25 Temmuz 2009 00:00

HAYAT YAZILARI

Süleyman Demirel’in “devlet, devlet politikası olarak adam öldürür aksi cinayet olur” cümlesi Türkiye yönetim fotoğrafını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, malumu ilan olarak görülebilir elbette. Ancak bir gerçeğin ilanı tek başına ne anlam ifade etmektedir? Bu anlayış devam etmekte midir? Terk etme niyeti var mıdır?

Paylaş

Süleyman Demirel’in “devlet, devlet politikası olarak adam öldürür aksi cinayet olur” cümlesi Türkiye yönetim fotoğrafını bir kez daha gözler önüne serdi. Bu durum, malumu ilan olarak görülebilir elbette. Ancak bir gerçeğin ilanı tek başına ne anlam ifade etmektedir? Bu anlayış devam etmekte midir? Terk etme niyeti var mıdır?
Yöntemlerin, adreslerin, aktörlerin değişmesi hatta uygulamaların dozunun düşmesi bir değişim midir? Toplu infazların toprak altından fışkıran can yakıcılığını yaşamıyoruz bugün. Cezaevlerinde yavaş yavaş, tek tek ölüme terk etme alışkanlığı rakamsal açıdan aynı acıya denk düşmeyebilir.
Önemli olan da rakamlar değildir zaten. Acı canı yananın dünyasında anlam bulur. Daha önemlisi bir zihniyetin devam etmesidir. İnsan hayatının değersizliği karşısında devletin kutsallığı anlayışıdır esas olan. Bu anlayış devam ettiği müddetçe rakamlar bugün düşer yarın yeniden yükselebilir.
Bu egemenlik anlayışının değişmesidir hayatımızı onurlu kılabilecek olan. Felsefenin, zihin dünyasının değişmediği yerde mevzuat değişimi politika değişimine hizmet etmemektedir. AB süreci bu açıdan özgürlük alanının kalıcı biçimde genişlemesine yetmemektedir. Osmanlı’nın son yıllarından bu yana yapılan mevzuat iyileştirmeleri bu nedenle insan hakları açısından sahici iyileşmelere alt yapı oluşturamıyor.
Yasaların değişimi elbette hafife alınmayacak bir sonuçtur. Ancak bu sonuca giden süreç ve bu süreci planlayan niyet sağlıklı bir zemine dayanmıyorsa her an geriye dönüşün dinamikleri ile karşı karşıya kalabilmekteyiz.
Bunun yolu da toplumsal siyasetten geçmektedir. Toplumdan kopuk demokratikleşme hamleleri bu açıdan köklü bir değişimi beraberinde getirmemektedir. Toplumsal katılım hem karar süreçlerine katılım açısından vazgeçilmezdir hem hesap sorma açısından. Böyle bir siyasal iradenin inşasıdır Türkiye’nin öncelikli ihtiyacı. Bu ihtiyacın hangi araçlarla nasıl karşılanacağı konusunda herkesin eteğindeki taşı dökmesi toplumsal bir sorumluluktur. Böyle bir sorumluluk karşısında kavram kavgası yapmak, öncülük tartışmalarına takılmak, ezilen, sömürülen halka haksızlıktır en kibar ifade ile. Kendimize de halka da haksızlık yapmak, haksızlıklara karşı çıkmayı imkansız kılmaktadır.
AYHAN BİLGEN
ÖNCEKİ HABER

KUŞATILAN ÇEVREMİZ

SONRAKİ HABER

Polis her olayla ilgilenmez!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...