26 Temmuz 2009 00:00

Adli Tıp ölüme mahkum

Siyasi tercihlerini yaparak yeminlerinden çark ettiler, verdikleri raporların tam tersi raporların altına imza atmaktan çekinmediler.

Paylaş

Siyasi tercihlerini yaparak yeminlerinden çark ettiler, verdikleri raporların tam tersi raporların altına imza atmaktan çekinmediler. Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) 14 yaşındaki B.ǒye verdiği rapor, Münevver Karabulut vakası, kanser hastası Güler Zere’ye verilen ölüm davetiyesi ve sonrasında ortaya çıkan skandallar, yıllardır “bu insanlar ölüyor, bırakın” denilen Wernicke-Korsakoff sendromlu tutukluları hatırlamaya vesile oldu.
ATK’da yaşanan skandallarla birlikte insan hakları örgütleri ve hekimlerin kurumun yeniden yapılandırılması talebi yeni değil. ATK’nın icraatları da sadece bugünün işi değil.
‘NUR BİRGEN’ VAKASI
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun başındaki isim Nur Birgen. Birgen ismi, ATK’yla simgeleşti. Adli Tıp hükümetlere, devlete yakınlaştıkça kurumun verdiği raporların bilimselliğinden çok siyasileşmesi tartışıldı. Birgen hakkında, işkenceyi gizlediği ve ‘çelişkili rapor’ verdiği için soruşturma açıldı ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Yüksek Onur Kurulu’ndan 6 ay ‘meslekten men’ cezası aldı. Ancak ceza uygulanmadı ve Birgen, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu başkanlığına getirildi.
Birgen, 2002’de “duyma ve hafıza sorunu” yaşadığı gerekçesiyle Susurluk hükümlüsü Özel Harekat Dairesi eski Başkanı İbrahim Şahin’in tahliyesini sağlamıştı. Zaten Birgen göreve, Susurluk davasında da adı geçen Mehmet Ağar tarafından atanmıştı.
DURUMLARINDA NE DEĞİŞTİ?
Birgen’e göre Ergenekon sanığı Şahin ‘iyileşemezdi’, ancak F tiplerinde Wernicke-Korsakoff sendromuna yakalanan tutuklu ve hükümlülerin bir önemi yoktu. Korsakoff’lular yürüyemiyor, konuşamıyor, hafıza kaybı yaşıyor; üstelik bilim, bu hastaların ‘iyileşemeyeceğini’ söylüyor.
F tipi cezaevlerine karşı başlatılan ölüm oruçlarıyla çoğu tutukluya Wernicke-Korsakoff sendromu tanısı konmuş; o dönem hastaların cezaevlerinde kalmalarının tehlikeli olduğuna karar verilmişti. ATK raporlarıyla, ölüm orucundaki 600’den fazla tutuklu ve hükümlü tahliye oldu, yaklaşık 120’si de Cumhurbaşkanlığı affından yararlandı.
2003 Temmuz’undan itibaren ise durum değişti. Adli Tıp, Korsakoff teşhisi koyduğu hastaların cezaevlerinde kalabileceğine karar verdi. Ve hastalar tekrar tutuklanmaya başladı. Üstelik Birgen, AİHM kararlarını bile görmezden geldi.
6. KURULUN BAŞKANI DA MEN EDİLDİ
Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu’nun geçmişi de farklı değil. Hüseyin Üzmez’in Adli Tıp raporunun yardımıyla tahliye edilmesiyle gündeme gelen kurulun başkanı Dr. Cemal Yalçın Ergezer’in de, daha önce hazırladığı başka bir rapor nedeniyle TTB tarafından 1 aylığına meslekten men edildiği ortaya çıktı.
Kurulun ‘tek’ çocuk psikiyatristi Doç. Dr. Ayten Erdoğan, “B.ǒnin cinsel istismara uğradığı açık. Ruh sağlığının bozulmaması imkansız. Ama bu görüşümü belirtince, diğer üyelerden baskı gördüm” deyip istifa etmişti. Bu istifa bile AKP kadroları tarafından yönetilen kurulun ne kadar bağımsız ve bilimden yana olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Adalet Bakanlığı verilerine göre ATK’ya AKP döneminde 16’sı asıl, 24’ü ikinci görevli, toplam 40 personel atandı. 3 yılda hiçbir kurul üyesine disiplin işlemi yapılmaması dikkat çekti.
(İstanbul/EVRENSEL)

