber edeceklerdir. Dahası; kapalı kapılar arkasında, halkın dışlandığı çözümlerin, sorunun çözülmemesinden çıkarı olan güç odakları tarafından provoke edilmesi ve sorunun iyice açmaza sürüklenmesi karşısında, halk yığınlarının çözümün arkasında durması da zorlaşacaktır.
Bu yüzden Erdoğan’ın milletvekillerine konuşma yasağı koyması, sadece AKP içinde bir tartışmaya izin vermeme değildir. Bu tutum; kapalı kapılar arkasındaki “majestelerinin çözümü”nün tüm topluma dayatılmasının ifadesidir.
Doğrusu milletvekilleri, bürokrasi, sendikalar, emek örgütleri, çeşitli türden emekçi örgütleri, basın, her görüşten siyasi partiler...sorunun çözümüne dair akıllarında ne varsa onları açıkça tartışmaya açmalıdır. “Şeffaflıktan” söz ediyorlarsa, işte meydan!
Kısacası, sorunun hassasiyeti; Türk, Kürt, her milliyetten halkın, ülkenin kaderi hakkında söz söylemesini de zorunlu kılmaktadır. Bu söylenecek sözün gerçeğe uygun olmasının şartı, sorunun halk içinde serbestçe tartışılıp bir fikir oluşturulmasına imkan tanınmasıdır.
Bu nedenlerledir ki, bugün Kürt sorununun nasıl çözülmesi gerektiğini kapalı kapılar arkasında tartışmaya çeken, bunu sağlamak için milletvekillerine bile görüş açıklamayı yasaklayan bir başbakana sahip olunması, kendi başına bir talihsizliktir.
İHSAN ÇARALAN
ÖNCEKİ HABER

Ailesi Erdoğan Yazgan’ın mektubunu istiyor

SONRAKİ HABER

Kandıra’da ‘tek dil’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...