İBRAHİM ŞAHİN KİMDİR
Emniyet Müdürü İbrahim Şahin’in yıldızı, 1990’lı yılların başında Mehmet Ağar’ın Emniyet Genel Müdürü olmasıyla parladı. Susurluk kazasının ardından ismi kamuoyunda bilinir oldu. Kazada ölen firari hükümlü Abdullah Çatlı ile yakın arkadaş olduğu ortaya çıktı. Kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’ın cinayetinde rol aldığı gerekçesiyle hakkında tutuklama kararı çıkınca önce kaçtı, 2.5 ay sonra teslim oldu. 6 ay cezaevinde yattı, 12 Eylül 1997’de tahliye edildi.
Mart 1999’da Emniyet Genel Müdürlüğü’ne hibe edilen “kayıp silahlar”la ilgili olarak Şahin hakkında dava açıldı. 28 Mart 2000’de trafik kazası geçirerek yaralandı. İbrahim Şahin, Susurluk davasında da suçlu bulundu ve 6 yıl ağır hapis cezasına mahkum oldu. 7 Ağustos 2002’de Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu Başkanı Nur Bilgen tarafından verilen raporla tahliye edildi.
Ergenekon davası sırasında tutuklu Muzaffer Tekin’le çektirdikleri fotoğraflar kamuoyuna yansıyan İbrahim Şahin, 2007 seçimleri öncesinde MHP’den aday adayı oldu, ancak genel merkez tarafından veto edildi.

YANIT BEKLEYEN SORULAR
Cumhurbaşkanı Gül, Adli Tıp Kurumu’nun tepeden tırnağa incelenmesini istedi. Peki yapılacak olan inceleme, şu sorulara yanıt verecek mi?
* AKP’nin atadığı bu 40 personeli kim inceleyecek?
* Kurumun 2007, 2008 ve 2009 faaliyet ve işlemlerinin mevzuata uygun biçimde yerine getirilip getirilmediği denetlenecek. Peki İbrahim Şahin’e verilen rapor ne olacak?
* Onlarca Korsakoff’lu hakkında verilen kararlar nasıl düzeltilecek?

SKANDALLAR BİRBİRİNİ İZLEDİ
Yıllardır meslek örgütleri ve uzmanlar tarafından eleştirilen Adli Tıp Kurumu (ATK), Hüseyin Üzmez’i kurtaran raporunun ardından yeniden tartışma konusu olmuştu. Kurumun eski defterleri açılmış, pek çok eski yeni skandal ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı, kurumun denetlenmesi için talimat vermişti.
Konuya ilişkin bir rapor hazırlayan meslek örgütleri de yaptıkları açıklamayla ATK’nın durumunu gözler önüne serip, kurumun kapatılmasını istemişti. Meslek örgütleri, kurumun yıllardır bu durumda olduğuna, sadece olayların kamuoyu ilgisi nedeniyle yeni ortaya çıktığına dikkat çekerek, hükümetlerin yıllardır yaptıkları uyarıları dikkate almadıklarını duyurdular.
İŞTE BİRKAÇ ÖRNEK!
* Vakit Gazetesi Yazarı Hüseyin Üzmez, 14 yaşındaki B.ǒye ‘cinsel istismarda bulunduğu’ gerekçesiyle tutuklanıp Bursa Cezaevi’ne konulmuştu. Üzmez, 6 ay cezaevinde kaldıktan sonra Adli Tıp 6. İhtisas Kurulu tarafından B.ǒnin “ruh sağlığının bozulmadığı” raporunun ardından tahliye edilmişti. Tartışma yaratan bu rapor, uzunca bir aradan sonra yerini ATK Genel Kurulu’nun “ruh sağlığı bozulmuştur” raporuna bırakınca, Üzmez 7. duruşmada tekrar tutuklandı.
* Tedavisinin yapılabilmesi için infazı ertelenmesi gereken kanserli Güler Zere de Adli Tıp mağduru. Zere’ye birçok sağlık kurumundan verilen “tahliye edilmeli” raporlarına rağmen, affa Adli Tıp engel oldu. 3. İhtisas Kurulu’ndan çıkan raporda, ‘tahliyesine gerek yok’ denilmesi tartışmalara yol açtı.
* Münevver Karabulut’un otopsisinde pis masa ve eldiven skandalı yaşanmıştı. Yapılan otopside, Karabulut’un cesedine başka bir cesetten sperm bulaştırılmıştı. Bu gelişmenin ardından da kurumda “hizmetlilerin ve temizlikçilerin otopsi yaptığı” konuşulmuştu.
* Kanserli hükümlü İsmet Ablak da kurumdan beklenen rapor aylarca çıkmayınca tedavi gördüğü hastanenin bodrum katındaki mahkum koğuşunda yaşamını yitirdi. ATK, kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumda olan Ablak’ın “Boğuluyorum” çığlığını duymadı. Hastalığı nedeniyle 30 defa ameliyat olan cilt kanseri Ablak’a, tüm başvurulara rağmen ‘tahliye’ raporu vermedi.
* Kurum, son olarak İsmailağa Camii cinayetindeki yanlış kan incelemesiyle gündeme geldi. İmam Bayram Ali Öztürk’ü öldürdükten sonra linç edilen Mustafa Erdal’ın kanı yerine, olayla ilgisi olmayan bir kadının kanı incelenerek rapor yazıldığı ortaya çıktı.
Ablak’ın ölümüyle birlikte 2009’da cezaevlerinde yakalandıkları sağlık sorunlarından dolayı yaşamını yitiren siyasi tutuklu sayısı 6’ya yükseldi.
Ablak’ın ölümüyle ölümü bekleyen tutuklu ve hükümlüler gündeme geldi. İHD’nin 2008 raporuna göre cezaevlerinde 306 hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Bunlardan 16’sı ağır hasta. Cezaevlerindeki 5 tutuklu ve hükümlü ise kanser hastası ve ölüm riski var.
‘Zerre’ kadar bilimsel değiller
ADLİ Tıp Kurumu’nun, tedavisinin cezaevinde sürmesine karar verdiği kanserli mahkum Güler Zere’yi sadece iki dakika muayene ettiği ortaya çıktı.
Adli Tıp Kurumu’nun, Çukurova Üniversitesi Hastanesi’nin “Hastanenin mahkum koğuşunda kalması bile yaşamsal risk taşıyor” şeklindeki raporuna rağmen, tedavisinin hastanenin mahkum koğuşunda yapılmasına karar verdiği kanser hastası mahkum Güler Zere’yi, sadece 2 dakika muayene ettiği ortaya çıktı.
Avukat Oya Aslan, kanserin 4’üncü evresindeki müvekkili hükümlü Güler Zere ile yaptığı görüşmeyi yazdı:
HASTANE İÇİNDE HAPİSHANE
İnfazının tamamlanması istenen yer, hapishanedekinden daha kötü koşullara sahip bir kapatılma mekanı. Sterilizasyon açısından hapishaneden daha steril olmayan, havalandırmasız ve insansız hastane içerisindeki hapishane.
Güler, kapısının arkasındaki askerlerce sürekli izleniyor. İki metre yükseklikteki demirlikle örülü penceresi morg servisinin penceresiyle karşı karşıya. Güler, morg servisinin hemen yanında olduğunun farkında, ölüm acısı yaşayanların feryatları da kulaklarında.
Şimdilik ağızdan sıvı gıdayla besleniyor. Tedavisi nedeniyle üç hafta kadar sonra, ağızdan beslenmeme ihtimali var. Sonra kılların dökülmesi, derinin kuruması, ses kısıklığı, duymada azalma, orta kulak iltihabı...
SEVDİKLERİNE GÜLÜMSEMESİ YASAK!
Her gün 10 dakika ışın tedavisi alıyor. Bulunduğu koğuştan onkolojiye taşınırken yakınlarının kendisini görmelerini engellemek için jandarma çevresinde etten duvar örüyor. Güler Zere’nin uzaktan da olsa yakınları ve arkadaşlarına el sallaması, sevdikleri ile göz göze gelmesi, onlara gülümsemesi yasak. Yakınları onunla haftada bir defa, 15 dakika süreyle görüşebiliyor. Ancak iki demir kapının açılmasıyla hemen yanına varamıyorsunuz.
Güler’le görüşmek için yapay, soğuk yalnızlık kokan hücreye giriyoruz. İstanbul’a gidiş işkencesini anlatmaya başlıyor. Zorlu yolculuktan sonra gece İstanbul’a varıyor, Bakırköy Hapishanesi’ne götürülüyor, üst aramasını üstünü tamamen soyarak yapmak istiyorlar. Kabul etmediği için geçici koğuşta tutuluyor. Arkadaşlarının bulunduğu koğuşta kalmak istediğini söylüyor, izin vermiyorlar. Üşüdüğü için arkadaşlarından hırka alınmasını istiyor, onu da kabul etmiyorlar.
2 DAKİKALIK MUAYENE
Sonra Adli Tıp’taki muayenesini anlatıyor: “Sabah Adli Tıp Kurumu’na götürüldüm. Bir süre bekledikten sonra bir odaya alındım. Genç doktorlardan birisi nabzımı kontrol etti, kalp atış ritmimi dinledi, halsiz olup olmadığımı sordu. ‘Halsizim’ dedim. ‘Zaten yeni ameliyat olmuşsun’ dedi, şöyle usulden. Yaralarıma, ağız içime bakmadı bile. Ben onun tavrından olumlu rapor vermeyeceklerini anladım. Odanın içinde birçok doktor bulunuyordu. Onlar benimle hiç ilgilenmediler, ben daha dışarı çıkmadan bir başka hastayı içeriye aldılar. Sadece 2 dakikalık bir muayene yaptılar. Raporun olumsuz çıkmasına şaşırmadım.”(İSTANBUL)

KIZIM ÇIKANA KADAR BURADAYIM
Babası Haydar Zere, kendisiyle görüşebilmek için önce Adana Savcılığı’ndan izin almalı, izin belgesi yetmiyor tabii, bir de doktorundan izin almalı. Bu nedenle önce hastanenin adli vaka servisine, sonra yazı işlerine, sonra -bulabilirse- doktora imzalatmalı izin belgesini. Bütün imzalar tamsa, gardiyanların nezaretinde 15 dakika görüşme yapılabiliyor. Avukatı da aynı işlemlerle kendisiyle görüşebiliyor. Babası adli koğuşun az ötesinde geceli gündüzlü kızını bekliyor. ‘Çıkıncaya kadar buradayım’ diyor.
Serpil Savumlu
ÖNCEKİ HABER

Aliağa S.O.S veriyor

SONRAKİ HABER

Bu Çalıştay kimin için?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...